Seçim yenilgisi şehrin yükseklerinde büyük yıkıma neden oldu. Beyazlara özenen melez takımında (cep delik anlamında melez!) bir Uruguay'a gitme, oraya yerleşme tribi yarattı. Ciddi ciddi konuşuldu bu sosyal medyada.
Kökten Beyazlar Ak Parti rüzgarı estiğinden beri -özellikle Ergenekon operasyonları patladığında- Kanada'da ev alma, İngiltere'de iş kurma tertibatını almışlardı esasen. Onların uçak biletleri, vizeleri falan ceplerindeydi. Yine de bir moral bozukluğu bünyeleri sardı tabii.
Benim esas 'Uruguaylı Türkler' içimi acıttı! Ah be canım nereye gidiyorsunuz, bir tencere kaynar, hepimize yer bulunur bu masada diyesim geldi...
Seçim bitti, hâlâ süren şirretliğe aynı seviyede cevap vermeyi bırakıp Cumhuriyetçi-Beyaz muhalefetin iç sesini nereden dinleyeceğiz peki? Bu soru açıkta kaldı.
E yani birlikte yaşayacaksak bu kavga gürültü işini usulüyle, usturubuyla bir konuşmamız gerekmiyor mu? Hem niçin canım biz Jale ve şürekasından mahrum olalım! Bunların anneanneleri televizyon ibişlerinin karşısına çıkıp "başörtülü kadın pornocudur" şeklinde sayıkladı diye niye edebimizi bozalım?
İlle velakin net bir gerçek! Beyaz Türkler'in hegemonyası, kültürde zirve yapmış durumda. Bütün ideolojik aygıtlar onların elinde. İstanbul Film Festivali, açılış, kapanış gecelerine katılan sanatçılardaki "Mustafa Keser'in Sekülerleriyiz" tarzı histeriden hiç bahsetmiyorum. Zaten hatırlatmak isterim işimiz, CHP dönemi Antalya Film Festivali'ne kalsaydı çoktan Metris'te yatıyorduk! O da ayrı mevzu...
Kimle konuşacağız peki? Aklıselim kim var derken...
"Derdin 'Niye AK Parti çok oy aldı' ise, o hüzünlü hüzünlü uzaklara bakıp dertlenmekle çözülmez. Bak bakalım niye aldı. Etrafındakilerle konuş. Oy vermiş olanları bul, sor, neden vermişler. Bir Anadolu gezisi yap ilk fırsatta. Hem değişiklik olur. Dolaş oralarda, insanlarla sohbet et."
Diyerekten, Hürriyet'teki köşesinin balkonundan bir konuşma yapan Gülse Birsel çıktı!
Biz dedi, Kaybedenler Kulübü değiliz dedi! Üstelik Cüneyt Özdemir gibi -kafa gidik- yüzde 70 adına değil, yüzde 52 adına konuştu! Bu hesaplamalar birçok açından patolojik ama olsun, gene de insaflı bir insan en azından.
"Yenik hissetme, sen çoğunluksun, çoğunluk. Yüzde 57'sin. Hadi BDP'yi çıkaralım, kapı gibi yüzde 52'sin sen. Bir Anadolu gezisi yap."
"Ezik miyiz biz yav!" diye de bir terapi yanı var işin...
"Ak Parti yıllarca yiyecek ekmek bulamamış aileye, bir ekonomik standart sağlamış. Yolunu yapmış, iyi kötü bir hastane getirmiş. Eh huzursuzluk da yok. Yıllarca nefes alamamış, gelecekten ümit kesmiş adamın karnı tok sırtı pek'lik kriterlerini yerine getirmiş. Ya kime oy vereceedi?"
Tabii ki 'tuzu kuru' beyazların bitmez tükenmez standartları olaraktan, "Halk: Aç karnını doyuran kara bir kalabalık" ezberini eteklerinden sızdıran bir konuşmaydı bu ama o kadar da olacak usta!
"Ne yazık ki özgürlük kısıtlamaları, çevre katliamı, yaşam tarzı müdahaleleri, kültür ve sanat politikaları gibi sorunlarımız, o kardeşimiz için lüks! Öncelik listesinde dokuzuncu sırada filan geliyor... Şu an o beğenmediğin, yeni yapılan zevksiz, beton yığını parkta sağlıklı ve karnı tok oturmak, onun için nasıl yüksek bir hayat kalitesi biliyor musun?"
Tam kapıcı çocuklarını da anlamaya çalışan bir Nişantaşılı Jale modeli! Fakat kabul etmeli ki bir gayret göstermekte.
"O yüzden, hiç afra tafra yapma. Başka mahallelerde yaşayan komşularını anla.
Kendini onlara anlat" falan diyor mesela. Kendi kitlesine, elitlere, solukbenizlilere konuşuyor. Cumhuriyetçilerin, ulusalcıların, gezici cephenin yapamadığını, bir özeleştiriyi seslendiriyor. Ben, sevgili Gülse Birsel'in şu satırının altına parmak mührümü basıyorum fakat:
"Hadi birbirimizle bir iletişim kuralım artık şu ülkede yahu!"