Yerli olmak. Bu deyim ne kadar da meşgul eder kafamızı! Yerli miyiz yoksa ecnebi mi?
Yerli deyince akla önce Kızılderililer gelir. Yerliler daima çıplak ayaklıdır. Çizgi romanlarla büyümüş kuşaklar bunu bilir.
Amerikan yerlileri soykırıma uğratılmış, nesepleri kesilmiştir. Başlarına neler geldiğini bilmeyen yoktur. Beyaz Adam ona verdiği hiçbir sözü tutmamış, kesmiş biçmiş, çöllere sürmüş, çölde petrol çıkınca da kıyma makinesine düşmüşten beter etmiştir.
Latin Amerika yerlilerinin başına gelenlerse cehennem kitabıdır. İspanyolların yani Avrupai adamların orada yaptıkları, yedi günahının yedisine birden rahmet okutur.
Üstelik bu eylemlere kilise de destek olmuştur. O beldelerdeki devrimci din adamlarının esbabı mucibesi budur. Vicdanlar şakır şakır kanayınca insan taş olsa yamulur...
Afrika, Batılı insanın dipsiz cürmüdür. Özgür ceylanlar gibi gezen insancıkları, ki aralarında çok miktarda Müslüman da bulunur, ağlarla yakalamışlar ve pamuk tarlalarında çürütmüşlerdir. Hatta biliyorsunuz kaçırdıkları mazlumları sirklerde sergilemiş, maymun etmişlerdir.
Osmanlının yıkılış yıllarında, sadece Mora-Peleponnes'te katledilmiş Müslüman yerlilere baksak acıdan kesin dilimiz tutulur...
Bugün Müslüman coğrafyaların yerli halkı da itilip kakılmaktadır. Göç yollarında ölen yerliler kumsallarda güneşlenen Batılıların ayak uçlarına vurmaktadır.
Bizim de yerlilerimiz ve ecnebilerimiz vardır. Yerliler genelde dine, geleneğe hürmet ederler. Her ne kadar kaç yüz yıldır bir kenarda bırakılmışlarsa da ülkelerine candan bağlıdırlar.
Ecnebi öyle değildir. Bunlar yerlilere gerici gözüyle bakarlar. Gerici ve ilkel! Tıpkı Zencilere, Kızılderililere reva görülen vahşete mazeret bulan papazlar, rahipler gibidirler. Ondandır dini imgelere diş bilerler, kendi halindeki örtülü örtüsüz insanları küçümserler. Yerli insanların bazı dizilerde kapıcı dairesinde resmedilmeleri öyledir. Kaşları kalın varlıkları, kol emeğinden bîtap düşmüş insanların şeklini şemailini, kılığını kıyafetini gırgıra almaları da işte o yüzden...
***
Yerlilik bir meziyettir bana göre... Çay bahçelerinde oturmak, çimene yayılıp çor çocuk zeytinyağlı dolma yemek ve kim ne derse desin, belediyeler tarafından yaratılmış uygun ortamlarda, kimseyi rahatsız etmeden mangal yapmak da öyle...
Kokoş kafelere mesafeli olmak, tencere yemeğine ihtiram etmek, yerde gördüğün ekmeği alıp kuşlara ufalamak, yaşlıların koluna girmek, düşmez kalkmaz bir Allah deyip düşeni kaldırmak, selam verdiğimizde gözlere bakmak.
Ve gülümsemek, yerli olmanın krallığıdır...
***
Peki şu kadın erkek, bütün sülale kazma saplarıyla birbirimize saldırmanın, düğün salonunda alkolü fazla kaçırıp gelen polisleri yaralamanın, televizyon haber programlarında bir metre ötemizdekine el kol hareketleriyle bas bas bağırmanın gerekçesi nedir, diye soracak olursanız...
Onun nedeni ilim irfanı kaybetmemizdir, bilgeliği, bilgelerimizin dediğini unutmamızdır derim size. Bu işler camide boynumuzu aşkla eğerek, dışarda birbirimizin gırtlağını delerek olmuyor azizim, derim size...
İnsan üstüne, insanın kutsallığı üstüne, insana yürüyen Kur'an dememiz üstüne düşünmemiz gerekir derim size. Şu muhteşem merhamet medeniyetinin ipini kaçırdığımız an geldi başımıza gelen, ne geldiyse...
Derim size...
***
Kültür incelik, zarafet, tebessüm ve de geniş açı demek. Kültür, bu dünyayı sanatla güzelleştirmek.
Kendimizi, dünyayı, evimizi, ruhumuzu estetize etmek.
Bilmeden öğrenmeden neyi güzelleştireceğiz allasen?
Ne ki her yerli kültür, her çıplak ayaklı medeniyet evrenseldir zannımca.
Çünkü medeni olan lafını bütün insanlığa söyler. Derdi insandır ve sözü pas mas tanımaz külliyen tüm kilitleri açar.
Onu diyorum, kalpten konuşan eni sonu başka kalplere de çıkar...
***
Meraklısına:
VAV TV 'Derdimiz Hayat' programı, 'Yerlilik' bahsinden dem aldım. Müteşekkirim.