Tabelada tek ihtimali olan bir adam olarak girmişti hayatımıza, kazanmak için her türlü riski alan, kaybedersem de çeker giderim demese de "Gider vallahi" dedirten, yüzde 51'in o biriyle taraftarına güvenin yüzde 100'ünü veren biriydi o. Bir elin parmaklarını geçen kadar gol yediğimiz yıllarda, 1-2 yediğimiz şerefli mağlubiyetleri başarı sayan teknik adamların ardından bir başka gelmişti ülke insanına. Hücum futbolu demişlerdi oynattığına, aslında mesele hep haddini bilerek oynamaktan kendi olmayı unutanlara, unuttuklarını hatırlatmasıydı. Sanmayın ki o zamanın futbolcuları bugünlerin top peşinde koşturanlarından daha az ya da daha fazla yetenekliydi, her şey çokça kafada bitiyordu, futbolda da hayatta da. Şanslı adam olduğunu söylerler, insan kendi şansını kendi yaratır sonra da birilerinin tesadüf dediklerinin üzerinden ezer adımlarla geçer. "Büyük" lakabını takımda bir küçük adaşı olduğu için almak bir hayat talihi olabilir ama "Büyük" kalmak, işte o zor meseleydi. Büyük Mustafa, teknik adamlığında da "Büyük"tü ama üç gün önce kendisini duvarına poster yapan kuşaklara, futbolun elle tutulmayan yanı cesur oyunu ezberlettiği kuşaklara büyük bir kabus yaşattı.
TARAFTAR KAYBETTİĞİNİ UNUTMAZ
Madrid deplasmanında takımın başında sahaya çıkmaması yeni başlangıcının kötü hatırlanmaması için bir kaçış olarak kabul edildi. Haksızlıktı. O, çok uzun yıllar sonra geldiği tesislerde tek patron benimin kadrajının ayarını yapıyordu yanında kulüp başkanıyla. Futbol yorumculuğu konforlu meslekti, araba devrilince yol gösteren çok olur misali, kaybedenin neden kaybettiğini söylemek bunca yıllık tecrübeyi sırtına yüklenmiş bir akıl için çocuk oyuncağıydı. Astana maçından sonra şimdi çalıştırdığı takımın Avrupa'da daha kötü maçını izlemediğini söylediği gibi. Dev bir Hollywood prodüksiyonunun sadece yönetmen başarısı olduğu algısına yuvarlanmış gibi çıktı yola, ne ışıkçının adı belliydi, ne sanat yönetmenin, ne kostümcünün. Bu oyun, artık yönetmen sineması olmaktan çıkmıştı uzun yıllardır, farkında değildi. Yardımcı demek, yardım almaktı onun nezdinde; "Yazar, çıkar oynar, alkışı da gişeyi de tek başıma alırım" dedi. Stand-up değildi artık ama futbolda teknik adamlık... Futbol bu, kazanırsın, kaybedersin ama taraftar nasıl kaybettiğini hiç silmez hafızasından. Üstelik de kaybetmediği bir maçın ardından çok şey kaybetti Büyük Mustafa. Daha bir hafta önce "Psikolojim iyi değil, yediğimize, uykularımıza mal oluyor" derken "Bir komutan bunları söylerse o ordu cepheye koşarak mı gider, yoksa elindeki toprağı mı kaybeder"i de en iyi kendisi biliyordu ya zaten. Kendisini teknik adamlık koltuğunda vitrine taşıyan kulübe zor günlerinde adım atmış olmanın sürekli altını çizerken, karşısında onun bu kararından dolayı müteşekkir olduklarını belli eden bir yönetim varken... "Pişman değilim" derken, hep "Beni Kaz Dağları'nın temiz havasından getirdiniz de, sizin şehrinizin, semtinizin nefes alınmayan havasında boğuldum" alt metni vardı onun söylemlerinde.
ROMA'YI YAKMA ZAMANI
Bir kez gidip izlediği İtalyan takımının, onun stadyumundan, taraftarından, tarihinden çekindiğinden bi haberdi ki o İtalyanların icadı 'Catenaccio'ya taş çıkartan bir onbir sürdü sahaya. Kazanabilir, kaybedebilirdi de ama tabelada berabere kalırken kendisiyle beraber olanların kaybettiği bir akşamdı. O her tarafından stoper taşan takımı sahaya süren adam, hep açık tribünde omuz omuza maç seyrettiğiniz sonra bir gün numaralı tribün kuyruğunda gördüğünüz arkadaşınızdı. Gençliğinde deri eldivenlerini takıp sürat yaparken, şimdi torunlarının olduğu otomobiliyle sağ şeritten usul usul giden amcanızdı. Bir zamanlar beraber rock konserlerine gittiğiniz arkadaşlarınıza, haydi eller havaya mekanlarında rastlamaktı. Esnaf lokantasında her öğlen yemek yiyen babanın bir gün dükkana fast-food sipariş etmesi ve gözgöze geldiğinizde gözlerini kaçırmasıydı o kadro. Traşsız ve kravatsız evden çıkmayan bir adamın bir gün her şeyi boşvermesi gibi, eski kasetleri çöp kutusuna atmak gibiydi o takım... Sizi siz yapan değerlerinizden vazgeçerseniz, gölgenizin akşam vakti sizden uzun olmasıyla övünür ya da avunursunuz ancak. Şimdi gidip Roma'yı yakmalı. Belki o zaman "Büyük Mustafa" o Roma'nın küllerinden doğar... Yakmazsa, bulmacalarda soldan sağa değil; yukarıdan aşağıya 14 harf; bir zamanların cesur teknik direktörü: Mustafa Denizli...