"NATO'nun, terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadele kararlılığının ortaya konulması önemlidir. Ancak bu kararlılık kâğıt üzerinde kalmamalıdır.
Bu, sadece bizim değil, NATO'nun da meselesidir.
…
Bugün bize karşı kullanılan silahların, yarın başka müttefiklerimize karşı kullanılmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Tarih bize, bu tür ihmalkârlıkların daha sonra ölümcül tehditler olarak muhataplarına geri döndüğünü göstermiştir."
Yukarıdaki cümleler; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 28-30 Haziran arası Madrid'de takip ettiğim NATO Liderler Zirvesi'nin finalinde dünya medyası önünde kurduğu cümleler.
Bu cümleler; terörü acı tecrübelerle tanımış, onunla mücadele etme konusunda-şehitlerinin yüzü suyu hürmetine- ustalaşmış bir ülkenin; romanı yazılacak bir gerçeği; yaşanmışlığa dayanan, dolayısıyla ruhu olan birkaç ifadeyle dünyaya anlatabileceğinin ispatı niteliğinde. Ama işte; elbette anlayana…
Türkiye'nin, önce üyesi olduğu NATO'ya ve giderek tüm dünyaya terörü anlatma çabasının özeti o meşhur atasözümüzde ifadesini buluyor: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Madrid'de üç gün boyunca yapılan liderler ve heyetler arası görüşmelerin bize göstermesi gereken iki şey var: NATO -paktın tüzel kişiliği değil; ABD'den başlayarak üyeleri bağlamında söylüyorum- terörü hem cehalet, hem de aynı zamanda yer yer kötü niyetle anlayageldi. DEAŞ'ın Avrupa'da sivilleri de hedef alan menfur saldırıları hariç tekmil tarihlerinde böylesi kalleş bir tehditle muhatap olmadılar çünkü. Bu; terör konusundaki cehaletlerini haklı çıkarmaz elbette ama yaşayarak öğrenenin, bilenin, bu konuda 'know how'ı, bilgisi olanın hali başka.
TERÖRÜ 'UFO' ZANNEDİYORLAR
NATO'nun -kendi güvenlik sınırlarının başladığı ülke, 40 yıldır terör gibi bir belayla uğraşıyorsa- terör denilen olguya ve terörü üreten PKK/YPG gibi yapılara UFO (Unidentified Flying Object), yani Tanımlanamayan Uçan Nesne gibi bakma hakkı, lüksü yoktur. Terörü UFO zannediyorlar, çünkü tanımıyorlar. Onun çirkin yüzünü hakkıyla görmemişler. Üstelik bu çirkinliği kullanmaya çalışıyorlar.
Erdoğan'ın sıklıkla söylediği üzere terörü bir gün Bumerang gibi kendilerini vuracak bir silah olarak görmek şöyle dursun, ondan siyaseten yararlanmaya çalıştıkları için Türkiye'nin Madrid'de üç gün boyunca gür sesle, özgüvenle dile getirdiği terör tezlerini uysalca dinlemek zorunda kaldılar.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg (Allah var, olabildiğince dürüst, hakkaniyetli ve terbiyeli bir diplomat görüntüsü veriyor) haricinde pakt yönetiminin ve daha önemlisi üye ülkelerin liderlerinin, Türkiye'nin Madrid'deki gür sesini zaten başlarını öne eğerek dinlemeleri lazımdı dersek mübalağa etmiş olmayız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; özellikle yukarıda birkaç cümlesini alıntıladığım final basın toplantısından başlayarak tüm zirve boyunca terör konusundaki haklılığın özgüveniyle hareket etti, konuştu. Üstelik hâlâ anlamayanlara, anlamak istemeyenlere de sabırla anlattı. ABD Başkanı Joe Biden, basın toplantısında soru sayısı ve türü sınırlaması getirirken Erdoğan, dünya medyasından her soruyu aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın basın toplantısı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in ve ABD Başkanı Joe Biden'ın basın toplantısından daha uzun sürdü, ondan daha önemlisi her ikisinin toplantısından daha fazla ilgi gördü.
Erdoğan'a basın toplantısında çok fazla soru geldi, Japon gazetecilerden biri sorusuna "Selamün Aleyküm" diyerek başladı. Basın toplantısında biraz cehalet, biraz da kötü niyete verebileceğimiz sorular da geldi.
