Cuma gecesi Türkiye'de saatler 03:00'ü gösterirken, Yeni Zelanda'da namaz vakti gerçekleştirilen terör katliamı, yalnızca güneşin yükseldiği Doğu'nun en ucundaki ülkeyi değil, tüm dünyayı karanlığa boğdu. Zira katliam; İslam düşmanı manifestosu ile tanınan Tapınakçı özentisi terörist Anders Breivik'in 2011 yılının Temmuz ayının 22'sinde gerçekleştirdiği terör saldırısından bu yana yaşanmış en planlı saldırı niteliğini taşıyordu. Hatta içerdiği mesaj, doğrudan ibadet eden masum insanları hedef aldığı için o saldırıdan daha tehlikeliydi.
İlk belirlemelere göre 49 kişi hayatını kaybettiği, 48 kişinin de yaralandığı bu menfur saldırıda rol alan teröristlerden biri olan İskoç kökenli Avustralya vatandaşı 28 yaşındaki Brenton Tarrant'ın sosyal medyada paylaştığı silah ve şarjörlerdeki mesajlar, terör eyleminin bir tarih bilinciyle, dahası İslam, Türk ve Osmanlı düşmanlığıyla yapıldığını gözler önüne seriyor. Bu mesajlar, "Şeytan ayrıntıda gizlidir" prensibi gereğince incelendiğinde; saldırının, aynı tornadan çıktığı izlenimini destekleyen İslam düşmanlığı, manifesto ve sembollerle daha derin bir anlam kazandığı görülüyor. Yine 'bireysel terör' görünümlü, ama arkasında bir üst aklın olduğu organize, derinlikli bir saldırı ile karşı karşıyayız.
Boşuna değil, çapulcu teröristlerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "En kadim düşmanımızın lideri" ifadesini kullanması ve hatta Erdoğan'ı ölümle tehdit edebilme cüretini gösterebilmesi. 'Kadim düşman'dan kastı Türkler ve Müslümanlık elbette.
Yine boşuna değil, saldırganın 2011 yılında 77 kişinin hayatını kaybettiği Oslo katliamının faili Breivik'le iletişime geçtiğini de söylemesi. Doğrudur, yalandır bilinmez ama terörist Tarrant, 74 sayfalık manifestoda "Özgürlük savaşçısı, etno-asker ya da bir partizanla bağınız var mı?" sorusuna "Etnik ve kültürel katliama karşı duruş sergileyen birçok kişiyi destekledik. Luca Traini, Anders Breivik, Dylan Roof, Anton Lundin Pettersson, Darren Osbourne vs. Fakat Breivik ile misyonum için destek almak amacıyla kısa bir temasımız oldu" yanıtını veriyor.
Tarrant -kendisiyle birlikte şu ana kadar biri kadın, dört kişinin karıştığının ortaya çıktığı- saldırıyı ne için yaptığı sorusunu yanıtlarken "11 Eylül saldırganlarının isimlerini kim hatırlıyor ki, ben de unutulup gideceğim. Ama bu eylemim, amaçladığım atmosferi ve korku ortamını sürekli dalgalandıracak" diyor. Terör denilen şeyin, bir terörist tarafından itiraf niteliğindeki en net tarifi bu.
ANDERS BREİVİK'İN TAKİPÇİSİ
Brenton Tarrant, NATO'ya, daha doğrusu NATO'daki Müslüman varlığına karşı. Tıpkı Breivik'in AB ülkelerindeki Müslümanlara karşı olması gibi… "Avrupa NATO'su kurulmalı ve Türkiye'ye karşı durmalı" diyor ve Batı'nın uyanışının ancak 'şiddet' ile sağlanabileceğini de söylüyor! Terörist Tarrant'ın paylaştığı silahların üzerindeki mesajları, tarih sırasına göre inceleyelim:
Odo The Great: 721 yılında Toulouse Savaşı'nda Emeviler'e karşı galibiyet kazanan Aquitaine Dükü.
Üçüncü Haçlı Seferi: Selahaddin Eyyubi Haçlılar'ın elinden Kudüs'ü aldığı için 1189'de düzenlenen üçüncü sefer. İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard Kudüs'ü geri almak için Eyyubi ile savaştı ancak başarılı olamadı.
