Dünya (Daha doğrusu dünyanın iyi niyetli güçleri), 21. yüzyılın hemen başında 11 Eylül (2001) saldırılarından sonra başlayan 'yeni nesil terörizm' adlı bir sorunla karşı karşıya. Sorunu çözmek için önce 'düşmanı anlamak, tanımak, tanımlamak' gerekiyor.
Yeni nesil terörizmin birkaç başlık altında incelenmesi gereken çeşitli referansları var. Son yılların popüler tartışma konularından ezoterizm de bunlardan biri. Ancak biz şu güncel bilgilerle başlayalım:
Son on güne damgasını vuran Yeni Zelanda'daki terör saldırısının arka planını anlamak için açık kaynakları tarayarak ve haber kaynaklarımla konuşarak epey bir araştırma yaptım. En önemli şeyi en başta söyleyeyim: Elli masum Müslüman'ı katleden terörist Brenton Tarrant'ın Türkiye seyahatlerinde neler yaptığıyla ilgili bir ön rapor Milli Güvenlik Kurulu'na sunuldu. Bu rapor son MGK toplantısında da konuşuldu.
Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet yetkilileri teröristin Türkiye seyahatlerinin arka planını anlamak için çalışmalarını sürdürüyor. Bu amaçla Yeni Zelanda gizli servisi ve polisiyle de işbirliği zemini geliştirilmeye çalışılıyor. Teröristle ilgili önemli tespitlerden biri şu: Çevreyle temasları minimum düzeyde. 'Asosyal' biri olduğu izlenimini uyandıracak şekilde...
Aşağıda detaylarını okuyacaksınız. Teröristin Türkiye'ye boşuna gelmediği de açık. Geçen hafta yazdığımız üzere Tarrant'ın, manifestosunda İstanbul'u diline dolamasıyla DEAŞ'ın "İstanbul'u fethedeceğiz!" söylemi arasındaki paralellik de boşuna değil. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Washington Post'a yazdığı yazıda belirttiği gibi Tarrant'ın ve DEAŞ'ın kumaşı aynı.
'BEŞ GÖZ'ÜN ATLADIĞI TEHLİKE
Gelelim şu önemli soruya: Terörist nasıl gözden kaçtı! Hele de terör eyleminin 'Beş Göz' (Five Eyes) adlı verilen istihbarat paktının üyesi olan Yeni Zelanda'da yapıldığı düşünülürse…
'Beş Göz'ün üyelerini sayalım: ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda. 'Beş Göz', Soğuk Savaş'ta Sovyetler'e karşı kuruldu. 1950'lerin sonunda Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda da bu pakta katıldı. Özellikle SIGINT (Sinyal İstihbaratı) denilen elektronik istihbarat alanında işlevsel olan bir pakt bu.
Bu istihbarat paktının geniş versiyonuna Kıta Avrupası'ndaki NATO üyelerinden bazılarını dâhil etmek de mümkün: Danimarka, Hollanda, Fransa, Norveç, Almanya, Belçika, İtalya, İsveç ve İspanya. Pakta son olarak üçüncü taraf katılımcı statüsünde İsrail, Japonya, Singapur ve Güney Kore'yi de dâhil edebilirsiniz.
'Beş Göz'ün güncel en büyük hedefinin Çin, ardından Rusya olduğunu söylemek mümkün. Bunu doğrulayan pek çok veri var. Sadece 12 Ekim 2018 tarihli bir Reuters haberi bile yeterli. Haberin başlığı şu: 'Beş Göz istihbarat ittifakı Çin'e karşı koalisyon kuruyor.'
Ülkeler birbirine karşı istihbarat paktları oluştururken gösterdikleri kararlılığı, terörle mücadelede göstermiyorlar ama. Oysa terör artık küresel. Küreselleşmenin ana fikri; insan, para ve bilgi akışının kolaylaşması, bu üçünün evrenselleşmesiydi. Şimdi 'terör de evrenselleşiyor' mesajı veriliyor.
Yeni Zelanda saldırısı, üçüncü nesil terörü -küresel ölçekte dünyanın en güvenli ülkeleri de dâhil- her yere yayma amacını taşıyan bir eylem. Ama teröre karşı evrensel bir konsensüs yok.
