Oyunculuk, sahne, sunuculuk, yapımcılık... On parmağında on marifet olan isimlerden Oktay Kaynarca. Rol aldığı her projeyi dünyada tanınan bir iş haline getiren, oynadığı her karakteri yıldızlaştıran bir oyuncu. Kaynarca, şimdilerde atv ekranının iddialı yarışma programı Alan ile izleyiciyi karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Ünlü oyuncuyla bir araya geldik, ülke sınırlarını aşan şöhretini, Oktay Kaynarca markasını nasıl yönettiğini ve özel hayatını konuştuk.
13 Haziran Perşembe günü ilk bölümüyle izleyiciyle buluşacak olan yarışmanın tüm detaylarını da kendisinden dinledik.
- Rol aldığınız projeler tüm dünyada yayınlanıyor. Büyük bir hayran kitleniz var. Bu sevgi farklı bir sorumluluk da getiriyor mu?
- Tabii ki sorumluluk getiriyor fakat sadece aktör olarak yaptığımız işlerden dolayı sorumluluk altında yaşamak duygusu bana yanlış gelir. Zaten bu işi yapmasak da, mühendis, doktor, muhasebeci de olsak sorumluluk önemli bir meziyet. Herkesin sorumluluğunu bilmesi, insanlara saygı duyması, vicdanlı olması önemli. Yani dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyor olma duygusuyla yaşıyor olmak. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu söylediğim şeylerin çok geliştiğini görüyoruz. Tabii yaptığımız işin gereği bizi öne çıkarması, insanlar tarafından biliniyor olmamız ayrı bir parantez. Sonuçta örnek temsil ediyorsunuz.
SETİN ABİSİ OLMAYI SEVİYORUM
- Ülke sınırlarını aşan bir şöhretiniz var. Ama ekip arkadaşlarınız hep sizin alçak gönüllüğünüzden bahsediyor...
- Ben konservatuar kökenli bir oyuncuyum. Bizim için disiplin çok önemli ve şart bir üst başlıktır. Disiplini olmayan insanlarla mümkün olduğunca çalışmamayı seçiyorum. Sorumluluk bilinciyle sete gelen arkadaşlar benim için çok değerli. Onlar yaptıkları işe ne kadar çok değer verirse, biz de onların yanında o kadar çok durmaya çalışıyoruz. Özellikle genç oyuncu arkadaşlarımızın mümkün olduğu kadar varsa atladıkları bir şey düzeltmeye çalışıyoruz. Yanlarında olmaya çalışıyoruz. Çünkü tabiri caizse biz set abisiyiz artık. Bize de set abiliği, set ablalığı yapan birçok değerli oyuncular oldu. Biz de onları düstur edinerek o yoldan gitmeye çalışıyoruz. Bazı oyuncuların sette egosantrik davranışlar içerisinde olduğunu duyuyoruz, görüyoruz sanırım bunu star olmanın şartı olarak görüyorlar. Ama açıkçası bu benlik bir şey değil. Ben setle birlikle yaşamayı, setle birlikte yiyip içmeyi, onlarla hareket etmeyi, onlarla birlikte refleks göstermeyi seven bir adamım. Benim, setim içerisindeki duruşumun, davranışımın setin karakterini değiştirdiğini düşünürüm. Yani siz sette nasıl oturup kalkarsanız, insanlarda size o tür tepkiler verirler. Ama ben sette insanların dertleriyle ilgilenmeyi, konuşmayı, paylaşmayı, sorunlarını çözmeyi seviyorum. Bu da kocaman bir ekip ruhu oluşturuyor.
- Oktay Kaynarca bir marka oldu. Böyle bir kariyer yolculuğunu hayal etmiş miydiniz?
- Önce hayal edeceksiniz. Hayalleri olmayan insanlar sadece başkalarının hayalleriyle yetinmek zorunda kalırlar. Bizim hayalimiz de hiç bitmiyor. Yaptıklarımız ile dünyayı daha iyi bir yer haline getirme hayalimiz hep devam ediyor.
- Alan adlı yarışma programının sunuculuğunu üstlendiniz. Yurt dışında çok sevilen reyting rekorları kıran bir program. Uyarlaması nasıl oldu?
- Bire bir uyarlaması yapıldı. Bizdeki karşılığı da yurt dışındaki kategoriler doğrultusunda mümkün olduğu kadar uyarlandı. Sistem dünyanın her yerinde aynı, format uygulanabilir. O yüzden öyle çok zor bir uyarlama süreci yaşanmadığını düşünüyorum açıkçası.
- Alan farklı bir yarışma programı izleyiciyi neler bekliyor?
- Alan şu ana kadar Türk televizyonlarında hiç gösterilmemiş farklı bir yarışma programı. Yayınlandığı ülkelerde çok iyi sonuçlar almış;
Fransa, ABD, İspanya, İtalya, Ukrayna ve Arjantin'de çok iyi reytingler almış bir iş. Formatın arkasında Talpa var, çok güçlü bir stüdyo. Proje çok kapsamlı, uluslararası ekipler bir arada çalışıyor. Kısaca anlatmak gerekirse programda 100 yarışmacı var ve her yarışmacının kendi kategorisini temsil eden bir 'Alan'ı var. Yarışma boyunca yarışmacılar birbirlerine meydan okuyorlar ve bu meydan okumaları kazanıp alanlarını büyütmeye çalışıyorlar. Her bölümün sonunda en büyük alana sahip iki kişi yüz bin liralık ödül için kapışıyor ve kazanan bu ödülün sahibi oluyor. Yedi bölümün sonunda Alan'ın tümüne sahip olan son yarışmacı da bir milyon kazanıyor.
ÇEKİMLERDE NELER YAŞADINIZ?