Erdoğan, dünya medyasının sorularını yanıtlarken İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğinin garanti olmadığının altını çizdi ve NATO'ya alınması 20 yıl süren Makedonya örneğini hatırlattı.
Erdoğan, Yunanistan'la gerginlikler konusundaki bir soru üzerine "Adalar ve Adacıklar silahlandırılırken, 147 kez sınır ihlali yapılırken diyalog kurmamız mümkün değil" dedi.
Yine bir soru üzerine F-16 meselesinde Biden'ın elinden geleni yapacağını, Kongre'de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler dengesinin olduğunu, Türkiye'nin gerekirse senatörlerle görüşmeye hazır olduğunu da söyledi.
F-16 konusunda en azından ABD Başkanı Biden'dan "Kongre'den geçirmeye çalışacağım" sözünün alınması önemli.
Erdoğan'ın Biden ile yaptığı görüşmeye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da katıldı.
Zirve öncesi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'dan; biz gazetecilerle yaptığı sohbet esnasında ABD ile F-35 konusunda ve F-16 konusunda ayrı heyetlerle müzakere yürütüldüğünü öğrendik.
F-35'ler konusunda Türkiye haklı. Bugüne kadar 1,4 milyar dolar ödeme yapmışız. Projenin ortağıyız ama NATO üyesi olmayan ve projeyle ilgisi bulunmayan İsrail'e F-35 verdiler. Yunanistan da istiyor, onlara da verirlerse şaşırmamak lazım.
Madrid'deki NATO Liderler Zirvesi; son yılların en önemli zirvesiydi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşmiştir" dediği 2019'dan bu yana pakt için yeniden diriliş toplantısı oldu diyebiliriz. NATO, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası özgüven tazeledi.
Zirvenin Türkiye açısından kazanımlarına bakılırsa; Türkiye'nin terör örgütü olarak mücadele ettiği PKK, YPG ve FETÖ'nün bir NATO metnine yazılı olarak girmesi önemliydi. Madrid Zirvesi; NATO'nun, Rusya'yı endişelendirecek biçimde genişleme temayülü içine girdiği önemli bir zirve oldu.
Diplomaside ve Rönesans'tan beri onunla bağlantılı olan istihbaratta zafer veya yenilgi gibi kavramlar nadiren kullanılır. Ama İsveç ve Finlandiya yazılı taahhütnameye uyarlarsa Madrid Zirvesi Türkiye açısından bir diplomatik zaferdir diyebiliriz.
ABD ile Suriye ve Yunanistan konusunda bir anlaşma sağlandığı söylenemez. Zaten Suriye konusunda anlaşmaya gerek yok, Türkiye her daim "Bir gece ansızın gelebiliriz" hissiyatını karşı tarafta diri tutuyor.
ZİRVEDE DAĞITILAN TERÖR KİTAPÇIĞI
Zirvede dağıtılan PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu başlıklı kitapçığın içeriğine de değinmek istiyorum. Kitapçıkça Fehman Hüseyin (Bahoz Erdal), Nureddin Halef Al Muhammed (Sofi Nurettin), Derviş Afrin, Mahmut Reş, Ciwan İbrahim, Xebat Derik, Cihad Badur, Sonay Engin, Baharin Kendal, Sultan Mahmud, Ferhat Abdi Şahin, Rojda Felat, Newroz Ehmed gibi terör örgütü yöneticilerle ilgili kapsamlı bilgiler var.
Kitapçık; terörün tanımı ile başlıyor: "Terör ve terörizm, insanoğlunun karşılaştığı uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden unsurların başında
gelmektedir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kendi ideolojilerini topluma dayatmak amacıyla silaha sarılan terör örgütleri, demokratik değerleri tahrip ettiği gibi büyük bir insani yıkıma da sebep olmuştur.
Küreselleşme süreci ile birlikte değişime uğrayan 'güvenlik algısı', terör örgütlerini literatürde 'vekâlet savaşları' olarak adlandırılan sürecin bir parçası haline getirmiştir."
Kitapçıkta devamla şu satırlar var:
"PKK/KCK terör örgütünün Suriye yapılanması PYD/YPG ise kendi lehine kazanımlar elde etmek amacıyla bölgedeki silahlı yapılanmalarını aktif hale getirmiştir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarında KCK çatısı altında 'bağımsız bir devlet' tesis etmeyi hedefleyen PKK/KCK terör örgütü, Suriye'deki koşullardan faydalanarak kadrolarının bir kısmını PYD/YPG içerisinde konuşlandırmıştır.
