'Amerikan Rüyası' diye bir kavram vardır. Amerika'ya gelip, sıfırdan milyoner olarak hayata veda eden göçmenler için yaratılmış bir sözdür bu. Amerika artık göçmenler ülkesi değil. Ama hâlâ toplumun alt sıralarından çıkan birinin, zeka, çalışkanlık ve sebat ile zirveye ulaşabileceği bu kavramla ifade edilir. Biz ne yazık ki 'Türk Rüyası' kavramından yoksunuz. Oysa çevremize baktığımızda mütevazı koşullardan geldikleri halde, üstün yetenekleri sayesinde dar çevrelerinin ötesine taşan, ülkenin kaderine yön veren nice yurttaşımız var. Tanımaktan mutluluk duyduğum, Türk Rüyası'nı hayata geçiren bir iş adamı var. Bundan 10 yıl kadar önce rahmetli Tuğrul Şavkay ile birlikte Maraş'a gitmiş, o zamanlar yeni yeni markalaşmaya başlayan Mado'nun tesislerini ziyaret etmiştim. Babasından devraldığı Yaşar Pastanesi'ni 200'ün üzerinde şubesi olan dev bir firmaya dönüştüren Mehmet Kambur, belinde dondurmacı önlüğü, pastanenin önündeki tabureye oturmuş, gelip geçeni seyrediyordu. Kafamdaki 'büyük iş adamı' imajının dışında bir kişiydi. Zanaatkar kökenini kaybetmemiş bu cin gibi zeki Maraşlı, olduğu gibi görünen, yerel ağızla konuşmaktan gurur duyan, esprili, kendisiyle alay edebilen, "Şeytan tüyü var," denen türde bir kişiydi. 10 yıl önce beni en çok şaşırtan, Türkiye'nin dört bir yanına dağılmaya başlayan Mado şubelerine tüm dondurma ve tatlıların Güneydoğu Anadolu'da, Toros'ların uzantısı görkemli dağların eteğindeki bu küçük kentte üretilip yollanması olmuştu. Bunun nedenini Kanbur'a sordum. O da, "Maraş dondurmasının iki önemli hammaddesi vardır. Maraş çevresindeki dağlarda otlayan keçilerin sütü ve yine bu dağların doğal ürünü salep. Bunlarsız Maraş dondurması olmaz," diye yanıtladı. Kambur'u tanıdıkça, bu iki faktörün yanında belki onlardan daha da önemli bir üçüncüsünün varlığını hissettim. O da Maraş'a olan bağlılığıydı. Maraş'ta rahat ediyor, dört kuşaktır dondurmacılık yapan ailenin köklerinden besleniyordu. Ancak bu anlattıklarımdan Kanbur'un, ufku yaşadığı kentin ötesini aşmayan, yerel bir zanaatkar olduğunu sanmayın. O dil bilmediği halde dünyanın neresinde iyi dondurma yapıldığını duysa giden, o dondurmaların sırrını çözümleyip kendi ürünlerine adapte eden, dünyaya açık bir kişi.
MARAŞ, GAZİANTEP'LE YARIŞIYOR
Geçtiğimiz ay bu kez İzmirli meslektaşım Nedim Atilla ile yeniden Maraş'taydım. Komşu Gaziantep'in gölgesinde kalan Maraş'a Kanbur'un damgasını vurduğunu ve buranın 10 yıl içinde dondurma dışında da yiyecekler konusunda yöredeki diğer kentlerle boy ölçüşen bir konuma geldiğini gözlemledim. Kanbur ailesi burada geleneksel yöntemlerle Maraş tarhanası üreten bir fabrika kurmuş. Bu hafif mayhoş tarhana, kızgın Maraş güneşi altında ince tabakalar halinde kurutuluyor. Fırınlanarak çerez olarak yendiği gibi, suda ıslatılarak nefis çorbası da yapılıyor. Sütlü tatlılar ve diğer tatlılar için de iki ayrı fabrika kurulmuş Maraş'ta. Kanbur'un üzerinde durduğu bir uygulama da, kadınlara üretimde iş verilmesi. Baklava açmak beden gücü gerektirir, dolayısıyla baklava açmak erkek işi sayılır. Mado'nun baklava atölyesinde kadınların da çalıştığını görünce ustabaşına, "Kadınların gücü erkekler gibi sekiz saat baklava yufkası açmaya yetiyor mu?" diye sordum. "Yetmiyor ama ben onları sık sık değiştiriyorum. Yorulduklarında suböreği gibi başka hamur işleriyle uğraşıyorlar," dedi. Mehmet Kanbur'un bence bunlardan da önemli ve kalıcı iki yatırımı var. Birincisi, dağlarda bilinçsizce toplandıkları için soyları tükenme sınırına yaklaşan salebi ova koşullarına adapte ederek kültür bitkisine dönüştürme projesi. Bu projede önce dağlardan getirilen salep orkidesi yumruları ekilmiş. Sonuç başarısız olunca, bu kez daha aşağılardan toplananlar denenmiş. Şimdi yavaş yavaş ovaya uyumlu fideler tutmaya başlamış. İkincisi, aslında devletin ya da üniversitelerin harcı bir proje. Kanbur üç yıl önce Toroslar'a bakan bir arazide geniş bir keçi çiftliği oluşturmuş. Burada, Türkiye'de bulunabilen bütün yerli ve ithal süt keçisi türlerinden ideal et ve süt verimine ulaşan bir melez tür üretmek için çalışılıyor. 10 yıl sürecek projede sütün lezzetini artıracak yemlik bitki türleri üzerinde yapılan araştırmalar da var. Keçi araştırma çiftliğinde bir de sosyal tesis yapılmış. Bu yaz Maraşlılar yayla ortamında doğal ürünlerle kahvaltı ve brunch yapabilecek. Kısacası Mehmet Kanbur Türk Rüyası'na en güzel örnek. Kendi kendini yetiştirmiş ama bilmediği konularda uzmanları görevlendirmekten çekinmiyor. Küçük bir pastaneden bir dünya markası yaratmanın sınırına ulaşmış ama özünü, nereden geldiğini, sınırlarını unutmamış. Bence başarısının sırrı bu. Türk Rüyası'nı yaşatacak Mehmet Kanburlara çok ihtiyacımız var.