Baronların Akdeniz'de, Kıbrıs açıklarında uyuşturucu gemisi (Kısmetim-1) batırdığı 15 Aralık 1992'den 33 yıl önce, 17 Ekim 1959'da 6 bin bomba, 500 tüfek ve çok sayıda mermi ile yüklü bir tekne batırıldı. Teknenin adı Elmas idi.
Elmas, 1958 yılında Özel Harp Dairesi tarafından kurulan Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı'na (TMT) silah götürüyordu. Türkiye içinden hiçbir engelle karşılaşmadan… O vakitler, değil içinde tam olarak ne tür bir yardım malzemesi olduğu bilinmeyen, içinde silah olduğu bilinen vasıtaları bile durduracak bir paralel devlet yoktu çünkü.
Ne var ki devriye gezen bir İngiliz muharip gemisi, Elmas'ı fark edince üç kişilik mürettebata "Tekneyi batırın" emri verildi. Bu emri veren kişi TMT'nin kurucularından Özel Harpçi Binbaşı İsmail Tansu idi.
Elmas, Türkiye'den Kıbrıs'a kendi özel olanaklarıyla silah taşırken Akdeniz'de boğulup ölen 'bereketçi' (Silah taşıyanlara verilen isim) bir mücahidin soyadından ilham alıyordu. 14 metre boyunda ve 3,4 metre enindeydi. 80 HP'lik motoruyla 9 mil hız yapabiliyordu. Ankara'daki TMT merkezi tekne ile sürekli iletişim halindeydi. İsmail Tansu telsiz başındaydı. Yirmi dakikada bir Elmas ile bağlantı kuruyor, bilgi alıyordu.
İngiliz gemisi yaklaşınca şu mesajı geçti Tansu:
- Elmas'ı hızla su alacak şekilde delin. Üçünüz de lastik botla kıyıya doğru yaklaşın. Yakalanırsanız önceden söylediğim şekilde ifade verirsiniz. Allah yardımcınız olsun.
- Emredersiniz. Vatan sağ olsun, TMT var olsun.
AKDENİZ'İN DERİNLİKLERİNDEKİ SİLAHLAR
Mürettebat tereddütsüz biçimde emri uyguladı. Milli direnişimizin bir kısım silahı Akdeniz'in derinliklerinde yatıyor o tarihten beri. Gazeteci Soner Yalçın, 3 Ağustos 2008'de 'Gizli teşkilatın silahları Akdeniz'in dibinde yatıyor' başlıklı yazısında bu olayın ayrıntılarını yazmıştı. Bu yazıdaki bazı bilgilerle devam edelim:
TMT'nin yeni kurulduğu dönemde Kıbrıs'tan Anamur Limanı'na gelen üç Kıbrıslı genç MİT Adana Bölge Başkanlığı'nda (Dönemin Adana Bölge Başkanı Fuat Doğu idi) istihbaratçılar ve sonra İsmail Tansu tarafından sorgulandı. Tansu sorgu sonucunda anladı ki, bu Kıbrıslı gençler bile iki hafta önce kurulan TMT'den bihaberdi. Sorgu bittikten sonra gençleri silahla gönderdiler. İlk sevkiyat 16 Ağustos 1958'te gerçekleştirildi. Sonra düzenli biçimde devam etti. Bu sevkiyatlarda denizde fırtınaya yakalanıp şehit olanlar, Ada'da arabayla iç kesimlere silah taşırken Rum örgütü EOKA tarafından yakalanıp 'kaybedilenler' oldu.
Şimdi eski TMT'cilerin anlatımları ve İsmail Tansu'nun Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu adlı kitabı başta olmak üzere TMT üzerine yazılmış kitaplardaki bilgilerle devam edelim: Eski TMT mensuplarının anlatımlarına göre -olayın henüz farkında olmadığı dönemlerde- İngilizlerin eskortu ile silah sevk edildiği bile vakiydi. Silahlar daha çok Mersin'in Taşucu Limanı'ndan yüklenir ve Küçüksu'dan Ada'ya çıkarılırdı.
