Tarih 7 Nisan 1993...O zamanlar Erol Simavi'nin sahip olduğu,Ertuğrul Özkök'ün yönettiği Hürriyet Gazetesi'nin manşeti şu:YILMAZ'IN İNTİKAMI...Özkök yönetimindeki Hürriyet,Mesut Yılmaz ile işbirliği içinde dönemin Başbakanı Demirel'i yolsuzluk yapmakla,hırsız olmakla suçluyor.Manşetin altında beş resim... Afilli ve büyük olanı Mesut Yılmaz'ın resmi.Yılmaz "Yolsuzluğu ortaya çıkaran dürüst siyasetçi" diye pazarlanıyor... Konuyla ilgili diğer üç siyasetçinin de(Köksal Toptan,Sümer Oral,Mehmet Ali Yılmaz) resmi basılmış...Ve fakat bir resim varki flu ve sisli bir resim...O flu resimdeki kişi "Demirel'in yolsuzluk ve hırsızlık ortağı" gibi sunuluyor.Resmin altında ismi verilmiyor,resimaltında "DYP'li patron" yazıyor sadece...Haberin içinde de yolsuzluğa bulaşmış diye sunulan bu patron şöyle tarif ediliyor:"DYP'ye yakınlığı ile tanınan,gazete sahibi,zor durumdaki ünlü işadamı"
OPERASYON MANŞETİ
Peki Erol Simavi ve Ertuğrul Özkök'ün Mesut Yılmaz'la işbirliği içinde yolsuzluk yapmakla suçladığı bu "flu resimli patron" ne yapmış? İlkokul öğretmenlerinin sandığı İLKSAN,öğretmenleri ev sahibi yapmak istemiş,İstanbul'da arsa satın almış,İLKSAN yöneticilerini arsa sahipleriyle tanıştıran bu patronmuş... Bu da "yolsuzluk ve hırsızlık" kapsamına girermiş...Yani tamamen şişirme,doldurma,uydurma bir manşet... Tam anlamıyla bir operasyon manşeti... Eğer bu olay yolsuzluk kapsamına girerse bu manşeti atan Ertuğrul Özkök'le Güneş Taner arası dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından açıklanan telefon tapesi ne kapsamına girer acaba? Kısacası 7 Nisan 1993 Hürriyet manşetinin amacı belli...Ortada yine Eski Türkiye medyasına has hesaplar,kitaplar var.Yine muhtemelen Demirel hükümetinden bir ticari beklenti var.O beklenti karşılanmazsa böyle manşetler atılacağına dair birnevi şantaj mekanizması devrede.Bir yandan da gazete sahibi olan ekonomik olarak zor durumdaki işadamını külliyen itibarsızlaştırmaya ve bitirmeye yönelik bir operasyon var...Peki Mesut Yılmaz&Erol Simavi&Ertuğrul Özkök ortaklığıyla gerçekleştirilen bu operasyon başarıya ulaşıyor mu? Sonuç ne oluyor? İşin Demirel kısmı acınası bir hikaye... Demirel'i bu gibi manşetlerle "Hırsız" olarak suçlayanlar bu şahsı önce istedikleri hizaya soktular,sonraki Cumhurbaşkanlığı süreçlerinde de işbirliği halinde 28 Şubat darbe rejimini yönettiler. O süreçte manşetler birbirini hırsız olarak suçlama amaçlı değil,yağlama ve ballama amaçlı atılıyordu artık...Demirel-Yılmaz-Özkök üçlüsü 28 Şubat darbe sürecinin "Kanka üçlüsü" oldular.Darbeci askerler mi bu üçlüyü yönetti,yoksa bu üçlü mü-başka kankalarıyla beraber- o darbecileri yönetti ve yönlendirdi,tartışılır.Şu sıralar muhtemelen özel yetkili savcılar da kendi aralarında bunu tartışıyor... Ya peki o flu resimle karanlık bir adam gibi gösterilen,onuru çiğnenen,yok yere hırsız olmakla suçlanan mali olarak zor durumdaki patron kimdi? O insan Kemal Ilıcak'tı.Resim sözde flu idi,ama kim olduğu anlaşılıyordu...Kemal Bey o operasyon manşetini,o külliyen şişirme haberi görür görmez şok oldu,fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı...Hastanede Kemal Ilıcak'ın beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı.Kemal Bey komadaydı artık.Ve bir daha da o komadan çıkamadı,gözlerini hayata bir daha açamadı...9 Nisan 1993 günü de bu dünyadan ayrıldı...
ÖLÜME GÖTÜREN SÜREÇ
Nazlı Ilıcak kocasını ölüme götüren süreci de şöyle anlatıyor... "Kemal,o sabah,Hürriyet'te İLKSAN manşetini görmüş...Bu İLKSAN manşeti onun için çok yaralayıcı oldu.Bir bakıma hayatının son bulmasına sebebiyet verdi.Çok gururlu,onurlu bir insandı ve esasen ortada hiçbir yolsuzluk yoktu.. Amaç binlerce ilkokul öğretmenini konut sahibi yapmaktı ve ortada öğretmenlerin aleyhine gelişen herhangi bir durum yoktu" Hürriyet'in operasyon manşetini görünce beyin kanaması geçiren Kemal Bey'in son anlarını ise şöyle anlatıyor Nazlı hanım... "Ambulansın içindeydim;kabus gibi hatırlıyorum.Ambulans sesi,hastaneye koşuyoruz,Kemal sedyede ameliyathaneye çıkarılıyor... Kendinde değildi ama "İdrarımı yapmak istiyorum" dedi.Gözyaşları içinde "Tutma,yap idrarını Kemal" dediğimi hatırlıyorum.Duyduğum son cümleleri bunlar oldu..." Evet...Okurken insanın içi parçalanıyor.Nazlı Ilıcak'ın hiç "rövanşist" bir insan olmadığını bilakis cellatları karşısında aşırı hoşgörülü olduğunu da unutmadan yeniden okuyun yukarıdaki satırları... Kemal Ilıcak'ın ölüm süreci akla ister istemez Ahmet Kaya'yı getiriyor...Kaya da külliyen uydurma,montaj manşetlerle ölüme yürütülmüştü...Bugüne kadar Ertuğrul Özkök,Ilıcak ailesinden ve Kema Ilıcak'ı sevenlerden hiç özür dilemedi. Son derece yumuşak bir dille soruyorum Özkök'e...Onurlu bir adamı hırsızlıkla suçladığın için ve sonucu ölümle biten bu yalan manşetinden ötürü hala özür dilemeyecek misin? Nazlı hanımın aşırı hoşgörüsünden mi medet umuyorsun? Bu olaydan ötürü hiç pişmanlık duymuyor musun? Bu feci olayın Mesut Yılmaz ve Erol Simavi gibi diğer aktörleri ve Rahmetli Kemal Bey'e ihanet eden kimi işadamlarıyla ilgili haftaya yazmaya devam edeceğim...