"Askeri kuvvetlere karşı sivil kalkışmalara sert şekilde müdahale edilecek."
"AKP İl Teşkilatı (İstanbul) bölgesinde ön ayak olanları vurun."
"Müzahir yayın organlarını hava kuvvetleri vurmalı. Talimat verin."
"Polis ve halk birleşti. Valilikte personele 'Teslim ol' çağrısı yapıyorlar. Destek ihtiyacı var. Kuvvetimiz yeterli değil."
"Birinci ve İkinci Köprü'ye HLKP (helikopter) lazım. Birinci köprüde 20-30 kişi bizim tarafımızdan vuruldu. Ama ikinci köprüde arkadaşlar zorda."
"Arıcılar Camisi'ni susturuyoruz."
"Tekrar emri iletiyorum: Toplanan kalabalıklar ateşle dağıtılacak."
"Uçaklar bizim uçaklar değil mi?"
"Taksim Radyo çok kötü. (TRT'yi kast ediyor.)
"Moral bozmak yok. Kanımızın son damlasına kadar devam."
"Tiran yurt dışına kaçtı, herkes devam edecek. Tüm dostların iş başında olmaları gerekiyor."
Yukarıdaki cümleler, darbecilerin '15 Temmuz Yıldırım Harekâtı' için kurduğu Yurtta Sulh Biziz adlı WhatsApp grubundaki yazışmalardan derlendi. Küçük bir kesit, ama o gece hainlerin gözünün nasıl döndüğünü ziyadesiyle gösteriyor. Kaynak ise 15 Temmuz Şehitler Köprüsü İddianamesi. 340 sayfalık iddianamede köprüde 34 kişiyi şehit eden darbecilerle ilgili daha pek çok delil sıralanıyor.
İddianamede hain darbe girişiminin Şehitler Köprüsü boyutuyla ilgili en önemli sorunun yanıtını da kısmen buluyoruz: Öyle anlıyoruz ki, Selimiye Kışlası'ndan yani Birinci Ordu'dan 15 Temmuz'da Şehitler Köprüsü'ne asker gönderilememesinin sebebi kışlanın Eyyüp Gürler komutasındaki darbecilerce ele geçirilmiş olması.
ÜMİT DÜNDAR'I KAÇIRMA GİRİŞİMİ
İddianamede yer alan bir başka önemli bilgi, Birinci Ordu Komutanı Ümit Dündar'ın 15 Temmuz'da FETÖ tarafından kaçırılmak istendiği ve bu amaçla Fenerbahçe Orduevi'ne gidildiği. Birinci Ordu'yu ele geçiren Eyyüp Gürler ve Ahmet Zeki Gerehan'dan alınan talimatla silahlı biçimde orduevine giden dört darbeci, Dündar'ı bulamayınca eli boş dönmüş.
İddianamede şehitler, Erol Olçok'un oğlu Abdullah Tayyip Olçok'tan başlayarak harf sırasına göre sıralanmış. 24 şüpheli var. 'Sümüklü' Fetullah Gülen, bütün 15 Temmuz davalarında olduğu gibi bir numaralı şüpheli. Ondan sonraki en önemli şüpheli ise darbecilerin İstanbul Valisi yapmayı planladığı Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Fethi Alpay. Köprüde halka ateş açılması emrini veren Yarbay Turgay Ödemiş'i de unutmayalım.
İddianameye göre Yurtta Sulh İstanbul Konseyi şu isimlerden oluşuyordu:
Fethi Alpay- Tümgeneral, Hava Harp Okulu Komutanı.
Mehmet Nail Yiğit- Tuğgeneral, 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanı.
Özkan Aydoğdu- Tuğgeneral, 2. Zırhlı Tugay Komutanı.
Eyyüp Gürler- Tuğgeneral, 1. Ordu Komutanlığı Harekât Başkanı.
Muzaffer Düzenli- Kurmay Albay, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürü.
Uzay Şahin- Kurmay Albay, Kahramanmaraş 5. Zırhlı Tugay Komutan Yardımcısı.
Onur Özden- Hava Savunma Kurmay Albay, Cizre 172. Zırhlı Tugay Komutan Yardımcısı.
Ahmet Zeki Gerehan, Kurmay Albay, Kara Harp Akademisi Öğretim Başkanı.
