"Netice-i kelam, gözü çıkarttık, şimdi yerine takıyoruz. Ama bu hatadan dolayı onlara borçlandım, bu dünyada ödeyebileceğim kefaret, özür dilemek oluyor ama ahrette ayrı ayrı bölümlerde ikamet edecek olsak da ben onları (Gülen'i ve FETÖ'cüleri) kabul ederlerse Sırat Köprüsü'nde sırtımda taşırım. Umarım böylece ödeşiriz."
Yukarıdaki satırlar, bir deist (dine inanmayan) olduğunu kendi ağzından ikrar eden ve hatta bunun için Allah'a şükrettiğini (!) de söyleyen bir yazarın, Ahmet Altan'ın 17 Mart 2012 tarihli yazısından bir alıntı. İsteyen istediğine inanmakta veya inanmamakta özgürdür elbette ama mezkûr satırlar, bir deist için külliyen riya.
Kendisine sorsanız 'Sırat Köprüsü'nü metaforik manada kullandım' deyip işin içinden sıyrılmaya çalışır ya da tıpkı savcılık ifadesinde gördüğüm üzere FETÖ'nün o zamanlar (2012'de) bir terör örgütü olmadığından bahisle cümlelerine politik meşruiyet arar. Zamanın ruhu hesaba katılırsa yüzde yüz haklı olduğunu, hatta halen bile haklı olduğunu ileri sürer ama Ahmet Hüsrev Altan asla pişman olmaz, nedamet getirmez.
SÜMÜKLÜ GÜLEN'E BİAT
Çok değil, iki ay önce bir darbe girişiminden sağ kurtulmuş ülkesinin Cumhurbaşkanı'na ayar vermeye (!) kalkar (Bkz: 11 Mart 2012'de bu köşede yayınlanan 'Gömleği Manşetli Yayın Yönetmeni' başlıklı yazı). Halkına, neredeyse bir efendinin kölesine baktığı gibi tepeden bakar, ama iş sümüklü teröristbaşı Fetullah Gülen'in (Gülen'e ilk sümüklü diyen eski polis şefi Adem Demir'in kulakları çınlasın) gayrimeşru, sapkın iktidarına biate gelince Ahmet Altan, Aslan Asker Şvayk gibi hazır ola geçer. (Gerçi Şvayk, hakiki bir biatla değil, düzen karşıtlığının sembolü olarak hazır ola geçiyordu.)
Çetin Altan'ın çocuklarının (3 tane) en büyüğü 1950 Ankara doğumlu Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Hasan Altan'la birlikte geçtiğimiz günlerde gözaltına alındı. Ağabey Altan, tutuklama istemiyle sevk edildiği mahkemece Perşembe günü serbest bırakıldı. Ancak Cuma günü tekrar gözaltına alındı ve sonra tutuklandı. Kardeş Altan için ise özetle 'darbeye fikri destek' diyebileceğimiz suçlamayla tutuklama kararı verildi. Mehmet Altan'ın tutuklanması ve Ahmet Altan'ın serbest bırakılması kararının altında Sulh Ceza Hâkimi Selami Yılmaz'ın imzası vardı. Ahmet Altan'ın tutuklamasına hükmeden hâkim ise Gülen hakkında ilk yakalama kararını veren Bekir Altun idi.
Kamuoyunda şaşkınlık yaratan ilk karardaki dilemmanın, yargı kaynaklarından aldığımız bilgilere dayanarak hukuki sebebini aydınlatalım. Bu gerekçeyle tatmin olup olmamak sizin takdiriniz. Der ki yargı kaynakları, Ahmet Altan, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde aynı suçlamalardan ötürü tutuksuz yargılanmakta. Eğer tutuklanması gerekiyorsa o dosyada tutuklu olması lazım. Orada tutuklu değilse burada tutuklamanın da manası yok. Bu yüzden ilk kararda serbest bırakıldı, ancak sonra tutuklandı.
