Bilmiyorum farkında mısınız?
Sevgiye, anlayışa, dostluğa, kardeşliğe, birbirimize içimizi dökmeye ne çok ihtiyacımız varmış!
Şimdi ülkeyle birlikte dik durmaktan, direnmekten başka yapacak bir şey yok. Evden hayata nasıl katılırız diye yeteneklerimizi geliştiriyoruz. Bir sürü şey öğrendik. Şapşal küskünlüklerimizi unuttuk.
'Kara gün dostu' ne demek bildik...
Maskesini indirip yaralı bir halka, onun ruhuna, şu imece kampanyasına kuzgun gibi saldırıp hakaret edenlere verecek selamımız olmadığını da kabul ettik.
***
Bu oto-karantina günleri kendimizle yüzleşmek için çok mühim. Ne kadar insanız, kıratımız ne? Ya da şöyle diyelim: Terazinin hangi kefesi ağır basıyor? Merhametimiz, sabrımız, fedakarlığımız mı? Bencilliğimiz, şımarıklığımız, kinimiz öfkemiz mi?
Yani kaç paralık adamız?
Kaos günlerinde, bilinmedik bir felaketle karşılaşıp bildiklerimiz para etmeyince, devlet denen kurum ne işe yarar anlıyoruz.
Batıdaki devlet ile doğudaki devlet netleşiyor.
Batı devleti, bütün havasına dolar'ına, euro'suna, el koyduğu petrol kaynakları madenler şunlar bunlara rağmen sınıfta kaldı.
Buradan bakınca, Türk hükümetinin dikkatli tavrı ve hazırlığı yerli yabancı herkesin iltifatına mazhardı.
Fark şuydu: İnsanı merkeze almak!
Bin türlü badireden geçerek gelişmeye çalışan ülkemiz
İtalya'ya,
İspanya'ya,
İran'a sağlık malzemesi yardımı yaparken, Batılılar birbirinin maske taşıyan uçaklarını çaldı!
Hümanizm lafını çok edenlerin sağlık sisteminin ne kadar zayıf olduğu görüldü.
Türkiye büyük hastaneler inşa ederek, yoğun bakım yatak sayısında Avrupa'yı geçerek, bilim kurulları kurarak ve kararlarına uyarak, sağlık sistemini ücretsiz hale getirerek dünyaya 'insan merkezli' yüzünü gösterdi. Ve bütün eksikliklerini telafi etti…
Siz bakmayın, virüs karşısında ilimle donanmış bir tavır göstermemize kaş-gözağız- burun büken televizyoncuların birikmiş hıncına! Onlar 15 Temmuz'da öyle bir tokat yediler ki, bunu hazmetmekte maalesef güçlük çektiler.
O kendi ülkesine turist kalmış, içgüveysi ecnebileri -ki onların birçoğunun da bu hallerinden memnun olmadığını zannediyorum- bir kenara bırakırsak bu günler fikirleri 'başka başka' olsa da insafı ve aklıselimi bir olanların daha bir güzelleşecekleri günler olabilir. Bu sıkıntılı süreçten içimizden saçları yaldızlı yeni insanlar çıkabilir.
Ama şunu da hatırlatmalıyım size:
Her yeni doğum sancılıdır. Ona göre!
***
Değişiyoruz. Değişebiliriz.
Ölümü, acıyı ve aczi gördük. Allah'ın sözü, olması gereken yerde gönlümüzde, ahlakımızda, bâtınımızda üstündeki külleri savurdu. Tanrının 'vekili insanlık' kavramının bizi tekâmül ettirecek, 'insan kere insana' dönüştürecek makinesi tıkır tıkır işlemeye başladı.
Mal biriktirmenin boşluğu ortaya çıktı. Gösterişli hayatların boyası aktı. Birliğe beraberliğe birbirimizi kollamaya ihtiyacımız olduğu anca böyle ayakta kalacağımız açıkça idrak edildi.
Ailenin, yuvanın, kendimizin, dostlarımızın, yurdumuzun kıymetine vardık. Yemek kokan mutfaklar bizi aslımıza döndürdü.
Oburluk, obezite ve daha çok lüks için at gibi koşturmaktan yükselen tansiyonun bizi zayıflattığını anladık. Toprakla, ekip biçmeyle, dünyaya kuşbakışı bakma yeteneğiyle barışma duygusu sırtımızı sıvazladı. Bir sakinlik, bir durup düşünme hali bünyemizi kapladı. İnsanoğlu "Nerede yanlış yaptık?" sorusuyla yüzleşti.
Korona bizi daha sağlıklı insanlar, toplumlar haline getirebilir düşüncesi bilinçaltımızda kıvılcımlandı.
Her şerden bir hayır çıkar, hikmetinin derinlerine nüfuz etme kuvveti şah damarımızı şişirdi.
Ayrılıkları değil benzerlikleri öne çıkarmak işimiz. Evet hepimiz tek tek bir başka evreniz, biricik varlıklarız. Burası doğru. Doğru da. 'Sen ben yok BİZ varız' net bir reflekstir afetlerin karşısında.
Evet biz bize yeteriz. Hatta, artarız da…
***
Meraklısına:
Fazıl Say'ın 'İnsan insan derler idi' parçasını dinlemenin, Muhyiddin Abdal'ın sözlerini not etmenin tam zamanı…