TMT'yi kurmak üzere Kıbrıs'a giden ilk kişi Özel Harpçi Albay Rıza Vuruşkan'dı. Bozkurt kod adlı (Kimi kaynaklarda Başkurt diye de geçiyor) Vuruşkan, 31 Temmuz 1958 günü beş kişilik ekiple gelmişti Kıbrıs'a. Seyahat ettiği pasaportta 'Ali Conan' yazıyordu. Sahte soyadı, muhtemelen fantastik çizgi karakter Conan'a göndermeydi. Ve gerçek soyadıyla müsemma -eğittiği TMT'cilerin anlatımlarından anlaşıldığı kadarıyla- vuruşkan, haşin bir askerdi. 'İş Bankası'nın Lefkoşa şubesi müfettişi' maskesiyle gitmişti bölgeye. Silah sevkiyatı onun gidişinden sonra başladı. Bu arada TMT üyelerine hem Kıbrıs'ta hem Türkiye'de askeri eğitim verildi.
Elmas battıktan sonra İngilizler olayın özünü anladılar. Türkiye'nin, Kıbrıs'a silah sevkiyatı yapması dünya basınında haber oldu. Rum lider Makarios herkesi ayağa kaldırdı.
İSTİHBARATÇI ROMANCI YAZDI
Hâlbuki kendileri, Kıbrıs'ta Yunan Ordusundan Albay Grivas liderliğinde EOKA adında silahlı bir örgüt kurmuşlardı ve Türkleri katletme hazırlığı yapıyorlardı. Bu o kadar öyleydi ki, İngiliz yazar Lawrence Durrell'in Kıbrıs'ın Acı Limonları (Bitter Lemons) adlı kitabında EOKA'nın nasıl silahlandırıldığı anlatılır. Ki Durrell, kitabın notlarını tutarken Kıbrıs'taki İngiliz istihbaratında görevliydi.
Türkiye, Kıbrıs'a silah gönderdiği iddialarını ulusal güvenlik gereği reddetti. İngilizler ve Rumlar, 350 kulaç derinlikteki Elmas'ı denizden çıkarmaya çalıştılar, başaramadılar. Elmas'ı batıran mürettebat Türkiye'de yargılandı. Mürettebatın avukatı TMT'nin 'Toros' kodlu mücahidi Rauf Denktaş'tı. Denktaş'ın TMT'nin kuruluşundaki kod adı ise 'Mülayim'di.
Bilin bakalım, Kıbrıs'a silah yardımı ne zaman sonlandırıldı. Elmas'ın batışı ve ardından gelen 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile… Menderes, TMT'yi kurmadan önce NATO'yu karşısına almaktan çekinse de sonra riski almıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, TMT'yi benimseyen ilk devlet adamıydı. Menderes'i ikna etmesi biraz zor oldu. Çünkü o günlerde ABD'nin ekonomik desteğine ihtiyaç duyan Menderes, Kıbrıs konusunda daha yumuşak bir profil çizmekten yanaydı. Beş ay sonra Menderes projeyi kabul etti ve TMT konusu Genelkurmay Başkanı'na havale edildi. Menderes, NATO menşeli bir darbenin ardından idam edildiyse biraz da bu sebepledir.
FETÖ, TMT'Yİ TERÖR ÖRGÜTÜ GİBİ GÖSTERMEK İSTEMİŞTİ
Bu yazının amaçlarından biri, TMT'nin kuruluşu ve Kıbrıslı Türkler'e yapılan silah yardımını hatırlatarak 60 yıl önce Türkiye'ye çekilen operasyonun bugün de çekildiğini gözler önüne sermeye çalışmak.
FETÖ, 2007'lerde -Ergenekon sürecinde- neyin propagandasını yapmaya çalışıyordu, hatırlatalım. TMT'yi terör örgütü olarak göstermek istiyordu. 2014'te ne yapmaya çalıştı. MİT'i, terörü destekleyen bir teşkilat olarak göstermek istedi. Can Dündar gibi FETÖ'ye kalemşörlük yapanlarda biraz izan olsa gelecekte tarihin kendilerini nasıl yazacağını tahmin ederlerdi. Ama malum, o kadar izanlı değiller. Hiç olmazsa TMT zamanında yaşananlar üzerine yazılanları okusalar anlarlardı.
