ABD ve Rusya, Suriye'de 12 Eylül'de başlayan yedi günlük ateşkesin iki gün daha uzatılmasına karar verdi. Böylelikle birçok ihlal olmasına rağmen ateşkesin uygulanması noktasında tarafların istekli olduğu görüldü. Bununla birlikte Türkiye ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle kuşatma bölgelerindeki insanlara yardım ulaştırılması için tüm desteğini sundu. İnsani yardım malzemesi taşıyan yaklaşık 40 araçlık BM konvoyunun Halep'e girmesi rejim güçleri tarafından engellere maruz bırakılırken, Cerablus'un DAEŞ'ten temizlenmesinin ardından Suriyeli mültecilerin yurtlarına geri dönmeye başlaması sevindirici bir gelişmeydi.
ABD ve Rusya arasında varılan anlaşma uyarınca, DAEŞ'e yönelik mücadele ateşkes kapsamı dışında bırakıldı. Bu sebeple El-Bab yönünde ilerleyişine devam eden Fırat Kalkanı Operasyonu açısından herhangi bir duraksama söz konusu değil. Bu operasyon ile birlikte Türkiye, DAEŞ ile mücadele bağlamında uluslararası desteğini artırırken, sahadaki gücünü göstermek açısından önemli bir adım atmış oldu. Suriye'nin kuzeyindeki DAEŞ varlığının temizlenmesi ve Türkiye sınırında oluşturduğu tehdidin bertaraf edilmesi amacıyla başlatılan operasyon Azez-Cerablus hattının güneyine doğru kademe kademe genişleyerek devam etmektedir. Peki bir sonraki hedef olan ve oldukça kritik bir bölge olan El-Bab'ın da DAEŞ'ten temizlendiğini varsayarsak bundan sonrası için nasıl bir tablo ile karşılaşacağız?
Kritik bölge El-Bab
Türkiye ABD ve Rusya ile ilişkilerini zedelemeden ve mümkün oldukça iyi bir koordinasyon içerisinde Suriye'de beraber hareket etmek istedikçe sahadaki şartlar ve bu iki aktörün yaptıkları tercihler Türkiye'yi defalarca terör tehdidi ve mülteci akınlarıyla baş başa bıraktı. Söz konusu Türkiye'nin güvenlik öncelikleri olduğu zaman alınması gereken tedbirlerin önü bir şekilde tıkandı. Dolayısıyla Türkiye bu raddeden itibaren Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları bağlamında stratejik bir tercih yapmak durumunda kaldı. Suriye'de küresel ve bölgesel güç mücadelesinin coğrafi olarak gittikçe dar alanlar içerisine sıkışması, sahaya müdahil olan aktörlerin muhtemel risklerini de artırmaktadır. Bu sebeple operasyon güneye doğru genişledikçe ve DAEŞ'in hayat damarları olan alanlara doğru baskıyı arttırdıkça buradaki risk boyutu giderek yükselmekte ve dolayısıyla Türkiye'nin sahaya yönelik dahli fazlalaşmaktadır. Haritaya bakıldığında El-Bab sonrası Türkiye ve desteklediği ÖSO gruplarının neredeyse mevcut tüm taraflarla doğrudan sıcak çatışma sınırına sahip olacağı görülecektir. Dolayısıyla temizlenen alanlarda askeri açıdan stabil bir pozisyon içerisinde kalmak oldukça zordur. Bu anlamda sadece Türkiye'nin değil DAEŞ'in de El-Bab sonrası nereye yöneleceği oldukça önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır.
Gerasimov'un ziyareti
Operasyonun PYD'yi hedef alacak şekilde doğuya doğru yönelmesi veya Fırat'ın doğusunda ikinci bir operasyon için yeni koridor açılması ile Halep civarına doğru kaydırılması kısa ve orta vadede Türkiye'nin temel stratejik pozisyonunu belirleyecek tercih olacaktır. Türkiye'nin tüm ısrarlarına rağmen ABD'nin PYD konusundaki ısrarı ve Ankara'ya yönelik tavrı göz önünde bulundurulduğunda, ABD ile Rakka'ya yönelik ortak operasyon imkanı oldukça zayıftır. Buna mukabil Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov'un Ankara ziyareti ile askeri anlamda yakın işbirliği içerisinde olunacağı yönünde sinyallerinin verilmesi Fırat Kalkanı Operasyonu'nun önümüzdeki dönemdeki seyri açısından oldukça mühimdir. Dolayısıyla Fırat Kalkanı Operasyonu'nun geleceği noktasında Rusya ile daha fazla işbirliğine gidilme olasılığı yüksektir. Öte yandan Suriye'deki her yeni inisiyatif beraberinde daha makro ölçekli riskleri de getirecektir.
İlk olarak, coğrafi genişlemeyle birlikte alan hakimiyeti operasyonun en önemli askeri riski olarak karşımızda durmaktadır.
İkincisi, ABD ile Rusya arasında yakın vadede Türkiye aleyhine yapacakları bir anlaşmanın Türkiye'nin önündeki en büyük diplomatik risk olarak telaffuz edilebilir.
Son olarak operasyonun başarıyla icra edilmesine paralel olarak Türkiye'yi Suriye denkleminden uzak tutmak adına tüm terör örgütlerinin yurt içindeki faaliyetlerini artırma olasılığıdır.
Bir diğer önemli nokta ise Fırat Kalkanı Operasyonu'na bölge ülkelerinden hem sözlü hem de fiili olarak daha fazla destek vermelerinin istenmesidir. Zira bölgesel düzlemde sağlanacak güçlü destek aynı zamanda operasyonun motivasyonu açısından olumlu katkı yapacaktır. Nihai kertede Türkiye'nin, dengelerin oldukça sık ve şaşırtıcı bir biçimde değiştiği Suriye'de tüm risk unsurlarını göz önünde bulundurarak gerekli askeri, diplomatik ve stratejik planları alternatifli bir biçimde hazırda tutması elzemdir.