Aksine herkes işine gelen terörü sahipleniyor, destekliyor. Gizli servisler ruhları nefretle donanmış Tarrant gibi kişilerin motiflerini bilirler ve isterlerse kullanırlar da. Soru şu: Bu motifi kim kullandı? 'Beş Göz'ün üyelerinden biri ya da bu ülkelerdeki bir güç odağı mı bu teröristi kullandı? Şimdilik bunun net bir cevabı yok.
Saldırının, küresel sağduyunun sinir uçlarına dokunan ve ardından yeni saldırı dalgaları yaratmayı amaçlayan bilinçli, provokatif bir terör eylemi olduğu aşikâr ama. Bu yönüyle diğerlerinden ayrılıyor. Ayrıca Türkiye gibi terörle mücadelede sicili samimiyet ve başarılarla dolu bir ülkeyi de provoke etmeye çalışacak şekilde kodlanmış.
Yeni Zelanda saldırısı, başka saldırıları da tetikleyebilecek ilk saldırı olması hasebiyle Suudi rejiminin Türkiye'deki terör eylemi Kaşıkçı cinayetini de andırıyor. Türkiye, Kaşıkçı cinayetinin kodlarını çözmeseydi o tür eylemlerin devamı gelebilirdi.
TÜRKİYE ZİYARETİNİN ARKA PLANI
Terörist Tarrant'ın 2016 yılında iki Türkiye ziyareti var. İlki 17-20 Mart, ikincisi ise 13 Eylül-25 Ekim arasında gerçekleşmiş. Tarrant, Türkiye'de toplam 45 gün kalmış. Az bir süre değil.
Yaklaşık 17 bin kilometre uzaktan gelip burada 45 gün kalmak salt bir turistik geziyle açıklanamaz. Yetkililere sordum ve "Sadece bir turistik gezi değil" cevabını aldım. Gezdiği şehirlere, ziyaret ettiği yerlere bakarsanız bir turistik gezi gibi de durmuyor zaten. Pek pek 'ezoterik turizm' seyahati diyebilirsiniz. Çünkü terörist, belli ki gideceği yerleri önceden çok iyi çalışmış.
Tarrant'ın seyahatlerinin izinin sürülmesine devam ediliyor. Kamera kayıtlarına ulaşmak mümkün değil, çünkü ziyaretlerin üzerinden epey zaman geçtiği için kayıtlar siliniyor. Teröristin gittiği şehirler şunlar:
İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Mersin, Konya, Tokat, Sivas ve Ağrı.
Yani toplam dokuz şehir gezmiş. İlk seyahatinde İstanbul'a gelmiş ve üç gün sonra dönmüş. İkinci gelişinde ise çok daha uzun kalmış ve İstanbul'dan sonra Ağrı, Tokat, Sivas, Konya ve Ankara'ya gitmiş. Edirne, İzmir Efes ve Çeşme'yi dolaşmış. Ardından Mersin'e -muhtemelen Tarsus'a- gitmiş. Çünkü Tarsus Hristiyanlık tarihinde için çok önemli bir şehir.
Tokat'ta şehir merkezinde bulunan bir otelin 403 numaralı odasında kalmış. İzmir'de Hristiyanlık için kutsal olan Yedi Kilise'nin bulunduğu bölgeye gitmiş ve Meryem Ana Kilisesi'ni ziyaret etmiş. Gittiği Efes'te Meryem Ana Kilisesi'nin bulunduğu bölgenin civarında Hristiyanlığın kutsal yedi kilisesi bulunuyor. Efes hariç listede kiliselerin bulunduğu bölgeler şunlar: "İzmir (Smyrna), Bergama (Pergamon), Salihli (Sardes), Alaşehir (Philadelphia), Denizli (Laodikeia) ve Akhisar (Thyateira).
Brenton Tarrant'ın buraları da ziyaret edip etmediği araştırılıyor. Terörist, İstanbul'a geldiğinde, 'manifestosu'nda Türkler'den alıp kiliseye çevireceklerini iddia ettiği Ayasofya'ya yaklaşık yüz metre uzaklıktaki bir otelin en üst katındaki odada kalmış. Tokat ziyaretinde Eflak Prensi Voyvoda III. Vlad'ın, Fatih Sultan Mehmed'in emri ile dört yıl boyunca esir tutulduğu Tokat Kalesi'ni ziyaret etmiş.
