Psikopat Materyalizmin taarruzu altındayız. Önce bunu görmeli...
Biliyorsunuz Marksizm, diyalektik materyalizm ile yürüdü. Neydi bu? Kaba maddeciliğin Hegel'den araklanmış diyalektik ile yamanarak inceltilmesiydi. İncelebildi mi? Sovyetleri, Mao'yu, Enver Hoca fiyaskosunu bilenler, bir de etraftaki pas tutmuş Stalinistlere göz atanlar bu "yamanın" tutmadığını söyleyeceklerdir.
Çünkü diyalektik, idealist felsefenin düşünce üstüne yaptığı gözlemlerin sonucuydu. Yani metafizikti. Metafizik yasalar, insan düşüncesinin yapısı ve yaratılış kanunları üstüne kafa yoran çeşitli din düşünürleri tarafından ifade edilmişti. Mesela İslam âlimi İbn Arabi, yaratılışın belli (diyalektik) yasaları vardır ve Hakk kendi koyduğu yasalara uyar, mealinde konuşurken bu sağlam ve de evrensel gerçeği ifade etmişti. Zıtların birliği ve mücadelesini...
Neyse, mevzumuz bu değil. Kavrama dokunup geçelim...
***
İskandinav dizilerini severim. Bir kere doğa görüntülerini kullanırlar, şahanedir. İkincisi modern insanın problemlerine odaklanırlar, sakin akışlarında ruhsal tomografiler açığa çıkar, ona da bayılırım. Agresif pop sinemayla irtibatı olmayan mutedil bir sinemadır o...
Geçende yine bir İskandinav-
İsveç yapımı dizi seyrettim. Yemyeşil Ladin-Çam ormanlarının kıyısında bir sahil kasabası. Kasaba diyorum ama bizim en şık tatil şehrimiz sanki. Ayriyeten şahane devlet okulları, sosyal yardım merkezleri, sağlıklı insanlar. Anlıyorsunuz ki o memleket zengin ve müreffeh.
Fakat o da ne? Küçücük kızlar sos-medyalara çıplak fotoğraflar atıyor, uyuşturucu haplar elden ele, mafya babalarına sempati, sürekli partileme fotoğrafları, psikopat iftira ve egoist haset. Finalde ergen cinayetleri...
Polis halka anlayışlı, büyük bir nezaketle davranmakta. Fakat gençlik onlara her fırsatta dümdüz gitmekte! Hakaret ve şiddet had safhada. Özellikle pedofili alttan alta bir cerahat gibi yayılmakta. Poliste depresyon ve çaresizlik belirtileri...
Sokaklarda kedi köpek yok, evlerde köpek sahiplenmişler. Sabahları birlikte koşuya filan çıkıyorlar. Dışardan bakınca keyifler keka. Ama yalnızlık ve antidepresan gırla...
Kasabada bir selüloz fabrikası var, ağaç ürünlerini işliyor. Büyük bir sanayi. Ormanla ilgili gizli niyetleri var. Ormanın bir yerinde uranyum olduğunu keşfetmişler, orayı havaya uçurmak ve madeni çıkartmak istiyorlar, bunun için de ormana karşı savaş ilan etmişler. Çevreciler tabii eylemde.
Birden kasabadan çocuklar kaybolmaya başlıyor! Birtakım büyücüler ortaya çıkıyor, yerli gelenekte varmış onlar. Bu diyorlar, Kutsal Ormanın intikamı. "Yarı bitki yarı insan Orman İnsanları ormanı korumak için çocuklarınızı kaçırıyor" diyorlar. Ormanla ittifak halinde birileri de var gerçekten. Ölüm anında bir tohum yutuyorlar tırak diye bitkiselleşip iyileşiyorlar falan. Anlıyorsunuz ki orman canlı bir tanrı haddizatında. Laneti var, kulu var, cemali celali var. Panteizmin, 'Doğa Tanrı' meselesinin, agnostisizmin dibi yani. Semavi Dinler cahillik olarak ötelenmiş, yerini büyü ve Orman Tanrısı almış.
***
Köpekleriyle dost, karton bardak kahve insanları bunlar. Özgürlük, kız çocuklarının sevgililerini odalarına almaları ve kapıyı çalan babalarına defol demeleriyle üst raddede! Veya "herkes yapıyor, ne var yani bunda" diyerekten seks işçisi olma yolunda dijitale eskort yazılan liseliler...
"Benim kişisel alanıma karışamazsın" şeklinde cazgır, ergen bir hezeyan. Şeytani kimyasallarla beyni yanık ve tın tın trampet bir gençlik...
Diziyi izlerken 'özgürlük' yaftası altında can yakıcı bir çürümeye tanık oluyorsunuz. Ama film bunu normal gösteriyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü çıkış yok! Bir kara ormanın ahlâkını kuşanmışsan insanın ahlâkına dönmek İnsan-ı Kâmil bir devrim kadar uzak mesafe çünkü sana...
***
İnsanı aşkla yaratmış bir tanrıyı, merhamet ahlâkı denen ilahi kavramı kaybetmiş toplumların durumu böyle. Bilmiyorum bu 'Psikopat Maddecilik' bazı yönlerden tanıdık geldi mi size?
Yok canım, olay İsveç'te geçiyor sahiden...