Mehmet Murat Celebioğlu- Kurmay Binbaşı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Dönüşüm Şube Müdürlüğü Proje Destek Kısmı'nda İzleme ve Araştırma Subayı.
Murat Yanık- Kurmay Binbaşı, Kara Harp Akademisi Öğretim Elemanı.
MİT'İN BYLOCK RAPORU
İddianamede MİT'in ByLock uygulaması hakkındaki raporundan kesitler de yer alıyor. 9 Aralık 2016'da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen bu raporda ByLock'un, sunucusu Litvanya'da olan ve 'Paysera' adlı anonimlik sağlayan ödeme sistemiyle kiralama bedeli karşılanan bir uygulama olduğu belirtiliyor. Raporda, haberleşme içeriklerinde ve uygulamadaki arkadaş listelerinde kişilerin gerçek bilgileri yerine örgüt içerisindeki kod adlarına yer verildiği, mesajlaşma içeriklerinin tamamına yakınının FETÖ/PDY unsurlarına ait örgütsel temas ve faaliyetleri içerdiği ve örgüte ait jargonla örtüştüğü bilgisine de yer veriliyor. İddianameye göre raporda yer alan diğer bilgiler şunlar:
"- ByLock uygulamasının, güçlü bir kripto sistemiyle internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahip olduğu,
- Uygulamayı geliştiren ve kullanıma sunan şahsın daha önce yaptığı işlere ilişkin referanslarının bulunmadığı, sektördeki geçmişinin belirsizlik arz ettiği, erişilebilir iletişim bilgilerinin bulunmadığı,
- ByLock'a ilişkin 'Google' üzerinden gerçekleştirilen aramaların neredeyse tamamının Türkiye'deki kullanıcılar tarafından gerçekleştirilmesi ve uygulamaya Türkiye IP adreslerinden erişimin engellendiği tarih itibariyle uygulamaya yönelik 'Google' aramalarında büyük bir artış olması,
- İki yüz bini aşkın kullanıcı kitlesine sahip ByLock'un '15 Temmuz Darbe Girişimi' öncesinde ne Türk kamuoyu, ne de yabancılar tarafından bilinmemesi/tanınmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde,
anılan uygulamanın global bir uygulama maskesi altında, FETÖ/PDY mensuplarının kullanımına sunulduğu,
- Uygulama üzerinden sesli arama, yazılı mesajlaşma, e-posta iletimi ve dosya transferi gerçekleştirilebilmekte olup bununla, kullanıcıların örgütsel mahiyetteki haberleşme ihtiyaçlarının, başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duyulmadan gerçekleştirildiği, Anlaşılmıştır."
FBI KOZANLI ÖMER'İ NASIL ALDI?
İddianamede FETÖ'nün, Ergenekon kumpasını nasıl kurguladığı, SABAH'ın 17 Aralık sürecinden önce fiziki takibe alıp görüntülediği Kozanlı Ömer kod adlı Emniyet İmamı Osman Hilmi Özdil'in, MİT İmamı Sinan kod adlı Murat Karabulut'la 2007'deki Amerika Birleşik Devletleri seyahatinde gözaltına alındığında üzerinden çıkan notlar ekseninde ayrıntılı biçimde açıklanıyor. İddianamenin bu kısımlarında şu bilgiler yer alıyor:
"Terör örgütünün Emniyetten Sorumlu İmamı olarak geçen Kozanlı Ömer (K) Osman Hilmi Özdil'in, yanında Milli İstihbarat Teşkilatı sözde imamı Murat Karabulut isimli şahısla birlikte 2007 yılında ABD'ye girişleri ve çıkışları esnasında ABD Federal Araştırma Bürosu (FBI) görevlileri tarafından sorgulandıkları ve üst aramasına tabi tutuldukları, sorgulama esnasında Özdil'in üzerinde çıkan belgelerin yanı sıra bilgisayarındaki bilgilerin de kopyalandığı, elde edilen bilgiler arasında bazı üst düzey emniyet yetkililerine ve eşlerine ait fişlemelerin yer aldığı tespit edilmiştir.