Kont Drakula ve Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen III. Vlad Tepeş, 1431 yılında Macaristan'ın Segesşvar bölgesinde doğdu. Osmanlı'ya esir düştü, Türkiye'de sürgün hayatı yaşadı. 1474'te ülkemizdeki sürgün dönemi sona erdi. Bu tarihten itibaren Eflak'ı yeniden ele geçirme planları yaptı. 1476 yılında kuzeni Büyük Stefan ile birlikte Eflak'a döndü ve voyvoda ilan edildi. Aynı yıl 300 askeriyle birlikte yeniden Osmanlı ordularına yenildi ve öldürüldü.
Düşmanlarını kazıklara çakarak işkenceyle öldürdüğü söylenen III. Vlad'ın kazığa geçirilenlerin kanlarını fıçılarda toplatıp şarap gibi içtiğine dair söylentiler mevcut. Bu da Vlad'ın bir vampir olduğu yönündeki mitin kaynağı. 'Tarihi komplo' deyip geçelim.
Bir başka ve daha tehlikeli komplo ise Tarrant'ın referanslarını incelerken 'ezoterik uçuşlar' sergilemek. Öyle ki, sosyal medyada terör eylemiyle ilgili olarak Yeni Zelanda'ya yakın olan kayıp kıta Mu efsanesine, N harfinden mülhem 'Naacal Tabletleri'ne dek bir dizi komploya rastladım. İşi sulandırmaktan başka bir şeye yaramayacağı izahtan vareste.
Doğru düzgün işi gücü olmayan, sporla uğraşan, part-time işlerde çalışmış ve bu son eylemle bir 'full-time terörist' olarak hafızalara kazınan şahıs, Türkiye seyahatleri başta olmak üzere o turistik gezilerinin finansmanını nasıl karşıladı sorusunun cevabı da araştırılmalı. Yeni Zelanda'nın; parası değerli, müreffeh bir ülke olması bu soruyu yanıtlamaya yetmiyor çünkü.
Saldırıda kullanılan silahların şarjörlerinin üzerine yazılmış mesajları da unutmayalım. Geçen hafta ayrıntısını verdik. 28 yaşında bir teröristin, çarpıtılmış da olsa Türkiye ile ilgili bu kadar tarih bilinci ve bilgisine sahip olamayacağı tarihçilerin ortak görüşü.
2016'DA YÜKSELEN TERÖR DALGASI
Teröristin Türkiye'yi ziyaret ettiği 2016 senesinin bizim için çok kritik bir sene olduğunun altını çizelim. 2015'te başlayan sistematik terör dalgası 2016'da yükselmişti ve nihayetinde 15 Temmuz iç işgal girişimi ile sonuçlandırılmaya çalışılmıştı. 2016'daki tüm saldırıları, teröristin bunlarla ilişkili olduğunu savlamak için değil elbette, ama hatırlatmak için -acılarımızı kolay unutmayalım diye- sıralayalım:
"- 12 Ocak 2016/İstanbul Sultanahmet'teki DEAŞ saldırısı: (13 kişi hayatını kaybetti, 16 kişi yaralandı.)
- 13 Ocak 2016/Diyarbakır Çınar'daki PKK saldırısı: (Beş kişi hayatını kaybetti, 39 kişi yaralandı.)
- 17 Şubat 2016/Ankara Merasim Sokak'taki PKK saldırısı: (29 kişi hayatını kaybetti, 61 kişi yaralandı.)
- 13 Mart 2016/Ankara Kızılay'daki PKK saldırısı: (37 kişi hayatını kaybetti, 125 kişi yaralandı.)
- 19 Mart 2016/İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki DEAŞ saldırısı: (Dört kişi hayatını kaybetti, 7'si ağır 36 kişi de yaralandı.)
- 27 Mart 2016/Bursa Ulu Cami'deki PKK saldırısı: (13 kişi yaralandı.)
- 31 Mart 2016/Diyarbakır Otogar'daki PKK saldırısı: (Yedi polis şehit oldu, 13 polis memuru ile 14 sivil yaralandı.)
- 1 Nisan 2016/Mardin Kızıltepe'deki PKK saldırısı: (Bir kişi hayatını kaybetti, 11 kişi yaralandı.)
