Ayasofya Camiinin açılışı bazı bünyeleri tarumar etti. Kılıç meselesi üstünde bu denli zıplanması oradan.
Fakat şu bildiğimiz şey: Batı dünyasında İslamiyet'i mutlak savaşçı bir din olarak sunmak geleneksel bir iptila. Adeta bağımlılık.
Ayetleri yanlış okumak, irtibatını kaybetmek, dinler tarihini deforme etmek…
Deaş'i, Bokoharam'ı (kitapharam) falan hatırlayın. Batı yanlıları o örgütleri, o katliamları gösterirken neredeyse zil takıp oynayacaklardı.
Dolayısıyla kılıç ortaya çıktığında bu neyi simgeliyor diye asla bakmaksızın, İngiliz kraliçesinin elinde şövalyece bir şıklık olan bizim elimizde daima bir utanç gibi görülür…
Ki İslamiyet'te harpçi bir tarafın mevcut olduğu, hem de bunun yalnız İslamiyet'e has değil Hıristiyanlık dahil, tüm dinlerde görüldüğü pek açıktır. Bizzat Hz. İsa'nın: "Ben sulh getirmeye değil, kılıç getirmeye geldim" dediğini unutmamalı…
Hindu dininin Bhagavadgita'sında bile elbette ki savaşçı bir yön vardır…
Bu savaş bütün dinlerde (tıpkı kurban ibadeti gibi) hem dışarıya hem içeriye doğru yapılır. 'Yüzleştirmeci' anlamları vardır.
Zaten ister sosyal hayatta ister deruni, ruhi hayatta olsun, her çatışma finalde hep denge ve ahengi hedefler.
Bu demek olur ki, çatışmanın doğal sonucu ve yegâne varoluş sebebi sulh, (es-selam) barıştır.
Barış ise doğrusu İslamiyet'in ve selam vermenin diğer adıdır…
***
Peygamberimizin harici düşmanlarla yapılan bir savaştan zaferle dönüşü esnasında söylediği o söz meseleyi en kaz kafalıların bile anlayabileceği bir açıklıkla sunar:
"Küçük cihattan büyük cihada döndük!.."
Büyük cihadın nefse, bencilliğe, hırsa, yalana, egoya karşı yapıldığını bilmeyen kaldı mı bilmem. Bütün semavi dinlerde içe doğru yapılan taarruz en asıl taarruzdur. Ve buradan hayvani ruhu yenen bireyin mükemmel insanı inşa etmesi beklenir…
Evet, her insan Allah'ın halifesidir. Ama bunun için kişi içindeki bencil mahlukatı manen yenip 'Bilge'ye ulaşmalıdır.
Yani halife, temsilci insandır insan olmasına da bunun için gayret göstermesi, vahşi güdülere kılıçla girişmesi, onları teslim alması, İnsan-ı Kâmil'in bayrağı alında birleştirmesi…
Yani gaflet uykusundan uyanması gerekir…
***
Eh anlaşılmıştır ki, dış dünyada öz savunmaya yarayan her şey gibi kılıç, içimize doğru çıktığımız cihadın mecazi sembolüdür….
Ondandır küffara karşı savaşlara elde kılıç katılan dervişler, zaferden sonra bellerine tahta bir kılıç takarak manevi bir savaşa girişmişlerdir. İnsanları irşad etmiş, aydınlatmışlardır. Çünkü metal kılıç geçici bir savaşın, tahta kılıç ise kalıcı ve esas, insan olma gayretinin timsali olmuştur.
Mesela Abdal Musa ak denizin fethinden sonra metal kılıçlarını soyunarak Antalya'nın ormanlarında okulunu kurmuş ve eline irfanın tahta kılıcını alarak kendini ve büyük Anadolu Erenlerini tomurcuklandırmıştır.
***
Obama'nın telefonda yanında sopayla konuşmasından heyecan duyanların, İslam'ın kılıcını gördüklerinde içine düştükleri hezeyan devşirilmiş insan türünün akıbetini bize göstermekte.
Burası tamam da…
Biz 21. Yüzyılın dünyasında Hakikat Medeniyetinin tebessüm eden yüzünü göstererek, bu müthiş ikiyüzlü ve gaddar dünyaya bilgeliğin 'tahta' kılıçlarıyla konuşmalıyız.
Üstümüze gelindiğinde belimizde kılıcımız ustura ağzıdır. Ama asıl bilinmesi gereken, kendini Müslüman olarak adlandıran kör kütük örgütlerden, istihbarat şirketlerinin ankastresi haline gelmiş radikal cehaletten farklılaşmaktır…
Dünyanın bütün gariban sokaklarında aslında ne dediğimizin bilmesini istiyorsak, mesela Bursa Ulucami'nin açılışına davet edilen Somuncu Baba gibi Fatiha'yı, o açılımı, 7 türlü tasvir edip kalplerdeki dijital kilitleri de kırmalıyız…
***
Meraklısına: Sevgili Mustafa Tahralı'nın tercümesi, İslâm'ın Kılıcı-René Guénon-Kubbealtı Mecmuası'ndan faydalandım, müteşekkirim. Ve Kurban Bayramımızı tebrik ederim…