Kadınların başına gelenler fena.
Problem şu: Olgunlaşmış bireyler olamadık. Bütün gelenekler baş tâcı yapılacak şeyler değil. "Ya benimsin ya kara toprağın" diye başlayan şarkılar da...
Dini de yanlış anladık modernliği de.
Okuma yazması nanay hocaların öğrettiği kadın erkek ilişkisinin...
İçten pazarlıkçı bir eşitlik fikriyle kadını teşhir nesnesine dönüştüren seküler yalanın...
Bu iki çiğliğin ucundan tuttuğu sosyal kabalığın sokaklarındayız. Olayımız bu...
***
Eğer bir eğilimi, bir fikri anlamak istiyorsanız, onun cinsiyet varoluşunu nerde konumlandırdığına bakın derim. İpuçlarını bulursunuz o bakışta...
Ve O'nun huzurunda "ruhum kadındır benim" demiş şair Rilke.
Mesela 'Allah'ın gelinleri' denmiş medeniyetimizin bilgelerine...
İslamiyet'i sadece erkeklere yönelik bir din telakki eden ondandır, kötü yanılır. Çünkü kadın ile erkek kutupları olmaksızın yaratılışın varit olmayacağı açıktır.
Ve eğer Kur'an (Bakara: 187) erkeğe, "Kadınlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz" diyorsa, bu ifade birinin diğerinin alter ego'su (öteki benliği) olduğu anlamına gelir. Bilinmektedir ki elbise şahsiyeti, kişiliği temsil eder...
"Sizin dünyanızda bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi" hadisi, eğer İslamiyet düpedüz kadın düşmanı bir din olsaydı pek şaşırtıcı olurdu. Çünkü kadınlar güzel kokudur. Ve 'tayyib' yani 'iyi' ile 'güzel koku,' Arapçanın 'TYB' kökünde aynılaşır...
***
Köklere dönmek iyidir...
Böyle deyince bir film gelir aklıma. Paris'ten Cezayir'e köklerini bulmak için dönen iki kayıp genç arasındaki konuşma. Yolda bir barda nemrut bir herifle 'benim bedenim, benim kararım!' diyerekten palas pandıras birlikte olan kıza, erkek arkadaşı karşılaştığında sorar: "Niye yaptın? Bu kadar basit mi yani?"
Kız cevap verir: "Cinselliği porno filmlerden öğrendim, normaldi, yaptım..."
Kadın-erkek (yang-ying) arasındaki ulvi mânâyı bilmek yerine bize normal diye gösterilen ekran görüntüleriyle düşünüyoruz.
Aşk dediğimiz ayak altında bir laf sadece. Aşk deyince bir geyik çeviriyoruz hep birlikte...
***
"Kız daktilo kaç kaç, eteğini aç aç" diye başlayan şapkacı modernleşmenin komedisi, cumhuriyetten 10 yıl sonra verilen tek partici seçme seçilme hakkının entipüften mizanseni.
Şahsen, tarihi kişiliklerin mahremiyetine girmeme sözüm var diye, 17 yaşında bir Safiye Ayla'nın başına gelenlere hiç değinmek istemiyorum. Geçmeli...
Onun için çıkıp televizyonlara "100 yıl önce çıktığımız karanlığa dönüş" filan gibi ergen tatavalara gerek yok. Bir kere geçmiş bir karanlıklar manzumesi değil, farklı siyasi sistemler içinde insan fıtratının kendini arayış ve tekamülü...
***
"FETÖ tamam da ideolojik altyapısını tartışmıyoruz" diyenler var haklı olarak şu sıra.
Bu noktada, bir yayınevinin 15 Temmuz kaçağı yöneticisi gelir aklıma. İlk romanıma uzun bir sansür listesi vermişti. Sansürün yüzde doksanı kadınlarla ilgiliydi! Biri bir genç kızın at yelesi gibi dalgalanan ve beline vuran saçları, diğeri kızın sandalyeye oturmasını "ak bir güvercin kanatlarını açtı" diye tasvir etmemdi.
Tahrik ediyor demişlerdi. Kimi demiştim, erkekleri demişlerdi.
"Tedavisi var psikiyatra gitsinler" deyince de fakiri yolcu etmişlerdi...
***
Onu diyorum. Çağdaşlık budur diyerek öğrenci kentlerinde kız kardeşlerimize kurulan tuzakların altyapısını, bu asli mevzuyu kutuplaşmaya sokup harbi bir yüzleşmeden kaçıyoruz.
Kadın bedeni üstünden para kazanan bu üçkağıtçı kapitalist çağ kadar, aileyi savunuyorum has niyetiyle kadını korumaya yönelen tedbirleri iteleyenler aynı cinsiyetçi yanılgının viyadükleri oluyor...
***
Kadın, erkeğin vatanıdır. İnsan vatanını sever, yaralamaz parçalamaz yakmaz. Bunu yapanlara terörist diyoruz neticede.