Özdil'in yakalanmasının ardından, ABD yetkilileri tarafından Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ülkemize gönderilen bilgi ve belgelerin Emniyet Genel Müdürlüğü'nde imha edildiği ve hali hazırda hiçbir kayıt bulunmadığı, ancak 2014 yılı Ocak ayı içerisinde FBI'dan EGM aracılığıyla, Özdil'in yakalanmasına dair bilgi ve belgelerin bir kısmının temininin mümkün olduğu, bilgi ve belgelerin tetkiklerinde, FBI tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı'na gönderilen 05.11.2007 tarihli İngilizce belgede özetle; 'ABD New York JFK Havalimanı'nda 18.04.2007'de yapılan rutin kontroller (Kontrol elbette rutin falan değil. ABD derin devletinin FETÖ'yü kontrol etmek üzere bilgi toplamak üzere yaptığı bir operasyon.-F. Ü. ) esnasında Özdil ve Karabulut'un birlikte seyahat ettiklerinin tespit edildiği, Özdil'in; 'İş amacıyla ABD'yi ziyaret ettiğini', Karabulut'un ise; 'Özdil ile 12.04.2007'de Türkiye'den beraber ABD New York JFK Hava Limanı'na geldiklerini, ancak ABD'de bulundukları süre içerisinde birlikte olmadıklarını ve Özdil'in ABD'de kimlerle birlikte olduğunu veya nerede konakladığını bilmediğini' ifade ettikleri (Bu yalan ifade, Kemal Batmaz'ın Adil Öksüz'ü tanımadığını söylemesine benziyor.-F. Ü.)
FBI tarafından gönderilen yazıya göre Özdil'in üst aramasından çıkanlara yönelik olarak yapılan tetkikler neticesinde; yazan tarafından kısaltmalar ve harf değişikleri yapılarak bir nevi sadece kendisinin anlayacağı hale getirildiği ve hatırlatma amaçlı tutulduğu değerlendirilen notta bulunan isimler kontrol edildiğinde;
-Ümit Sayın'ın; Ergenekon davasında 4 yıl hapis cezası verilen Doç. Dr. Ümit Sayın, (Ergenekon davasında 21.02.2008'de tutuklanmıştır.)
-Saner Fruy'un; Ergenekon Davası'nda yargılanan Emekli Orgeneral ve Atatürkçü Düşünce Derneğe Genel Başkanı Şener Eruygur, (Ergenekon davasında 05.07.2008'de tutuklanmıştır.)
-Mustafa Balboj'un; Ergenekon davası sanığı Mustafa Balbay, (Ergenekon davasında önce 05.07.2008 tarihinde tutuklanıp serbest bırakılmış, akabinde 06.03.2009'da tekrar tutuklanmıştır.)
-Kemal Kednasig'in; Ergenekon davası sanığı Kemal Kerinçsiz, (Ergenekon davasında 21.01.2008'de tutuklanmıştır.)
-Sougi Ereral'ın; Ergenekon davası sanığı Sevgi Erenerol, (Ergenekon davasında 21.01.2008'de tutuklanmıştır.)
-Emin Şirin'in; Genç Parti Genel Başkan Yardımcısı, 22. dönem AK Parti İstanbul eski milletvekili, Nazlı Ilıcak'ın eski eşi ve Ergenekon davası sanığı Emin Şirin (Ergenekon davasında 18.08.2007'de gözaltına alınmıştır.)
-Kemal Yavuz'un; Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Kemal Yavuz, (Ergenekon davasında 14.08.2008'de tutuklanmıştır.)
-Taner Ünal'ın, Ergenekon sanığı ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Genel Başkanı Taner Ünal, (Ergenekon davasında 27.07.2007'de tutuklanmıştır.)
-Osman Ak'ın; Eski Ankara İl Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın İstihbarattan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak,
-H. Ozkasnad'ın; emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, (28 Şubat soruşturmasında Nisan 2012'de tutuklanmıştır.)