- 1 Mayıs 2016/Gaziantep Emniyet Müdürlüğü'ndeki DEAŞ saldırısı: (Üç polis memuru şehit oldu, 18'i polis 22 kişi yaralandı.)
- 10 Mayıs 2016/Diyarbakır Bağlar'daki PKK saldırısı: (Üç kişi hayatını kaybetti, 12'si polis 45 kişi de yaralandı.)
- 12 Mayıs 2016/İstanbul Sancaktepe'deki PKK saldırısı: (Beşi asker üçü sivil olmak üzere 8 kişinin yaralandı.)
- 12 Mayıs 2016/Diyarbakır Sur'daki PKK saldırısı: (Dört kişi hayatını kaybetti, 23 kişi yaralandı.)
- 24 Mayıs 2016/Van Çaldıran'daki PKK saldırısı: (Altı asker şehit oldu, iki asker yaralandı.)
- 7 Haziran 2016/İstanbul Vezneciler'deki PKK saldırısı: (Yedi polis şehit oldu, dört kişi hayatını kaybetti, 36 kişi de yaralandı.)
- 8 Haziran 2016/Mardin Midyat'taki PKK saldırısı: (Üç polis şehit oldu, üç sivil hayatını kaybetti. Saldırıda 34 kişi de yaralandı.
- 28 Haziran 2016/İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki DEAŞ saldırısı: (44 kişi hayatını kaybetti, 237 kişi yaralandı.)
- 15 Temmuz FETÖ'cü darbe ve iç işgal harekâtı: (250 kişi şehit oldu, 2 bin 250 kişi yaralandı.)
- 1 Ağustos 2016: Bingöl'deki PKK saldırısı: (Yedi polis şehit oldu.)
- 18 Ağustos 2016/Elazığ Emniyet Müdürlüğü'ne PKK saldırısı: (Üç polis şehit oldu. 217 kişi de yaralandı.)
- 20 Ağustos 2016/Gaziantep'teki sokak düğününe DEAŞ saldırısı: (54 kişi hayatını kaybetti, 91 kişi yaralandı.)
- 26 Ağustos 2016/Cizre Emniyet Müdürlüğü'ne PKK saldırısı: (11 polis şehit oldu, üçü sivil, 78 kişi de yaralandı.)
- 6 Ekim 2016/Yenibosna'daki PKK saldırısı: (10 kişi yaralandı.)
- 9 Ekim 2016/Şemdinli Jandarma Karakolu'na PKK saldırısı: (10 asker şehit oldu, 5 kişi hayatını kaybetti.13'ü asker 26 kişi de yaralandı.)
- 4 Kasım 2016/Diyarbakır Emniyet binasına hem DEAŞ'ın hem de PKK'nın üstlendiği 'melez saldırı': (İki polis şehit oldu, 10 kişi hayatını kaybetti, 100 kişi de yaralandı.)
- 10 Kasım 2016/Derik Kaymakamlığı'na PKK saldırısı: (Kaymakam Muhammed Safitürk şehit oldu, iki kişi yaralandı.)
- 24 Kasım 2016/Adana Valiliği'ne PKK saldırısı: (İki kişi hayatını kaybetti, 33 kişi yaralandı.)
- 10 Aralık 2016/İstanbul Beşiktaş'taki PKK saldırısı: (36 polis şehit oldu, sekiz kişi hayatını kaybetti, 155 kişi de yaralandı.)
- 17 Aralık 2016/Kayseri'deki PKK saldırısı: (14 asker şehit oldu, 56 kişi yaralandı.)
TERÖRİSTİN MANİFESTOSUNUN ŞİFRELERİ
Terörist Brenton Tarrant'ın manifestosuna da göz attım. Propagandasını yapmamak için ayrıntılara girmeden bazı noktalara değinmek istiyorum. Metin, genel olarak 'beyaz ırkçılığı' ve 'Neo-Haçlı' kafasını ele veren bir metin. Metnin ana fikri, 'teröristin toprakları'nın başkaları tarafından işgal edildiği ve o başkalarının bu topraklardan sürülmesi gerektiği!
