İlkokulda çizgi romanları keşfetmiş, müptelası olmuştum.
Teksas, Tommiks, Kaptan Swing vesairenin sihirli dünyasına dalmış, Amerika'nın kuruluş tarihine girmiş, neredeyse oralı olmuştum! Her ne kadar kalbim Kızılderililerden yana olsa da resimli romanlar beni tatlı tatlı devşirmişti.
Felsefi jargonda paradigma denen kavramsal şemsiyenin altına girmiş, tıfıllığımıza atılmış oltaların zokalarını lup diye yutmuştum.
Artık palazlandığım bir gün kitap değiş tokuşu yaparken, çocuğun biri bana resimsiz kalın bir kitap gösterdi. Resimsiz kitap mı olurdu ya? Çocuk iyi satıcıydı, merakımı kışkırtmıştı. Kitaba beş 'Teksas' vermiş, içim yanmıştı.
İlk okuduğum romandı: Hababam Sınıfı! Hayran olmuştum...
Geçende o kitabı yeniden aldım, şöyle bir çocukluğuma geri dönmek istedim.
Tokadı yedim tabii! Divan edebiyatına aşağılamalar, Öz Türkçe dışında kelime kullananlara, mesela 'nesil, vazife' diyen, bir de üstüne tespihi olan öğretmene 'Asalak' muamelesi...
Bildiğimiz gibi daha sonra bu roman, isimsiz ve ezansız bir ülkede geçtiğini sandığım, icat edilmiş bir nostalji hamlesi olarak kült filmlere konu olmuştu.
Hababam Sınıfı, otoriter bir sekülerizmin emdirildiği pop bir propagandaydı sadece. Kendileri de hapislerde çürütülmüş 'sol' yazarların İslam fobisine gelirsek, o dokunaklı bir tuhaflıktı...
***
Sonra oturdum İbn Arabi'nin Fusûsu'l Hikem'ini açtım. Hikmetlerin Özü adındaki kitap Âdem meselesini analiz ederek işe başlıyordu.***
İnsana odaklanan bu muhteşem sözler içimde dolanırken, ister istemez gariban neslimi düşündüm. Geçmişe 'küflü mâzi' diyerek yaratılan fikriyatın çölünde, düşünme yeteneğimizi körelten deli gömlekleriyle yürümüştük...***
Hababam Sınıfı olmayan bir 'eski mahallenin' şirinlikleriyle üstümüze akıp durmuşsa da geçmişi kapkara göstermek niyetinde değiliz. Çünkü o geçmiş bizi de kapsıyor ve çocukluk herkes kadar benim için de altın yıllar...