Sabahın çinkosu denize vurduğunda gecenin fırtınası çoktan dinmişti. Hırsın "Ortalama Dünya"sıyla ilgilenmek artık canıma tak etmişti Çekirge!
Beyni alınmış, yerine akrep konmuş kabuklu bir mutasyona her an geçebilirdim.
Etrafımda böyle eğilimler vardı. Şöyle bir sakin olmak, bir ayet okumak, bir şiire bakmak istiyordum. Büyük bardakla bir su içtim. Açtım kalbime baktım. "Politik kindarlık" falan gibi faso fiso işler üstüne son kere bir daha yazacaktım.
Bulunduğum dünyada Bilgiç Beyaz Efendilerle, köleler arasında büyük bir savaş vardı, savaşın tam ortasındaydım.
Bu yazıdan sonra inşallah gemimi bulacak ve kendi gezegenime doğru yol alacaktım. Buzdolabını açtım Karides Sosu arandım. Tabii ki yoktu! Akrebin zehrini kabul edilebilir yapan soslarla aram hiçbir zaman iyi olmamıştı. Bunu da kendi geleceğim açısından iyi bir işaret olarak yorumladım...
Ağacın tepesinde iki karga önce birbirine, sonra göz ucuyla bana göz attılar. Algımı biraz zorlasam sanki halime acıyacaklardı. Hava yağmurluydu.
Isı artıyordu. Fazla kalmıştım bu ortamda.
Mevzu hayatın gerçekleri ise, praksis ise o da bir yere kadardı. İnsan, sabah akşam "mezbele kaset bekleyerek" vakit öldüremezdi!
Yasaklanmıştı bu aslında bütün evrenlerde!
Edep vazedilmişti. Yaradan, bu Beyazlarla da konuşmuş, peygamberler göndermiş, kitaplar indirmişti ama nafile...
Yine de küçük mavi gezegenin bu adaletsiz, bu çıkış arayan "küçük kıyametin" en çekilir şeyi, karganın altındaki o zifiri yeşildi, ağaçtı, denizdi!
Yeşil, şifalı bir şurup gibi gam-kasavete akıyor onu her sabah silip insanı "Hayy" ediyor, diriltiyordu...
Ne biçim gezegendi fakat? Ne acayip bir şehirdi? Bitmeyen bir boks maçıydı burada zaman. Meydanlarda ringler kurulmuştu.
Millet birbirine girmişti...
Buraların kendilerine filozof diyen seçkinleri, "bilgiç zenginler", halktan ayrılmışlardı.
Halkı, köleler olarak görüyorlar, onlara "karanlık", "irtica", "Bidon" diyorlardı.
Köleler ellerinde kitapları ile bunlara karşı ayaklanıp duruyorlar ama bir türlü sonunu getiremiyorlardı. İçlerinden bazıları nihayetinde Beyaz Bilgiçlerce ikna ediliyor, masumiyet parabolleşip çürüyor, yeniden en başa dönülüyordu.
Şu son zamanda yine köleler başkaldırmış, kan dökmeden bilgiçlerle, zenginlerle, beyazlarla uzlaşıp daha insaflı bir hayat kurmak istemişlerdi. Bozuk olan bir sürü şeye, kireçlenmiş olan birçok fikre karşın aklın ve kalbin önünü açmak istemişlerdi...
Olayın geçtiği toprak şerefli bir topraktı.
Kadim bir medeniyetti. Çok uzun zamandır bilgiçlerin tahakkümündeydi. Bilgiçler, demokrasi diye bi'şey icat etmişler, bunu dayatmışlardı. Ama Baldırı Çıplaklar bu öneriye sarılıp egemenlik merdivenlerini çıkmaya başlayınca da hemen caymışlar, bahaneler bulup kendilerini inkar etmişler, mızıkçılık yapıp ayağa kalkmışlardı! Parayla, illüzyonla, ideolojileriyle kandırdıkları melezleri kullanarak her türlü kötülüğü tezgahlamışlardı.
Halkın elindeki tek şeyi, yöneticilerini seçme hakkını akamete uğratmak için her şeyi yapıyorlardı.
Seçim bürolarını kundaklıyor, ortak kabullerin bel atına iniyor, tahrikte, provokasyonda uzmanlaşıyor, düne kadar eleştirdikleri eski çağları hortlatmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı.
Büyük bir takıntı, obsesyon içindeydiler.
Kişilikleri bozulmuştu. Onları, kendi kopyaları, sıkıntılı ve bedbin terapistleri de tedavi edemiyor, kin içlerinde tüm şehri bitirecek bir hınca dönüşüyordu. Halkın elinden almaya çalıştıkları "seçimli temsil" biterse şehrin nasıl bir öfke sarmalına gireceğini düşünemiyorlar, küstahlıkları akıl rotalarını yakıp duruyordu.
Mutasyona uğramış, insan varoluşuna yabancı, içine kapanmış, hırstan delirmiş kabuklu bir nesildi bu. Kendini sokan akreplere dönüşmüşlerdi! Bana gelince...
Hâlâ sakinliklerini koruyan eski kölelerin -yani vakarlı halkın- yanına gidip onay mührümü onların emekleme evresindeki büyük vicdanlarına basacak, kalbimi o kalplerin yanına koyacaktım.
Hayat sırrının dili adına yeni bir umuda daha başlayacaktım. Akrebe, onun eğitimli vahşiliğine izin vermeyecek, barış için dua edecektim...
Hepsi bu kadardı lakin! Sonuçta kimdim ki ben? Büyük oluşu hayretle izleyen divane bir sürgün.
Şimdilik asıl vatanıma dönüş için beklemedeydim. Gemimi kaybetmiştim...