ALTAN'DAKİ FETÖ DOKÜMANLARI
Mehmet Altan, ağabeyinden farklı olarak evinde FETÖ dokümanları muhafaza ediyordu. F serisi bir dolarlar, 'sümüklü'nün kasetleri gibi... Fakat bundan da önemlisi, Mehmet Altan'ın Tevhid Selam kumpası dosyasında FETÖ'cü polisler tarafından takip edilip fotoğraflandığı halde dosyaya adının konulmamış olması. Onca masum kişiyi tıpkı Ergenekon dosyalarında olduğu gibi Tevhid Selam'a ekleyen FETÖ, Mehmet Altan'ı nedense korumuş.
Mehmet Altan, Ocak 1953 Ankara doğumlu. Liseyi Saint Joseph Fransız Lisesi'nde okudu. Paris'te iktisat doktorası yaptı. İkinci Cumhuriyetçilik kavramını ilk ortaya atan kişi. FETÖ'nün darbe girişimine fikri destek verdiği gerekçesiyle tutuklanana kadar İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Ana Bilim Dalı'nda ders veriyordu.
Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin ifadelerini okudum. İfadelerinde tüm suçlamaları reddetmişler. Ahmet Altan'ın Balyoz kumpasının gerçekliği konusunda halen ısrarcı olması dikkatimi çekti. Bu da enaniyetin ve nedamet konusundaki kısırlığın bir başka tezahürü.
Altanlar'ın FETÖ tarafından tek korunduğu dosya Tevhid Selam dosyası değil. Altanlar, FETÖ ve koruyup kollama deyince insanın aklına hemen Defne Joy Foster dosyası geliyor. İncirlik doğumlu siyahi oyuncu/sunucu Foster, Şubat 2011'de şüpheli bir şekilde ölmüştü. Ahmet Altan'ın oğlu Kerem Altan'ın evinde... Olaydan çok değil, birkaç ay önce sümüklü teröristbaşı için -epey erken bir tarihte- Feto dediği de dile getirildi. Ailesi bu bilgiyi doğruladı.
FETÖ PRAVDASI TARAF
Ahmet Altan, FETÖ Pravdası Taraf Gazetesi'nin 'umumhanedeki aile kızı' (Orijinali daha âmiyane, ben eski dilde biraz yumuşattım) kadar masum olduğunu söylemiş, söyleyebilmişti.
FETÖ Pravdası, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL kararnamesi ile 27 Temmuz'da kapatıldı. Pravda'nın 1912-1991 arasındaki 'taraflı yayıncılığı' bile Taraf'ın 2007-2016 arası Goebbels modeli yayıncılığının yanında solda sıfır kalır.
'Taraf ve Ahmet Altan haberciliğiyle' ilgili bir kara mizah hadisesi de var ki, onu da belirtmeden geçemeyeceğim. Ahmet Altan, 2011'de Hrant Dink Barış Ödülü'nü aldı. Hâlbuki gazetesinde, yani FETÖ Pravdası Taraf'ta, Kozanlı Ömer lakaplı Osman Hilmi Özdil'den izin almadan yıllık izne dahi çıkamayan Kozanlı Ramazan Akyürek ile "Hayatına girin" perspektifinin mucidi Ali Fuat Yılmazer başta olmak üzere Dink suikastını karartmaktan yargılanan FETÖ'cü polis şeflerini korumuştu. Ödülün Altan'a verilmesi Dink'in kemiklerini sızlatmıştır.
Altan kardeşlerin hikâyesini, işe yarayan klişelerden biriyle, 'güçlü babanın sıkıntılı oğulları' klişesiyle özetlemek mümkün. İşin psikanalizine girmek bize düşmez. Ama bir aile, Avrupa burjuvazisinin kuşaklar boyu aynı işi yapan aileleri gibi üç nesil boyunca aynı mesleği, yazarlığı seçerse babasının gölgesinde kalmak istemeyen üye, entelektüel terörün şiddetini artırır. Altan biraderler de ikisi eksik Dalton Kardeşler gibi 17-25 ve dahi 15 Temmuz'dan sonra FETÖ namına 'kelime sıkmaya' devam ettiler.
Allah bilir, Türkiye'de siyasal sistem değişmese Altanların entelektüel hegemonyası bilmem kaç kuşak daha devam edecekti. Taraf Gazetesi, bu hegemonyanın şahikasıydı. Ve Altanlar için en yüksek yerde büyük düşüş başladı.