-Kuridakai'nin; emekli Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı,
-İlhan Orhan'ın; kamuoyunda baronların baronu olarak adlandırılan ve Kapıkule'den Hollanda'ya limon taşıyan bir tıra yönelik 2010'da yapılan operasyon sonrasında gözaltına alınan uyuşturucu kaçakçısı İlhan Orhan,
-Umit Ozday'ın; 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ,
-Namık Kemal'in; DP Eski Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek,
-Hader Basi'nin; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş,
-Ercan Cillioğlu'nun; Bahçeşehir Üniversitesi'nde akademisyen olan Ercan Çitlioğlu,
olduğu tespit edilmiştir. Kodlama yapılan bazı kişiler ise tespit edilememiştir. Özdil'in yurt dışı kayıtlarına ilişkin olarak yapılan tetkiklerde; şahsın 2001 yılından, ABD'de yakalandığı Nisan 2007 yılına kadar, bazı yıllar 12 defa olmak üzere toplam 71 giriş-çıkış kaydı olduğu, ancak yakalanmasının ardından yurt dışı seyahatlerinin azaldığı, 2008, 2009, 2010, 2011 ve 2013 yıllarında sadece birer defa giriş-çıkış yaptığı, 2012 yılında yurt dışına hiç seyahatinin olmadığı görülmektedir.
FBI tarafından sorgulandığı dönemde, İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan 12.04.2007'de çıkış, 19.04.2007 tarihinde giriş yaptığı, FBI tarafından sorgulandığı tarihin 18.04.2007 olduğu göz önüne alındığında yurda dönüşte havaalanında yakalandığı ve bir gün FBI tarafından sorgulanmasını müteakip yurda dönüş yaptığı, 22.01.2014'te çıkış yapıp 02.02.2014'te yurda döndüğü, THY kayıtlarına göre Suudi Arabistan'a gittiği, hemen akabinde 05.02.2014 tarihinde tekrar yurt dışına çıkış yaptığı ve halen yurt dışında olduğu belirlenmiştir.
Elde edilen bilgiler çerçevesinde; Özdil'in üzerindeki belgelerde adı geçen kişilerin bir bölümü, 12.06.2007 günü Ümraniye'de bir gecekonduda el bombalarının bulunmasıyla başlayan Ergenekon Davası sanıkları arasında yer almışlardır. Bu şahıslar hakkında henüz bir soruşturma süreci dahi başlamamışken, aylar öncesinde adı geçen kişilerle herhangi bir şekilde ilişkisi bulunmayan Osman Hilmi Özdil'in 18.04.2007'de ele geçirilen notları arasında isimlerinin yer alması, Ergenekon Davası'nın önceden planlanıp kurgulandığını, Gülen ve örgüt yöneticilerinin emri ile çok amaçlı planlanıp uygulanan stratejik harekâtın bir parçası olduğunu, talimatın yurt dışından kurye ile geldiğini ispatlamaktadır."
'KUMPASLAR SİLAHLI EYLEM'
İddianamede yer alan bir diğer önemli ayrıntı da, örgütün kurguladığı Hrant Dink suikastı, Ergenekon, Balyoz, Kozmik Oda, Tahşiye, Tevhid Selam, 17-25 Aralık, MİT TIR'ları gibi kumpas dava ve soruşturmaların da birer silahlı eylem olarak kabul edilmesi. Savcı, bunun izahını da şöyle yapıyor:
"Klasik anlamda terör örgütlerinden farklı yöntemlerle örgütlenen ve strateji oluşturan terör örgütü mensupları, içerisine sızdıkları devletin cebri ve silahlı gücünü (yargı ve yargı kararlarını infazla yetkili kolluk makamları) kullanmak suretiyle faaliyetlerini sürdürmüşler, 'terör örgütü' kavramının 'cebir ve şiddet' unsurunu oluşturan eylemlere vücut vermişlerdir. Örgütün, devletin, yasal şartlar oluştuğunda cebir kullanmaya yetkili kolluk makamlarını kullanarak gerçekleştirdiği kurgu ve devleti kendi örgütsel çıkarları doğrultusunda dizayn etme amaçlı soruşturma ve kovuşturmalar, örgütün silahlı eylemleri olarak mütalaa edilmelidir."
7 Şubat 2012 MİT krizinden bu yana Paralel Yapı'nın silahlı bir örgüt olduğunu savundum. Daha ötesini söyleyeyim: Yıllar boyunca 'cemaat' denilen yapının, terör örgütü olarak kabul edileceği, gazete ve televizyonlarda ifşa edileceği günlerin de hayalini kurdum. O dönem için naif bir hayaldi. Şimdi gerçek oldu. Evet, hayaldi, gerçek oldu.