Haftanın ikinci önemli etkinliği ise Almanya'nın en ünlü buğday biralarını üreten Schneider firmasının tadımıydı. Bu tadımda biranın şampanya kategorisine yükselişine tanık oldum. Dünyanın en kaliteli biralarını Türkiye'ye getirmeye çalışan Teoman Hünal ve Schneider'in satış müdürüyle bira sommeliyesi Günther Kanzian, La Brise Brasserie'de konukları karşılarken, barda büyük bir şampanya kovasında, şampanya izlenimi veren şişesiyle Schneider Weisse Mein Nelson Sauvin birası soğutulmaktaydı. Üzerinde, uzun süre yok olmayan köpüğüyle bal rengi bu bira, kırmızı şarap kadehlerinde servis edildi. Yeni Zelanda'dan getirilen özel bir şerbetçiotuyla hazırlanan çiçek, yeni kesilmiş çimen, üzüm, Bektaşi üzümü ve kivi aromaları içeren bu birayı meraklıları ancak Hollanda ve Amerika'da içebiliyor. Orada da bir şişesinin fiyatı 15 avronun üzerinde. Yemekte dereotlu Hollandez sos eşliğinde füme somon ve karamelize soğanlı poşe yumurtanın yanında Schneider Weisse Tap 7 Unser Original birasını yudumladık. Kırmızı lahana ve kekikli röşti patates eşliğinde ördek konfinin yanında ise Tap 6 Unser Aventinus içildi. Bu bira, ölmeden içilmesi gereken dünyanın en iyi 90 birası arasında yer alıyor ve her iki bira da Türkiye'de bulunabiliyor. Vanilyalı kremalı çilekli çikolatalı tart ile servis edilen Aventinus Weizen-Eisbock adlı biranın olağanüstü beraberliğiyle yemek noktalandı. Çok yoğun ve dolgun bir biranın çikolatalı bir tarta, tatlı şaraptan daha iyi uyum sağlayabileceğini, tatmasam hayal bile edemezdim. Ne yazık ki 12 derece alkollü bu biranın Türk kodeksine göre ithal edilebilme şansı yok.