Miloş Obiliç: Sultan I. Murad'ı, 1389 yılında yapılan I. Kosova Savaşı'nda, sırtından hançerleyerek şehit eden Sırp Despotu Lazar'ın damadı.
John Hunyadi: 1440 yılında Sultan II. Murad'a karşı Belgrad Kuşatması sırasında direnen Macar komutan. 1442'de Haçlı Ordusu toplayıp Osmanlı'ya karşı mücadele etmeye çalıştı.
Antonio Bragadin: 16. yüzyılda Kıbrıs'ın Osmanlı tarafından fethi sırasında Lala Mustafa Paşa'ya karşı direnen Venedikli komutan.
İkinci Viyana Kuşatması: Sultan IV. Mehmet devrinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Avusturya İmparatorluğu'na karşı 1683'te düzenlenen ve sonuç alınamayan büyük kuşatma.
Bitmedi. Teröristin manifestosunda Türklere ayrılmış özel bir bölüm var(!) Olanca küstahlığıyla şöyle diyor:
"Topraklarınızda barış içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında... Ama Boğaz'ın Batı yakasında herhangi bir yerde yaşamayı dener, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz ve hamamböceği gibi topraklarımızdan atacağız.
Konstantinopolis'e (İstanbul'a) gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya, minarelerden kurtulacak ve Konstantinopol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak."
İşte bu çizgi, DEAŞ'ın meşhur Türkçe dergisi 'Konstantiniyye'de yer alan İstanbul'a göz dikme çizgisinin bir devamıdır. Derginin önsözünde örgütün asıl hedefinin İstanbul'un sözde fethi olduğu da açıkça yazılmıştı.
Buna bir de İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu'nun kendini bilmez oğlu Yair Netenyahu'nun geçtiğimiz günlerde attığı tweeti ekleyin. Ne diyordu:
"Ona (Erdoğan'a), İstanbul'un adının Konstantinopol olduğunu ve Türk işgalinden önceki bin yıl boyunca Bizans İmparatorluğu'nun ve Ortodokslar'ın başkenti olduğunu hatırlatırım."
Dünyanın bir ucunda saldırı düzenleyen bir İslam düşmanı ile yanı başımızda yeşertilmiş Selefi DEAŞ'ın ve dahi Siyonizm heveslisi bir çocuğun çizgisindeki paralellik dikkate şayan değil mi?
İSLAM DÜŞMANLIĞININ TEZAHÜRÜ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda'daki menfur saldırıyı güçlü bir biçimde kınarken katilin temsil ettiği anlayışın Batı toplumlarını ele geçirdiğine dikkat çekti:
"İslam düşmanlığı bu saldırıyla bireysel taciz çizgisini geçerek toplu katliam boyutuna ulaşmıştır. Ülkemizi, milletimizi ve şahsımı da hedef alan katilin temsil ettiği anlayışın batı toplumlarını bir kanser gibi hızla ele geçirmeye başladığı açıktır."
Saldırıyı, Erdoğan'dan sonra en güçlü biçimde kınayan lider Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin oldu açıkçası. Putin, "Dua için toplanan sivillere yapılan saldırı, iğrençlik ve acımasızlıkla şok yaratıyor" dedi.
Basına yansıyan bilgilere göre Yeni Zelandalı yetkililer, saldırının iyi hazırlanmış profesyonel bir terör saldırısı olduğunu bilgisini veriyor ve saldırganların herhangi bir istihbarat ağına takılmadığını söylüyor.
Yeni Zelanda'nın, bu saldırı özelinde terörle mücadeledeki kararlılığını ortaya koyması için Almanya'nın, Neo-Nazi terör örgütü NSU üyelerinin yargılanmasındaki iki yüzlü tavrın fersah fersah ötesine geçebilmesi gerekiyor.