…
Abdullah Öcalan'ın Suriye Muhaberatı ile irtibat kurarak, 2 Temmuz 1979 tarihinde Suriye'ye geçişiyle başlamıştır. İlerleyen süreçte terörist başının, Suriye yönetimiyle ilişkilerini geliştirmesi, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası Ülkemiz sınırları içerisinde kalan örgüt mensuplarının, Suriye topraklarına kaçmasını kolaylaştırmıştır. Bu bağlamda, terörist başı ve PKK kadrolarının Suriye'ye geçişi, terör örgütünün tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur.
…
Terör örgütü PKK'nın Lideri Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Öcalan, Suriye'den ayrılırken içine düştüğü boşluğu ve hayal kırıklığını 'İnsanın 20 yıl boyunca kendi eliyle yetiştirdiği, hizmet ettiği gül bahçesinden ayrılması çok kolay değildir' ifadesiyle ortaya koymuştur."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, basın toplantısında zirvede dağıtılan dokümanların; İsveç ve Finlandiya ile imzalanan mutabakat başta olmak üzere zirveden terörle ilgili çıkan kararlara ne ölçüde katkı sağladığını sordum. Bu soruya, "Ben tesirli olduğu inancındayım. Kendilerine dağıttığımız kitapçıklar ve flashbellek içindeki bilgi ve görsel dokümanlar da herhalde bunları çok daha etkileyecek diye düşünüyorum" cevabını verdi.
'TERÖR MAĞDURUNUN BEYANI ESASTIR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan; dünya medyasının sorularını cevaplarken, Türkiye karşıtı bir NGO'dan gelen soruya "Bu STK; Diyarbakır Anneleri, dağa kaçırılan ve ellerine boylarınca silah verilen 13-14 yaşındaki kız çocuklarını terör örgütünden isterken neredeydi?" sorusuyla mukabele etti.
Yabancı gazetecilerden biri, normalde bu işin yüksek lisansını yapacak ölçüde yaşa ve tecrübeye sahip olduğu her halinden belli iken, terörün tanımını sordu, "Kime göre terör olacak, kime göre olmayacak" dedi. Buyur burdan yak!
Dördüncü Dalga Feminizm'in ruhuna yansıyan ve sık sık sömürülen "Kadın beyanı esastır" konseptini ya da ayrıcalığını neden teröre maruz kalmış ülkeye hakkı olduğu halde vermeye yanaşmıyorsunuz. Biri size siyasal şiddet amacıyla silah doğrulturken, daha devlet olmadan size savaş açarken, kendini kullanmaya çalışan devletlerin vekâlet savaşçısı haline gelirken ve askerinizi, polisinizi, sivil vatandaşınızı şehit ederken siz ülke olarak moron seviyesindeki bu tür soruları sabırla yanıtlamak durumundasınız. Diplomasinin raconu bu.
Ülke olarak beyan ediyoruz; diyoruz ki: "Ben yıllardır terör saldırılarına maruz kalmış bir ülke olarak terörün bir gün sizi de vuracak bir şeytani silah olduğunu söylüyorum."
Söylemekle kalmıyoruz, beyanımızın kanıtlarını gösteriyoruz. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın ve İçişleri Bakanlığı'nın sağladığı bilgilerle hazırlanan 'yeni başlayanlar için terör' kitapçığını dağıtıyoruz. 40 yılı ve 40 bin şehadeti iki buçuk dakikalık videoyla anlatmaya çalışıyoruz. Bütün bunları ülke olarak sabırla yapıyoruz. Madrid'de heyetimizin yaptığı işte tam olarak buydu.
Yazı, on bin vuruşu aştı. Artık toparlayayım: Madrid Zirvesi'nde NATO'ya, 'terör notası' vermiş olduk. Bunu zirveyi yakından izlemiş bir gazeteci olarak ziyadesiyle gözlemledim. İsveç ve Finlandiya'yla imzaladığımız ortak mutabakat metninden başlayarak Madrid Zirvesi'nde altına imza atılan tüm taahhütlerin akıbetini 'istihbarat uzmanı' bir gazeteci olarak yakından takip edeceğim.