Nefsini silmek değil bilmek tavsiye edilmiştir ya insana! İnsan nedir, diye düşünürüm ben de. Kendi halime kaldığımda, müzik falan dinlerken.
'İnsan nedir Çekirge' diye sorarım hayali kardeşime.
Psikiyatristler huylanmasın aman, içime doğru konuşurum: 'Çekirge' şeklinde...
Bir uydu fotoğrafından bakıyorum gezegene, halimize. Yeşil gittikçe azalıyor. İnşaat sahaları genişliyor. Çöl büyüyor. İnsan ihtirasla şişiyor.
Herkes son sürat obez olmak istiyor. Hayatımızın özeti bu!
Kentsel dönüşüm alanlarında bir gecekondu sahibi "Abi dört dairem olacak" diyor. Gözleri ışıl ışıl. "Allah seviyormuş bizi" diye ekliyor. Onun için seviniyorum. İnsanlığım için şüphedeyim.
Bir ara Rumelihisarı'ndan karşı kıyılara bakardım öyle durup. O zamanlar limanda balıkçılar, romantik gençler ve içli şairler toplanırdı. Bakardım her gün villalarla yiten ormana. Sonra bir gün şöyle derken buldum kendimi: Bir villa da bana verseler umurumda olur muydu dünya?
Gerçek ne kadar da ayıltıcı. Romantizm, Yeşilçam filmleri misali şişede durduğu gibi durmuyor. Bir örtü beynimizde, bizi sarhoş ediyor. Kafamız ondan bir türlü açılmıyor! Böyle düşünüyorum...
Birkaç 'İblis donunda' kişi dışında, canımı yakan herkesi affettim. Diğerlerini de Allah'a havale ettim.
Geçmişin hesapları, o bitmeyen hesaplar yaşlandırıyor bedeni, onu fark ettim. Kinle yaşayan kuruyor. Kişinin yüzüne sinik bir isterik oturuyor. Psikopatları söylemiyorum. Onlarda dümdüz bir poker suratı! Onlar, en olmayacak zamanda sana vuran kanlı bıçaklı bir düşmanlık olarak dikiliyor.
Neyse konumuz bu değil. Konumuz din de değil. Mala mülke tapanların uhrevi kelimeleri ferahlık vermiyor gönle. Bunu boşuna beklemesin hiç kimse.
Anladığım, iyi insana mümin deniyor. İyi insan dediğin, başkalarını düşünen insan. Sadece ailesini, çevresini düşünmek kesmiyor güzel ahlakı. İbadetin sırtındaki bitmez tamah kimseye şifa vermiyor...
Öyle barikat yığmışlar ki önüne, Kur'an kitabını bulmak için ne çok baraj geçiyorum! Sonunda elime aldığımda içimdeki bıyıkları yeni terlemiş asi "Lâ" diye ayağa kalkıyor. "Otur oturduğun yerde" diye sesleniyorum ona. Sesim yumuşak. Otur, kendini yokla!
Yaşım bin beş yüz oldu ama halen sivilce çıkıyor anlımda. Ters bir Osmanlıyım. Bir tarafımda Bedreddin konuşuyor, bir tarafım Niyazi Mısri ile Limni'de sürgünde.
Bir arıza var bu işte!
Solcu bir ergenken, varoşların yeşil kırlarında tekme tokat futbol oynarken diyorum, Osmanlıyım derdim de dudak bükerdi çocuklar. Onu düşünüyorum: Ben bu küresel sistemi sevmiyorum.
"Son 6 yılda Türkiye'de bulunan milyonerlerin sayısı 29 binden 101 bine yükselmiş. Milyonerlerin hesaplarında bulunan para 2010 yılında 213 milyar lira iken 2016 ekim ayında 656 milyar lira. Bu servet 2010 yılından bu yana yüzde 207 oranında artış göstermiş!"
Servet düşmanlığı yapmayalım, diyor bir televizyon yorumcusu. Ceketi filan güzel, temiz bir yüzü var.
Evet burada itiraf ediyorum bir miktar servet düşmanıyım! Kalbimizde bir peygamber konuşuyor gürültü kesilince, duyuyorum. Refah garibanlara yayılsın istiyorum...
Sonra itilip kakılan kimsesiz çocuklar geliyor, yangın merdivenleri ve taciz edilen kızlar ve asgari geçim endeksi ve toprağa düşüp duran Selviler. Bir de anamız, bacımız, yârimiz. Ezik ve mırıl mırıl içine atarak, ev içlerinde.
Anca gündem olursa ve reyting getirmişlerse yazarların dilinde. Otobüs durağında yumruklanan ve ister istemez erkek kılığına giren kadınlar var, biliyorum.
Arka sokaklarda öğrendiğim sunturlu bir küfür gelip oturuyor dilime. Onu zor tutuyorum...
Bir asabi liberal, 2011'den beri Amerika kadar büyüyemiyoruz diye suratını ekşitiyor gazetede. Ücretleri düşürmek lazımmış! Ulan diyorum -içimden diyorum ulan'ı- daha nereye düşecek ücretler? Bu TUSİAD kafası, dinli-dinsiz esas tehlike kavlimce.
O beyefendiye mecazen, (yorgunum) yer çekimi izin verse uçarak kafa atmak istiyorum.
Newton'a da kızgınım bu yüzden Çekirge!
Onu diyorum...