Goethe'nin İslam tasavvufundan dem aldığı bilinir. Ünlü eseri Faust'ta 'Kaygı' şöyle anlatmış kendini: "Ben birini ele geçirmeyeyim bir defa \ Bütün dünyadan olmaz ona fayda \ üzerine çöker ebedi karanlıklar \ Ne güneş doğar onun için ne batar…"
Modern insan, kaygılı insan. Hepimiz öyleyiz, hafakanlıyız aslında. Gam, kasavet ve tasa…
Kaygı zalim bir düşman. Ademoğluna sığınacak bir adacık bırakmaz. Ümidini kaybettirir, mutsuz ve bedbin eder. İradesini kırar, yaşama coşkusunu tüketir. İnsanın içini anlaşılmaz kuruntular, vesveselerle doldurur.
Hep kötü bir şeyler olacak duygusu sarar bizi. Küçük bir aksilik olsa içimizi korku kaplar: "Daha neler gelecek başıma?"
Güneş açsa ardından fırtına çıkacağını sanırız. Şirin bir kuş ötse "Niye öttü ki şimdi, ne olacak acaba?"
İnsanın içini hop ettiren sesler duyarız. Endişeli, şimşekler çakan bir havada telaşlı ve zifiri sisler içinde tek başımıza!
Ürkek, titrek ve olumsuz. Negatif iyonların yağmurunda çatısız.
Amansız bir düşmandır kaygı. Kabuslarımızın cehennem prensidir o. İnsafsız bir despot.
***
Psikolojide 'Anksiyete' diye geçer adı. Kaygı bozukluğu bir hastalıktır. Ne var ki Yeni Türkçemizde küçümsenir 'Kaygısız' olmak. Kaygıdan vareste olmak lakayt olmakla eşlenir. Gamsız denir öylelerine. Sanki gamsız olmak kötü bir şeymiş gibi! Umursamaz, vurdumduymaz denir. "Ne kaygısız adamsın!" sözü olumsuz bir tını içerir. Giderek görürüz orda burda, hayata kasvet gözlüğüyle bakmayanlara 'aptal' yaftası iliştirilir. Abdal'a tahkir!
***
Antik felsefede mühim yer tutar kaygı. MÖ 25'te Hyginus nam filozofun anlattıklarına kulak kabartırsak, insan ruhunun menşei ilahidir. İnsan balçıktan yapılmıştır, toprağa aittir. Ama beşer yaşadığı müddetçe kaygının çocuğudur…
Heidegger de Varlık ve Zaman eserinde insanın varoluş krizlerinde kaygıya mühim bir pay verir. Ona göre de insan, yaşadığı müddetçe kaygıya emanettir. Varoluş kendini kaygı olarak açar…
Faust yani insan, her arzuyu saçlarından yakalayıp azgın olanlarının peşini bırakmasıyla, büyük ve şatafatlı adımlarla yol almayı terk edip akıllı ve ölçülü adımlar atmaya başlamasıyla kaygı zayıflar.
Sinesinde iki ruh barındırmayı bırakan, gitgellerin salıncağında harap olmaktan istifa eden insan, karanlık ihtiraslardan kurtulur, sükûnet ve barışa varır. Tanrı ile iblis arasında pinpon topu olmaktan vazgeçen, tamamlanmış bir insana, özgürlüğe kavuşur…
Kaygının kız kardeşi olan ölüm karşısında karamsarlığa kapılıp intihara kalkışmak yerine, kaygının yıkıcı iktidarını itibarsızlaştırma ve ona direnme kararı alır.
Hayatı bir üretim faaliyeti olarak gören, mala mülke bağlanmayan, kaybetmekten asla korkmayan, kaybettiğinin ardından üzülmeyen, yakınmayan ve pişmanlık duymayan için kaygının ne etkisi olabilir?
Hayata küsmeyen, acı ve mutluluğun geçici olduğunu bilen ve eser üstüne eser veren insanın hikayesidir artık bu! Kaygı denen kara koncolosun böyle kudretli bir şahsiye yapacağı hiçbir kötülük yoktur.
Çünkü 'Demon' deniler keçi bacaklı bücürler, anca insan onlara inandığı ölçüde zarar verir, kendini aşan insanaysa vız gelirler.
Goethe'nin kitabında 'Kaygı' finalde intikam denen acze düşer ve Faust'u kör eder! Eder de bunun sonucu onun içinde daha büyük bir ışığın yanmasına da neden olur. Kaygıdan feraha çıkanın kalbindeki ışık yükselir.
Yunus "Bu gözümden bakan nedir" diye sormuş ve "Tanrı nurunu gözüme" koydu demiştir…
***
İslam bilgeliği, yani tasavvuf kaygı problemini hep en başa koymuş. Onunla mücadele için 'Nefs' kavramını öne sürmüş. Hayvani nefs ile mücadelenin yollarını sunmuştur.
Büyük pirlerden Abdal Musa nefs terbiyesiyle eğittiği öğrencisine, "Sen artık dünya kaygısından kurtuldun" diyerek işte ondan, bir iltifat olarak adını 'Kaygusuz Abdal' koymuştur…
MERAKLISINA
Senail Özkan'ın tercüme ettiği, 'Goethe-Faust-Ötüken Yayınları' kitabının son sözünden, Epiloglarından faydalandım. Müteşekkirim.