TMT'nin kuruluş sürecini anlatan Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu bu konuda iyi bir kaynak. İsmail Tansu'nun kitabı. 2008 yılında Ankara'da görüştüğümüz İsmail Tansu 2015'te, 98 yaşında vefat etti.
İsmail Tansu'nun kitabında sadece Kıbrıs operasyonumuz değil, bölge ülkeleriyle ilgili planlarımıza dair bilgiler de yer alıyor. Bu kitapta yer alan bilgilere göre Adnan Menderes, darbeyle devrilen Iraklı yöneticileri kurtarmak için operasyon yapılmasını istemişti. Bir süre sonra darbeyle devrilecek Menderes, Irak'ta Türkiye lehine bir operasyon planlıyordu. Sadece Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına mahsus olması gereken Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesinin Türkiye'yi kendi kabuğunda tutmak isteyenlerin ideolojisine dönüştüğü bir dönemde hem de…
Operasyonun amacı, Türkiye'yi ziyaret edeceği gün, bir askeri darbeyle devrilen Türkiye dostu Irak Başbakanı Nuri Said Paşa ve Kral İkinci Faysal'ı kurtarmaktı. Bu amaçla Ürdün'e bir ekip göndermişti Menderes yönetimi. Bu operasyon, darbeyi yapan General Kasım'a bağlı birliklerin Kral Faysal'ı ve Başbakan Nuri Said Paşa'yı öldürmesi üzerine Amman'a giden özel ekibin Türkiye'ye çağrılmasıyla bitti.
Nuri Said Paşa'nın feci bir şekilde öldürüldükten sonra bacaklarından ipe takılarak Bağdat sokaklarında gezdirildiği darbe, Türkiye'ye karşı yapılmış bir harekât olarak değerlendirilmişti. Elbette bu darbe 27 Mayısçıları da cesaretlendirmişti.
Irak'taki darbenin tarihi, anlamlı bir rastlantı eseri 14 Temmuz 1958'di. Irak darbesinden önceki dönemlerde, özellikle Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda Irak'ın Türkiye'ye bir konfederasyon ile dâhil olması gündemdeydi. Bu kanlı ihtilalden sonra bu ihtimal tamamen ortadan kalktı.
Menderes bu olayın olduğu dönemde orduyu alarma geçirmişti. İngiltere, ABD ve Ürdün böylesi bir müdahaleye yeşil ışık yakıyorlardı. Ancak Sovyetler Birliği, Türkiye'ye "Irak'a girerseniz, Kafkasya'daki birlikleri derhal Anadolu'ya indiririz" mesajını verdi. Menderes, ABD ve İngiltere'den, NATO ve Bağdat Paktı'nın, sorumluluklarını yerine getirmesini istedi. Ancak ABD ve İngiltere gerekeni yapmadı. Günümüze gelelim yine. Şimdi kimsenin onayını almadan Fırat Kalkanı'nı yaptık, yapabiliyoruz. Gerekirse daha ötesini de yapabilecek durumdayız.
Bu arada şu notu da düşelim: Dünyada başka ülkelere, hatta terör örgütlerine en çok silah gönderen ülke ABD, istihbarat teşkilatı da CIA'dir. ABD medyasının bu konuda haber yaptığı ise vaki değildir. Yaptırmazlar çünkü.
TÜRKMENLER DEĞİL, IŞİD YALANI
Eski bir general, 2006 yılında yaptığımız bir görüşmede Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı'nın bir benzerinin Irak Türk Mukavemet Teşkilatı olarak kurulması gerektiğini söylemişti. Bugün aynı şey, Suriye için de söylenebilir.
