Araba köprünün üstündeydi. Ortasından deniz geçen ve bir inciye benzeyen şehir, sırlı bir şiirle iki kıtanın dudaklarını ıslatıyordu. Trafik sıkışıktı...
***
Neler çekmişti bu Zenciler!
Devlet yeniden kurulduğunda en önde savaşmalarına rağmen ötelendiler. Kızılderililer de öyle.
Beyazlar, birlikte demokrasi kuracağız demişler, sonra sözlerini yemişlerdi. Beyaz adam sözünde durmamasıyla tanınırdı.
İktidarı ele geçirir geçirmez şehirlere
Zeus tapınakları dikmişlerdi. Siyahi insanların mabetlerini ise bakımsız bırakmış, mabetlerdeki dinin dilini yasaklamış, kendi denetimleri altında bir ruhban merkezi kurmuşlardı.
Beyazlar azınlıktı. Zenciler derseniz, hemen herkes! Büyük çoğunluk küçük bir askeri grup tarafından yönetiliyordu. Peki seçimler ne olacaktı? Onları tekme tokat kurucu meclisten göndermişlerdi ama bu insanlar kapalı kaplar gibi içlerine kapanmış, itikatlarını olabildiğince korumaya almışlardı. Bir tehlike olarak oradaydılar. Şehirleri ayakta tutan onlardı. Esnaf, işçiler, köylüler ve hatta askerler onların çocuklarıydılar.
Asker olayını çözdüler. Onlar küçük yaşta alınıyor, Zeus dinine göre yetiştiriliyordu. Şehrin en güzel yerinde onlara evler veriliyor, öz kimlikleri çekilip alınıyordu.
Ya dışardaki koca kalabalık? Beyazlar onlara '
Kara Kalabalık' diyordu, ya onlar bir gün uyanırlarsa ne olacaktı? Yatıyorlar kalkıyorlar bunu düşünüyorlardı.
Kızılderilileri sürgün etmişler, Atlantis ırkı dışındaki ırkları inkâr yoluna gitmişlerdi.
Evet ama bu Zenciler asıl tehlikeydi! Beyazlar baskıyı arttırdıkça çelik bir çekirdek gibi birbirlerine bağlanıyorlar, dinlerine daha bir sarılıyorlardı.
Beyazlar en sonunda şuna karar verdiler. Seçimlere tek
Beyaz Parti girecek, millet onlar kimi isterse ona oy verecek, buna da demokrasi denecekti. Komedi bir süre devam etti. Fakat dünya değişmiş, ülke dalga geçilecek bir raddeye gelmişti. El mecbur çok partili sisteme geçtiler. İçlerinden bazıları ayrılıp parti kurdu. Yoktu öyle harbi
Zenci Partisi kurmak falan!
İçlerinden çıkan ama daha bir demokrat görünenlerin ömrü de fazla sürmedi. Bir iki bahane bulup onları da asmayı bildi Beyaz orijinaller.
Ardından da öyle bir sistem icat ettiler ki, 'Kara Kalabalık' hükümet olsa bile kıpırdayamayacaktı! Zenciler meclisten eşitlikçi bir kanun çıkarsalar önce sistemin başındaki Oligark veto ediyor. Onu geçseler yüksek mahkeme iptal ediyor, onu geçseler karanlık örgütler iç savaş çıkartıyor, bombalar patlıyor.
Halk bezince de yine gelsin el koymalar, asmalar, kesmeler, kötü muameleler...
Öyle tuhaf şeyler oluyordu ki kandırılan Zenciler birbirlerine düşman ediliyor, bir ordan bir burdan aydınlar öldürülüp kavga kızıştırılıyor, Kızılderililerin en ahmaklarına hödük örgütler kurdurulup danışıklı dövüşlerle kan akıtılıyor, tezgâh sürdürülüyordu.
***
Beyazlar tecrübeliydiler. Her türlü alet edevat ellerindeydi, despotizmlerini korumak için her yol vardı bunlarda...
Fakat hayat sürprizlerle doluydu. Birgün nihayet Zenciler bir lider çıkardılar. Beyazların bütün numaralarını görmüş, tecrübe etmiş bir lider. Bunlara yaltaklanarak bir şey olmayacağını bilen güçlü biriydi bu. Müthiş bir rüzgâr estirdi, engelleri aştı. Beyazlar gibi yan gelip yatmayan Zenciler ülkeyi yükselttiler.
Hatta 'Beyaz Zenci' denilen, 'Solukbenizli' asi çocukların bir kısmını bile kendilerine hayran bırakmışlardı. Çünkü Beyaz Zenciler sırf vicdanlı davranmaya çalıştıkları için acımasızlığı tatmışlardı. Mallarını iyi biliyorlardı...
Finalde Beyazlar, devşirdikleri robotik tiplerle yine darbe yapmak istediklerinde bu kez sert kayaya tosladılar. Millet beyaz şaklabanları don paça bıraktı. İşte o an artık Beyaz sosyolojide şafak attı.
İlk defa harbi yenilgiyi tatmışlardı. "Ne oluyor abi ya?" dediler, "Gidiyor lan ülke elimizden!"
***
Köprünün altından akan denize şahane güzellikte bir akşam vuruyor, ufkunda nar gibi bir güneş batıyor, şehir ışıktan kolyelerini takıyordu.
Ne uzun sürmüştü bu yolculuk! Araba bir türlü köprüyü geçememişti.
Ama geçecekti...