Üç dinin barış içinde yaşamasının temin edildiği 1453 İstanbul'un Fethi'ni diline dolayan terörist, kendi atalarının 18. yüzyılın sonunda nasıl Avustralya'ya gelip 'Aborijinler'in soyunu kuruttuğunu' söylemiyor tabii. Çünkü 'beyazların soykırımını' (Batı'da kullanılan bir kavram) savunuyor. Ailesinin İskoç, İrlandalı ve İngiliz köklerine atıf yaparak adaya sonradan geldiğini kendi de söylüyor el mecbur. Göçmen olduğu halde kendini 'etnik milliyetçi' ve 'çevreci faşist' olarak nitelendiriyor.
Belli ki pek çok beyaz ırkçı teröristten ilham almış metni yazarken. En çok da Tapınakçı özentisi Norveçli terörist Anders Breivik'ten… Göndermelere, referanslara, mesajlara bakarsanız metnin teröriste yazdırıldığını da gönül rahatlığıyla söyleyebilirsiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, teröristin arkasında bir kurul olduğunu söylemesi boşuna değil.
Öte yandan Breivik yalnızca 21 yıl hapse mahkûm edilmişken, Yeni Zelanda'nın sağduyulu Başbakanı Jacinda Ardern'nın "Terörist ömrünün kalan kısmını bir hücrede geçirecek" demesi önemli.
Tapınakçılar demişken… Tarrant'ın manifestosunda İstanbul'a Kudüs gibi bir kutsallık atfedilmesi de manidar. Tapınakçılık, Hristiyanlık içi bir tarikattı, ama örgütün ezoterik kodları göz önüne alınırsa daha çok 'radikal Yahudiliğe' hizmet etti ve Masonluğun tohumlarını attı.
Bu bağlamda 'Neo-Haçlı' ideolojisinin de Hristiyanlıktan çok Evanjelist-Siyonist ittifakı üzerinden Siyonizm'e hizmet edeceği söylenebilir. Terörist de 'Neo-Haçlı' zihniyeti ile hareket ediyor ama tıpkı Tapınak Şövalyeleri gibi bu terör eylemiyle 'radikal Yahudiliğe' hizmeti Hristiyanlıktan fazla.
74 sayfalık manifestosunda tarihi konulara referans veriyor, kendini anlatıyor ve terör eylemini haklı çıkaracak ırkçı söylemler geliştiriyor Tarrant.
Manifesto yazarken, bu alanda öncülük eden Ted Kaczynski adlı Harvard mezunu profesör teröristten ilham aldığı da açık. Kaczynski, 1978'den 1995'e kadar 16 bombalı saldırıda üç kişiyi öldürdü. 37 bin kelimelik manifesto yazdı.
Breivik'in 1516 sayfalık manifestosunda da Kaczynski'nin manifestosuna gönderme yapılmıştı.
Tarrant'ın manifestosunda 18 Haziran 2015'te Charleston Kilisesi'ne saldıran ve dokuz siyahı öldüren terörist Dylann Roof'a atıf yapılmış. Manifestoda Breivik, 'Knight Justiciar' olarak tanımlanıyor. 'Adalet sağlayıcı şövalye' olarak çevirmek yerinde olur. Bu absürt niteleme, teröristin referanslarını ve karanlık ruhunun kodlarını anlamak açısından önemli.
Toparlarsak… Teröristin bir manifesto yazması ve saldırı için dünyanın en huzurlu ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda'nın seçilmesi boşuna değil.
Dünyanın hiçbir yerinin güvenli olmadığını hissettiren ilk terör eylemi 11 Eylül 2001 saldırısı idi. O günden bu yana terör küreselleşti. Bu saldırı da onun bir uzantısı.
Saldırıda hedef gösterilen ülkelerin başında terörün her daim hedefi olmuş Türkiye geliyor. Dolayısıyla Beş Göz'ün Türkiye ile istihbari işbirliğine gitmesi ve şu ana kadar elde edilen verileri paylaşması şart.
Öyle ya… Terör küreselse cevap da küresel olmalı. Marx'ın o meşhur aforizmasını gizli servislere uyarlamanın zamanı geldi de geçiyor: "Dünyanın bütün gizli servisleri, teröre karşı birleşin!"
Ve tekmil dünyanın, terörle mücadelede Türkiye'nin acı tecrübelerinden öğreneceği çok ama çok şey var.