Hem gam zedeyim, hüzün benim göbek adım. Hem gamzedeyim! Yârin yanağındaki o metaforda... Melankolik, nevrotik filan diyorlar buna, her gün 10 bin adım atanlarla, Instagram filan, hüznü hayatlarından kovalayanlar.
Tam bir orta sınıf hâletiruhiyesi. Para kazanmışlar, konforlara müptelâlar, ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar. Bunda ne kötülük var, diyeceksiniz. Bence de yok. Beden sağlığı mühim. Kaslar filan, halter olayları, adı sürekli değişen egzersizler cangılı. Peki ya ruh sağlığı?
Orada da topa girer psikiyatri takımı. Öyle bir hastalık listesi çıkarırlar ki deli olmayan yoktur o minvalde. Kısa süre psikolojiye devam ettiğimde hoca, "Tercihlerine psikoloji yazanlarda vardır bir şeyler!" demişti de o zaman yüzleşmiştim kendimle...
Genelde katı püriten yazarlardır psikologlar. Bilakis, savrulmalarıyla da olsa Mustafa Merter'i, kalbiliğiyle Erol Göka'yı ve gençliğimizle Engin Geçtan'ı tek geçerim. Çok şeyler öğrendim kendilerinden.
Öğrendim de asıl mesele 'delilik' denen şeyin bu kadar rahat kullanılıyor olması. Bir ara Bakırköy Akıl Hastanesi'nde kadrolu fotoğrafçı bir arkadaşım vardı. Onun bodrum katındaki bürosuna giderdim. Hastalar fotoğraf çektirmeye gelirlerdi. Kimi ajitasyonda konuşup dururdu. Kimi eli kolu bağlı saldırırdı, başlarında izbandut gibi hastabakıcılar varken. Kimi yaralı ceylan gibi bakardı...
'Zır deli' diye halk tabirlerinden gidersek, o beyni tam yanmışlara denmekte. Zordur geri getirmek öylelerini. Tamam da yok mu böyleleri her akşam televizyona çıkanlardan? Bazen bakarım da bir tık ilerisi, deli gömleği...
***
Delilik çok derin mevzu. Normallik ne peki? Al maaşı salla başı hadisesi. Normal kabul edilen insanlardaki sıkıcılık ne desem biraz diş ağrısı. Denge tabii ki mühim. İnsan kendini kontrol eden bir varlık, hayvandan budur farkı...***
"Gamzedeyim deva bulmam Garibim bir yuva kurmam Kaderimdir hep çektiğim İnlerim hiç reha bulmam." demiş Tatyos Efendi. Mükemmel bir insanmış. Eline hangi aleti alsa şakıtan o dâhiler var ya, onlardan işte. Ahmet Rasim de kankası. Kemanı konuşturan Tatyos, yaptığı bestelerle, icra sanatıyla trilyarder olması gerekirken, elli beş yaşında fakruzaruret içinde beş parasız ölmüş. Oradan buradan toplanan beş on kişi cenazesini kaldırmış. Binlerce kişiyi havalandıran o dehanın sonu böyle olmuş. Ahmet Rasim, Tasviri Efkâr gazetesinde o şarkının bilinmeyen, hâliyle yürek yakan son dörtlüğünü paylaşmış:***
Kültür tarihimizin böyle haşmetli simaları var. Türk Sanat Müziği zaten efkâr müziği. Hüzün insana yakışıyor. Hele hüzünbaz neşe, üstümüze cuk oturan bir tatlı dil. Her şeyi bırakıp Allah'a âşık olan Abdallara 'aptal' 'meczup' diyen zihniyet, alaycı kibir kuşuyla birlikte neslini tüketiyor...