Suriye'de Bayırbucak Türkmenleri'ne yardım götüren MİT TIR'larının Hatay ve Adana'da durdurulduğu 1 Ocak ve 19 Ocak 2014'ten beri FETÖ ve bileşenlerinin yapmaya çalıştığı şey, Türkiye'yi teröre destek veren ülke gibi göstermek. Bayırbucak Türkmenleri'ne, hatta Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) terörist diyemeyeceklerine göre DEAŞ'a silah gönderildiği yalanını ürettiler. Bu yalanın nasıl üretildiğini 6 Mart 2016 tarihinde bu köşede yayınlanan MİT TIR'larının sırları başlıklı yazıda anlatmıştım. (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2016/03/06/mit-tirlarinin-sirlari)
DÜNDAR KAYNAĞIN FETÖ OLDUĞUNU BİLİYORDU
Can Dündar, TIR kumpasının arkasında FETÖ'nün olduğunu bittabi biliyordu. Görüntüleri çekenin Jandarma'daki FETÖ'cüler olduğunu, servis edenin FETÖ medya imamlığı olduğunu da biliyordu.
Can Dündar'la ilgili en yerinde ifadelere, milli hassasiyetleri gözeterek makul sınırlarda muhalefet yapan Balyoz kumpası mağduru Tümgeneral Ahmet Yavuz'un Twitter sayfasında rastladım:
"Balyoz çocuklarına 'Başka kapıya' diyen Can Dündar başka kapıya teslim oldu. Demokrasi havarisi oldu, ona güvenen ise hapis. Karakter meselesi."
Can Dündar, önce kullanışlı aptallığın şahikalarına tırmandı. Kullanışlılığını, şimdi yurtdışında postmodern casuslukla taçlandırıyor! Adı ihanetle özdeşleşti. Üstelik bir MİT mensubunun oğlu olarak…
Bir haberi yayınlayıp yayınlamamada temel kıstas haberin asıl kaynağının kimliğini ve amacını bilmektir. Kestirmeden söyleyelim: Can Dündar, kaynağı FETÖ olan ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye atan bir yalanı, gazetenin -bir avukat olan- patronunun uyarısına rağmen bastı.
Dündar, kendi kitabı Tutuklandık'ta avukat Akın Atalay'ın TIR manşetinin atıldığı gün kendisini şöyle uyardığını anlatıyor: "Akın toplantıyı açarken gayet net konuştu: Bunun devlet sırrı olduğunu söyleyecekler. TIR'ları durduran savcıları, askerleri tutukladılar. Devlet sırrını ifşa ağır ceza gerektiren suçtur. Tutuklama kaçınılmaz."
Haberi basmakla da yetinmedi Dündar. "Bana bu görüntüyü 27 Mayıs 2015 günü solcu bir milletvekili verdi" diyerek haber kaynağının parmak izini de verdi, yani kaynağını 'sattı'. Gerisi, yani görüntüleri verenin Enis Berberoğlu olduğu (Bu arada asıl mesele, görüntüleri Berberoğlu'na ulaştıranın kim olduğudur, ki bu henüz bilinmiyor.) Dündar'ın telefonunun HTS kayıtlarından çıktı. Dündar firar etti, Berberoğlu ise geçtiğimiz Salı 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
DARBE OLSA NE OLURDU?
O gün, 19 Ocak 2014 günü, MİT TIR'ları operasyonu başarıya ulaşsaydı, daha doğrusu FETÖ'nün koçbaşı olduğu 15 Temmuz darbe girişiminden sonuç alınsaydı ne olacaktı. Türkiye, Bayırbucak Türkmenleri'ne artık yardım yapamayacaktı. Bu bir şey değil. Fırat Kalkanı harekâtının başlatılması şöyle dursun PKK'ya yönelik operasyonlar bile bitecek, giderek örgütün, ülkenin doğusunu işgal etmesine izin verilecekti.
Irak ve Suriye'deki Türkmenler'e veya Türkiye müttefiklerine yardımcı olmamız şöyle dursun Başika'daki ve dünyanın -Katar dâhil- muhtelif ülkelerindeki tüm askerlerimiz geri çekilecekti. FETÖ, tıpkı 27 Mayısçılar'ın vaktiyle "NATO ve CENTO'ya bağlıyız" dediği gibi üst aklı, ağabeyi, 'imamı' olan NATO'ya bağlılığını bildirecek ve Türkiye'yi müstemleke ülkesine dönüştüren her kararın altına imza atacaktı. Üstelik bunlar, iç savaş dışındaki iyimser ihtimallerdi. En kötü ihtimali ise hiç konuşmuyor, sadece şeytanın kulağına kurşun diyebiliyoruz.