İnsan çoğu kez bir yalana inanır. Yalan artık gerçek olur onun için. Üstüne yapışır, derisi gibi olur. Ondan sonrası tam bir fecaattir. Rota kaybolur! Bir eğik düzlemde yokuş aşağıya yuvarlanır, düşer durur...
Düştüğünü görür, kendini durdurmak ister ama durduramaz. Hayat hakkında, yol hakkında, dünya adındaki yokuş hakkında bir bilgisi yoktur çünkü! Yalanlarla yaşamıştır, palavralara inanmıştır...
Yapacak tek şey kalır elinde. Bağırmak çağırmak, diğerlerine, yolun kendisine, hayata hakaret etmek, çıngar çıkarmak.
Sırf düşüşünü yavaşlatmak için başka yalanlar bulur, onları can havliyle savunur. Fakat ne yaparsa yapsın iniş durmaz! Düşüş devam eder. Elli yüzü sararır, toza toprağa bulanır, her taklada daha bir kendini kaybeder, daha çok panikler, daha çok yalana iftiraya sarılır. Daha çok hönkürür...
Ama boşuna!
Bu gezegende yerçekimi diye bir kanun vardır. Yalancıyı alır, en dibe çeker. Öyle koftiden kabadayılık boş, çırpınmak faydasızdır. Gümbedenek gidersin! Gözünde kan oturmuş bir nefret, ağzında tehditkâr vaveyla, ödün patlayarak aslında!
Gidersin tepe üstü...
***
Muhalefet cephesinin durumu budur...***
Bütün emperyaller senin arkanda durur, karşı tarafa nefret saçarken, Charlie Hebdo dergisi denen ihtiyar ergenler en galiz küfürleri ederken, milyonlarca hesap İstanbul Borsasına saldırırken, sen çocuk gibi "Beni tutuklayın!" diye bağırırken, abuk sabuk çelik yeleklerle kendini rezil ederken...***
Devletin milleti değil, milletin devleti diye yürüyenler, insana yönelen Müslümanlar, Türkiye aşığı vatanseverler, insaflı sekülerler, şefkatli modernler, 10 yıllık algı yönetimine rağmen ırkçılığa asla prim vermeyenler, kimsesiz sığınmacılara bir tas çorba verenler...***
İnsan diyorum, tepe taklak düşmekten, kendini kepaze etmekten anca karakter haline getirdiği yalanla yüzleşerek kurtulur. O yalan ki onu çürütmüştür.