2011'in mayısının son gününden haziran başı takriben ayın 10'una kadar geçen zaman içinde bir gün Düzce'nin Akçakoca ilçesinde kuvvetle muhtemel bir deniz uçağı Hollywood filmlerinin o klişe sahnelerindeki gibi deniz üstünde karaya doğru alçalmaya başladı. Gözünüzde canlandığını farz ettiğim o sahnelerle pek benzeşmeyen şey, uçuşun, büyük ihtimalle ya güneş batmadan hemen önce ya da şafak sökerken yapılmasıydı. Havacılık sektöründe özel jet, helikopter, deniz uçağı ve eğitim uçağı kiralama işlerinin yanı sıra uçuş okulu ve zirai ilaçlama gibi operasyonel hizmetler yapan olağan şüpheli şirketin uçağıydı bu. Uçak alçaldıktan sonra domuz bağı adı verilen vahşi yöntemle zincirlenmiş ve ayaklarına da ağırlık bağlanmış bir erkek cesedi kıyıya 400 metre açıkta denize atıldı. Cesedin -günler sonra- 18 Haziran 2011'de iki balıkçı (salyangoz avcısı) tarafından bulunmasından sonra yapılan otopside maktulün bedeninde belirli bir yükseklikten düşme emareleri saptandı. Dolayısıyla ceset, tekne ile değil, bir hava aracıyla, büyük olasılıkla da deniz uçağı ile atılmıştı diyoruz/diyebiliyoruz. Öte yandan küçük de olsa bunun helikopterle yapılmış olması ihtimali de yok değil.
Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de bu cinayet öyküsünü merkeze alarak Paralel Örgüt Terörizmi'nin (P.Ö.T.) pek bilinmeyen bir alanda, havacılıkta ulaşabileceği 'maksimum seviye'yi ele alacağız.
Konu üzerine yazan gazeteciler oldu. TAKVİM Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler ilk yazan gazeteciydi. Geçtiğimiz günlerde Soner Yalçın da bu konuya değindi. Bense bir süredir üzerinde çalıştığım bilgi ve belgelere dayanan bazı yeni gerçekleri gözler önüne sermeye çalışacağım. Belgelerden ikisi cinayetle ilgili Emniyet fezlekesi, diğeri ise 'yarı itirafçı' bir sanığın ifadesinin bulunduğu mahkeme kararı.
KIBLESİ PENSİLVANYA İDİ
Önce 5N 1K'nın eksik parçalarını tamamlayalım: Ne: FETÖ hesabına çalışan bir havayolu şirketinin ve uçuş okulunun tespit edilebilen tekmil 'Paralel faaliyetleri'. Ne zaman: 1994'ten Temmuz 2016'ya uzanan zaman dilimi, spesifik olarak Haziran 2011. Nerede: Atlantik ötesinden Anadolu'ya, güneyin nevi şahsına münhasır kenti Adana'dan (Çünkü Tarkim'in kurulduğu yer burası ve uçuş okulu ile zirai ilaçlama şirketi burada)
Bizans'tan aldığımız en değerli şey olan İstanbul'a, oradan özel jet uçuşlarıyla tekrar ABD'nin muhtelif şehirlerine ve fakat mutlak surette Pensilvanya'ya kadar pek çok yer. Neden: Bulabildiğim tek geçerli sebep: 'Haşhaşilik'ten… Feto, yani Gülen sapkınlığından ve tabii bir de FETÖ'cü olmanın sağladığı haksız, gayrimeşru olanaklardan yararlanmak için… Nasıl: Onu da yazının bütününde okuyun artık. Kim'i de verelim, hatta geç bile kaldık: Maktul: Eski öğretmen, gazeteci, aynı zamanda define avcısı Haydar Meriç. Mağdurlar: Başta devleti ve milletiyle Türkiye Cumhuriyeti ve FETÖ'cü havacılar tarafından kandırılan bir hat sağlayıcı. (Bu hat Meriç cinayetinde kullanıldı.) Fail şirket: Tarkim Aviation namlı FETÖ'cü bir havacılık firması.