Ki Yeni Zelanda'daki teröristlerin 'Kara Güneş' (Black Sun-Schwarze Sonne) adlı 'Nazi Ezoterizmi'ne ait sembolden yola çıkarak Neo-Nazi'lerden ilham aldığını söylemek de mümkün. Neo-Naziler arasında Breivik sempatizanları olduğunu da not düşelim. Her ne kadar Breivik, Tapınakçı özentisi ve iddialara göre Mason olduğu için (Locadan ihraç edildiği söylenmişti) bir başka çizgiden geliyor olsa da…
Breivik, 22 Temmuz 2011 günü Norveç'te Utoya Adası'nda İşçi Partisi'nin gençlik kampını basarak çoğu 18 yaş altındaki 69 kişiyi otomatik silahla tarayarak öldürmüş ve başkent Oslo'da bir devlet binasının önüne koyduğu bombalı araçla da sekiz kişiyi katletmişti.
YENİ NESİL TERÖRİSTLER
Yeryüzü, Hasan Sabbah ve müritlerinden bu yana pek çok terör örgütü, örgüt lideri ve terörist gördü. Bu yeni nesil teröristlerin tarihteki öncüllerinden farklı yönleri var. Yeni nesil teröristler, toplumda doğrudan korku salmayı amaçlıyor. 2017'nin ilk saatlerinde Ortaköy'de düzenlenen DEAŞ imzalı terör saldırısı yeni nesil terörist konseptinin izlerini taşıyordu. Profesyonel terörist işiydi bu saldırı. Breivik'in saldırısı ile metodolojik benzerlikleri de vardı.
Bu yeni nesil teröristler, emir aldıkları örgüt hücreleriyle, merkezi örgüt yapılarıyla ve giderek 'üst akıl'la ilişkilerini çözmenin zor olduğu bir terörist tipi. 11 Eylül saldırılarından sonra görülmeye başlandılar. En önemli özellikleri; katışıksız bir nefretle yola çıkmaları, teknolojiyi ne zaman kullanacaklarını, ne zaman kullanmayacaklarını iyi bilen bir anlayışla hareket etmeleri. Eğer istihbari takibe takılacaklarsa teknolojiden uzak duruyorlar. Ancak terör eylemi ve sonrasındaki propaganda süreçlerinde teknolojiyi kullanıyorlar. Yeni Zelanda saldırısının sosyal medyadan yayınlanmasında olduğu gibi…
Bu köşede 8 Ocak 2017'de yayınlanan yazıda 'yeni nesil teröristler'in özelliklerini sıralamıştım. ABD'nin etkili dergilerinden Foreign Policy'de 8 Ekim 2009'da The Next Generation Of Terror (Terörün Gelecek Nesli) başlığıyla yayınlanan yazıda yeni nesil teröristlerin üç dalgada büyüdüğü belirtiliyor. Bu dalgalardan üçüncüsü önemli.
Küresel örgütlerin merkezi otoritesi ile ilişkisi olmayan hücresel yapılar etrafında oluşan bir son dalga bu. Yazının yazıldığı tarihlerde henüz ortaya çıkmamıştı ama DEAŞ, üçüncü dalga tarifine uyuyor. İlk iki dalga ise 1980'lerde Sovyetler'e karşı savaşan Afgan mücahitler ile ABD'de eğitim gören yabancıların arasından çıkan dalga. Buna, bir dördüncü dalga olarak Avrupa ve Hristiyan dünyasında yükselen İslamofobi ile türeyen İslam düşmanı teröristleri ekleyelim.
'Hristiyan cihadist', ultra-milliyetçi Norveçli terörist Anders Behring Breivik, düzenlediği saldırıdan sonra Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı Seferi başlattığını ilan etmişti! Saldırının amacının Avrupa'yı Müslümanlardan korumak olduğunu da söylemişti! Yayınladığı 1516 sayfalık manifestonun başlığı Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi-2083 idi. Manifestodaki ütopyalardan biri Mescid-i Aksa'yı yıkıp Süleyman Tapınağı'nı yeniden inşa etmekti. Buna dikkat. Çünkü Süleyman Tapınağı'nı inşa etmek Tapınak Şövalyeleri'nin de amaçları arasındaydı. Günümüzde Siyonistler'in ve Evanjelistler'in Kudüs'ü ele geçirme amaçlarıyla paralel bir ütopya bu.
Breivik; Hasan Sabbah, Jasques de Mollay, Hitler, Ted Bundy ve Bin Ladin bir araya gelse ortaya çıkabilecek bir tür Frankenstein teröristti. Türünün ilk örneğiydi. Ve Yeni Zelanda'da gördüğümüz üzere belli ki soyu devam ediyor.