- Aslında yoğun bir tempoydu. Ben Bu Cihana Sığmazam dizisinin setinin bitiminde Alan yarışmasının provalarına girdim. Oyunu çalıştım, provasını yaptım, o provaları yaptıktan sonra zaten hemen kayda girdik. Toplam 14 bölümü çektik. Eğlenceli, temposu yüksek, yoğun ama biraz yorucuydu. Format gereği sunucu, 100 kişiyle tek tek konuşup 100 kişiliyle yarışıp 100'e yakın düello seyredip bütün bunların hepsini değerlendirip toparlamak zorunda kalıyor. Yani sunucunun önemli bir misyonu var. Ekip arkadaşlarımız çok iyiydi. Herkes çok gayretliydi, çok güler yüzlüydü. Özellikle yarışmacıların yarışma boyunca ayakta durmalarını da göz önünde bulundurursak gayet disiplinli ve gayretlilerdi. Hoş bir çalışma süreci geçti. İnşallah çok iyi bir program ortaya çıkacak.
- Yarışmacılar büyük ödül olan 1 milyonu nasıl kazanacak?
- Büyük ödülü kimin alacağı yedinci bölümün sonunda belli oluyor. Son iki yarışmacının birbiriyle kapışmasının ardında kazanan 1 milyon lirayı alıyor. Diğer yarışmacıları eleyerek 100 parseli ele geçiren yarışmacının ödülü 1 milyon lira ama her bölümün sonunda en fazla alanı ele geçiren 2 yarışmacı bölüm sonundaki kapışmada ayrıca 100 bin TL kazanabiliyor.
YARIŞMACI KENDİYLE YARIŞIYOR
Sizin favoriniz oluyor mu? Tahminleriniz çıkıyor mu?
Evet, çıkıyor. Fakat oyun öyle enteresan bir oyun ki yani yarışmacının kendisini çok emin hissettiği, hâkim olduğu kategoride, öyle sorular, öyle parantezler açılıyor ki kendi kendisiyle yarışmak zorunda kalabiliyor. Karşı tarafa pas atsa o süre içerisinde belki karşı taraf yenilecek. Ama seyrettiğinizde anlayacaksınız ki, aslında yarışmacı kendi bilgisiyle görgüsüyle yarışıyor. Tahmin ettiklerimiz bazen çıkıyor, bazen de bizi çok şaşırtıyor. Yani sonuna, son yarışmacıya kadar her şey sürpriz
YOĞUN TEMPOYA ALIŞTIK
- Bu kadar yoğun tempo içinde kendinize özel hayatınıza nasıl vakit ayırıyorsunuz?
- Özel vakit diye bir şey aslında uzunca bir süre olmadı. Neredeyse son iki senedir öyle oldu. Belki yazları biraz Bodrum'daki evimize gidip biraz dinlenip ailemizle birlikte olmayı seçiyoruz. Eşimizle dostumuzla bir şeyler paylaşıyoruz. Ama tabii bu tempo içerisinde açıkçası evimizi bile otel gibi kullanıyoruz. Eşimizle, dostumuzla, özel hayatımıza çok az vakit ayırabiliyoruz. Çünkü birçok şeyin sorumluluğunu almak zorundayız. Hiçbirinin aksamamasını istiyoruz. Mükemmele yakın bir sistemle çalışmak zorundasınız. O yüzden bazı şeylerden taviz vermek zorundayız. İşte bu taviz verdiğimiz şeylerin başında da özel hayat geliyor. O yüzden etrafımızdaki insanların şikayetleri ve yakınmaları oluyor. Ama tabii bizim yaptığımız işin sorumluluğunu bildikleri için onlarda mümkün olduğu kadar bu duruma ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bu işin cilvesi, kaderi o. Yoğun tempo ile yaşamak gerekiyor. Biz de o tempoya biraz alıştık.
SETTE HER SORUNA MÜDAHALE EDERİM
- Yapımcılık yanınız da var. Oyuncu olarak sette yapımcı olarak bulunmak zor değil mi?
- Evet, bunu oldukça zor bir süreçte tecrübe ettim. Her ne kadar ekip arkadaşlarıma ben sete girdiğim andan itibaren yapımcı değilim arkadaşlar, oyuncuyum, sizinle aynı şartlar altındayız siz ne yaşıyorsanız ben de onu yaşıyorum dememe rağmen tabii ki bazen sette müdahale etmek zorunda kaldığımızda acil çözümler bulmak zorunda kaldığımız anlar oluyor. Ama ben bunu zaten daha önceki yaptığım işlerde de çok açık söylemek gerekirse yapımcılıkla alakam olmadığı dönemde de yapıyordum. O yüzden çok da fazla yabancı değilim bu duruma.
EGO VE ÜN SİZE NE İFADE EDİYOR?
- Şöhret benim için çok değerli bir durum değil. Ama işimizin bir parçası ve bunu iyi yönetmeyi bilmeliyiz. Şöhret birden insanın başını döndürüp saçma sapan bir hale getirebilir. Örnekleri de var görüyoruz. Sadece insanlar tarafından sevilip tanınıyor olmak duygusunu cebimizde taşıyabiliriz. Ama bu da bize en fazla sorumluluk getirir. Bunun dışındaki duyguların toplamı eğer yönetilemezse sadece oyunculukta değil her alanda o üne sahip olan insanı geriye düşürür. Bir süre sonra kendi kendinin düşmanı olur. Ama sonuçta hepimiz insanız, hepimizin egosal farkında olmadığımız gözden kaçırdığımız taraflarımız olabilir.
Ama işte burada iyi dostlar, iyi arkadaşlar devreye girmelidir. Onların bu doğrultuda bizi uyarmalarıyla bunlar halledilebilir. Hayatım boyunca da öyle yaptım.