Bu kez film ismi vererek hikâyemizin gelişme bölümüne geçelim: Kötü emsal teşkil ettiği için pilot ve bilhassa da pilot adaylarınca izlenmesi yasaklanan (İşe yaramadığı gibi, yasak arzuyu kamçıladığı için muhtemelen aksi etki yapmıştır) Robert Zemeckis imzalı 2012 yapımı Flight (Uçuş) filminin mesajı açıktır: Havacılıkta kurallara uymak, yetenekli ve tecrübeli olmaktan daha önemlidir.
Kurallar ise muhteliftir. Filmde altı çizilen kural, keyif verici maddelerden uzak durmak ve kokpite alkollü yaklaşmamak idi. Bizim konumuzsa -malum- havacılık sektöründeki 'Haşhaşilik' olgusu. Elbette Haşhaşi'yi, kelimenin literal manasıyla değil, hep yaptığımız gibi mecazi manasıyla FETÖ'cüler için kullanıyoruz. Ve burada kastedilen pilotlar değil, şirketin tüzel kişiliği... Haşhaşiliğin, sivil havacılık sektörünün geneline teşmil edilmeyeceğinin, merkezinde Tarkim firması ve onun firari sahibinin (Asıl 'Kim' de bu zaten) Faruk Bayındır'ın bulunduğu azınlık grubu ile sınırlı tutulacağının da altını çizelim.
BAĞIMLI PARALEL YAKLAŞMALAR
Bu grup, 2007-2016 arasında devletteki ve sektördeki sistemik boşluklardan yararlanarak göklerde âdeta bir 'Paralel Hava Yolları' yapılanması kurmuş. Kulesini/kıblesini Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak değil, Pensilvanya Dükalığı olarak belirlemiş. Pilotların havadayken Hava Trafik (ATC) ve alçalırken de Yaklaşma (APP) Kontrol Ünitesi'ne bağlı olması gibi Pensilvanya'dan gelen talimatlara mutlak surette bağlı kalarak faaliyet göstermiş. 'Beklemede kalın' (stand by) denildiğinde sabırla bekleyen, harekete geçin talimatı verildiğinde 'anlaşıldı' (roger) deyip uygulayan bir itaatkârlıkla… Ezcümle askeri havacılıkta paralel pistlere yapılan eşzamanlı yaklaşmaları anlatmak için kullanılan 'bağımlı paralel yaklaşmalar' teriminin vücut bulmuş hali Tarkim şirketi.
Şirket 1994 senesinde Adana'da kuruluyor. İlk uzmanlıkları tarımsal ilaçlama ve uçak bakımı yapmak. Bu faslı iki cümleyle geçip en yakın zaman dilimine gelelim: Geçtiğimiz hafta Tarkim'in İstanbul ve Adana'daki hangarlarına operasyon düzenlendi. Tabii şirketin sahibi İbrahim Faruk Bayındır, diğer monşer FETÖ'cüler gibi çoktan firar etmiş, sırra kadem basmıştı.
Çıkış bilgilerini araştırmadım ama Florida'da şirket kurduğu ve ABD'de olduğu kesin. Bildiklerini ABD'de CIA'ye anlatmama garantisi var mı, elbette yok. Tarkim gibi şirketlerin sahipleri ister istemez pek çok sırra vakıf olur. Gerçi Bayındır'ın elinde devletin güvenliğine ilişkin çok kozmik bilgiler olacağını sanmıyorum. Ama ne varsa sığındığı ülkeye verecektir. Öte yandan FETÖ'nün devletin kozmik verilerini çaldığını, TİB'den iki milyar saatlik dinleme kaydını buharlaştırıp 'üst aklına' servis ettiğini hesaba katarsak Bayındır'ın konuşması önemsenecek bir şey değil. Ama istihbarat istihbarattır, espiyonaj da espiyonaj… Espiyonaj demişken… FETÖ'nün Türkiye aleyhine espiyonaj faaliyetleri imamı Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil'le ilgili bir bilgi aktarayım.
Kozanlı'yı VIP'de gören bir emniyet müdürü, "Bu adam kim?" (SABAH Özel İstihbarat fotoğrafını çekene kadar Kozanlı'yı simaen kimse tanımıyordu) diye sorduğunu birinci ağızdan öğrenmiştim. Kuvvetle muhtemel Kozanlı Ömer, Tarkim'in, bu yazının jargonuyla Paralel Hava Yolları'nın özel jetleriyle de yurtdışı uçuşlar yaptı. VIP'yi kullanmış olması teferruat. Bu uçakların hangi faaliyetler için nerelere uçtuğu devletin istihbarat teşkilatının arşivinde bulunuyor, bu konuda ilgili makamların da bilgilendirildiğini varsayabiliriz.
VINN DATA'NIN SIRRI
Biz yine meselenin püf noktasına dönelim: Faruk Bayındır'ın bir kardeşi var. Adı Ferhat. Bu şahıs cezaevinde. Sekiz sayfalık ifadesinden anladığım kadarıyla emniyete ve savcılığa bazı bilgiler de vermiş. Fakat eksik, hatta yanıltıcı konuştuğu noktalar var. Ailenin 'Kabil'inin Faruk Bayındır olduğu kesin. Gelgelelim Ferhat Bayındır'ı da Habil'e benzetmek kabil değil. Maddi açıdan hatalı bir teşbih olur çünkü.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hazırladığı 198 sayfalık Haydar Meriç cinayeti fezlekesinin satır aralarından çıkardığım birkaç önemli bilgi ve alıntıyla devam edelim: Haydar Meriç Feto'nun vaktiyle Kırklareli'nde eşcinsel ilişkiye girdiğini iddia edip bunu ispatlayacağını alkollüyken sağda solda dillendirince Kırklareli'ndeki istihbaratçı polis şeflerince hedef şahıs haline getiriliyor. DHKP-C'li imiş gibi takibe alınıyor. Telefonu dinleniyor, evine böcek yerleştiriliyor, fiziki takibe alınıyor. Truman Show'un Trumanı'na yönelik tam teşekküllü teknik takip gibi süreç işletiliyor resmen. Ve bu süreçten hemen sonra da kim olduğu henüz bilinmeyen şahıs ya da şahıslarca öldürülüyor. Aralarında 'Data Lokman' lakaplı FETÖ'cü polis şefi Lokman Kırcılı, Kırklareli İstihbarat Şube Müdürü İbrahim Şimşek ve Başbakanlık Konutu'na böcek yerleştirme davasında casusluk suçlamasıyla yargılanan Enes Çiğci'nin de bulunduğu fezlekedeki 25 şüpheli, aynı zamanda cinayet eyleminin de olağan şüphelisi. Ama öldürenin kimliği henüz net değil.
Fezlekeden alıntı yapmadan önce bir mahkeme kararının, Faruk/Ferhat Bayındır kardeşler-Haydar Meriç cinayeti ilişkisine dair kısmına bakalım. Karar, İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği'ne ait:
"Haydar Meriç'in iletişimleri izlenerek yapılan çalışma ve analizler sonucunda Meriç ile irtibatlı olan numaralardan bir adedinin VINN data ile aynı seyir güzergâhında hareket halinde olduğunun tespit edildiği, bu data hattının maktul Haydar Meriç'i öldürdüğü düşünülen şüphelilerin telefonları ile irtibatlı olduğunun anlaşıldığı, bu data hattının tanık İbrahim Avcı'nın beyanından anlaşıldığı üzere şüpheli Ferhat Bayındır'a verilmiş olduğu, şüphelinin bu hattı ağabeyi Faruk Bayındır'a vermiş olduğunu beyan etmesine rağmen bu hattın doğrudan kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığına dair samimi ve yeterli açıklama yapmadığı, öte yandan darbe teşebbüsü sonrasında şüphelinin iletişimleri dikkate alındığında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu, kasten adam öldürme suçuna iştirak ettiği yönünde kuvvetli suç şüphesi bulunduğu için tutuklanmasına karar verildi."
TARKİM VE HACKİNG TEAM
Şimdi gelelim fezlekenin bizi ilgilendiren kısmına. Haydar Meriç cinayeti ve ifadelerdeki iddialarla alakalı olarak yapılan çalışmalar başlığı altında, 105. sayfada diyor ki, "Ferhat Bayındır adına kayıtlı 0532 737 .. .. numaralı sim kartın ayrıca Tarkim Uçak Bakım Onarım Hava Ticaret Limited Şirketi adına kayıtlı olduğu, genel baz hareketlerinin Bakırköy ve Avcılar bölgesi olduğu,
…
İbrahim Avcı'ya ait 0533 277 .. .. No'lu sim kartın dökümlerinde ise Ferhat Bayındır adına kayıtlı bir telefonla görüşme yapıldığının tespit edildiği…" Tarkim'in ve Faruk Bayındır'ın birlikte anıldığı tek FETÖ bağlantılı olay Haydar Meriç cinayeti değil. 2011'de MHP'ye kaset kumpasında rol aldığı bizzat MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından açıklanmıştı. Bu, kamuoyunca malum kısım olduğu için tek cümleyle geçelim. Bilinmeyen kısım şu:
İTO kayıtlarına göre 667998 sicil No'lu Tarkim Uçak Bakım Onarım ve Havacılık Ltd. Şti.'nin ortaklarından olan Atalay Candelen (Onun da adı MHP'ye kaset kumpasında geçiyor), Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yine 2011'de İtalyan menşeli hacking şirketi Hacking Team'den aldığı 'bilgisayar korsanlığı hizmeti' karşılığında fatura ödemesi yapan şahıs. Bakın burası enteresan. Çünkü Hacking Team konusu, Türkiye kamuoyuna ilk kez 26 Nisan 2015'de Big Brother'ın dehşet dengesi başlığıyla bu köşeden duyurulmuştu. O yazıya dönüp bakmanızda fayda var. İşinizi kolaylaştırayım: http://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2015/04/26/big-brotherin-dehset-dengesi
Tarkim, çalışanı olan yabancı pilotlardan, yani Hristiyan personelinden bile FETÖ namına kurban parası toplayacak kadar 'Paralel' bir şirket.
Şirketin eski ortaklarından biri de FETÖ'cü emniyet müdürlerinin de avukatı olan, şike dosyasında kaçak şüpheli, avukat Halil İbrahim Koca. Böylece 'puzzle'ın bir parçası daha tamamlanmış oluyor.
Ferhat Bayındır'ın ifadesini yazmaya gerek yok. O kısımları Hürriyet'ten Toygun Atilla yazdı. Tek cümleyle özetleyelim: Ferhat Bayındır, bütün suçu ağabeyine yıktığı gibi onun yakalanması için elinden geleni yapacağını dahi söylüyor. Öte yandan ağabeyinin Haydar Meriç cinayeti ve MHP'ye kaset kumpasında rolü olduğunu da itiraf ediyor.
Bu arada gazetelerde Faruk Bayındır'ın 17-25 Aralık'tan sonra firar ettiği yazılıyor. Yanlışlayalım: Faruk Bayındır'ın firar tarihi 22 Temmuz sonrası olmalı. Çünkü o tarihte kardeşi Ferhat Bayındır'la şirket merkezinde son bir görüşme yapmış. Ferhat Bayındır'ın kendi beyanından anladığımız bu. Yirmi bir valizle Florida'ya uçtuğu da söyleniyor.
Eskiden, kimi zaman 20 bin vuruşu bulan yazılarla okuru yoruyorduk. Artık yormayalım. Sanırım konuyu, özel/yeni bilgilerle özetlemiş olduk.
Toparlayalım: Tarkim'in kulesi/kıblesi Pensilvanya idi; uçakları oradan talimatla kalkıyordu. Paralel yaklaşma yaparken ise Türkiye Cumhuriyeti'nin imkânlarını kullandılar. Yetkili kuleden izinsiz kalkan (Kalkamaz ama teşbihte hata olmaz) pilot, vakti geldiğinde kendisini indirecek kule bulamaz. Devlet gecikmeli de olsa bu son operasyonla Tarkim'e 'dur' dedi. Operasyon kapsamında Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nin (DHMİ) şirketle yaptığı kira sözleşmesi de mahkeme kararıyla feshedildi.
Son iki cümle: Faruk Bayındır, FETÖ'nün erken bir tarihte -Mayıs 2011'de- deşifre olmuş yöneticilerinden biri. Zaten asıl şifre, ilk deşifre olandadır.