13 OCAK SALI
Türkler olmasa Almanlar aç!
Geçen haftalarda yer yokluğundan bu mevzuya giremedim ama merakım içime dert: Türkler olmasa Almanlar aç mı kalacakmış? Gittiğim yerlerde mümkün mertebe lokal lezzetleri tatmak isterim; yurtdışında Türk Mutfağı peşine hiç düşmem. Fakat geçen haftalarda Berlin'de yürürken Hasır'ın haşmetli dönerine kayıtsız kalamadım. Hasır, Almanya'daki en ünlü Türk lokantalarından; sadece Berlin'de 14 dükkânları var. Duvarlar, komple biz! Emine Erdoğan'dan Ahmet Davutoğlu'na, Haşmet Babaoğlu'ndan Nebil Özgentürk'e, herkes... Döneri kendileri yapıyorlarmış. O yüzden mi bu kadar tuzlu? Saklama, koruma amaçlı mı? Hasır'ın döneri, insanın genzini yakar biçimde tuzlu. Yoksa yağsız, sinirsiz, yumuşak bir et ve kendi fırınlarından çıkan tombik pide de davetkâr... Ama tuzda doz aşımı her şeyi sıfırlıyor. Gelelim Mustafa fenomenine. Berlin'in günün her saatinde önünde delice kuyruk olan dönercisi, sebzeli tavuk dönerden dürüm yapan bir büfe: Mustafa's Gemüse Kebap. Oturacak yeri yok, üstü naylon kaplı ama kaldırımında metrelerce kuyruk... Bir buçuk saat kuyrukta bekleyip, içine bir sürü şey katılmış, bence zerre dönerliği kalmamış, üstelik de tavuk döner yiyorsunuz. Bir buçuk saat, lafın gelişi değil. Belgesi var! Kuyruğun fotoğrafını çekip bitişikteki bara girdik. Tam bir buçuk saat sonra çıktığımızda, yolda ilerlerken gördüğüm şeye inanamadım. Fotoğrafı çektiğimde kuyruğun en arkadan üçüncü elemanı olan kırmızılı örgü kukuletalı, asker yeşili sırt çantalı eleman, vuslata yaklaşmıştı! Tam bir buçuk saat sonra, kuyruğun önündeydi, dürümüne kavuşmasına az kalmıştı! Bu arada: Hava -5'i gösteriyordu.
14 OCAK ÇARŞAMBA
Yemek üssü Hocapaşa'da köfte
Hocapaşa (Sirkeci), bir yeme içme üssü hakikaten. Özellikle harcıâlem sokak lezzetlerine meraklı olanların bildiği bu trafiğe kapalı ve sağlı sollu lokantalı sokak, Michelin'li muamelesi gören Can Oba'yla beraber burjuvaların da ilgi alanına girdi epeydir. Fakat harcıâlemler de bâki. Kasap Osman mesela, bazılarına göre İstanbul'un en iyi dönerini yapıyor. En iyi demek fazla iddialı ama sahiden lezzetli döneri... Sinirsiz, teferruatsız, gramına göre kesilip kürekle tabağınıza konan net bir döner. Şehzade Erzurum Cağ Kebabı; yağı, tuzu, ağırlığıyla pek çoğumuzu fazla zorlayan bir tabak çıkarmasına rağmen, meraklısı bol... Bir de köfteciden bahsediyorlardı Hocapaşa'da, nihayet denemek mümkün oldu. Namlı Rumeli Köftecisi'nin ufak yuvarlak köfteleri abartısız ve hakikaten lezzetli. Bir sürü yerdeki gibi tek malzemenin baskın olmadığı dengeli bir köfte. En önemlisi de hiç lastiksi değil. Bir de irmik helvası yapıyorlar ki, türünün çok iyi bir örneği. Bu salaş ama gayet hızlı ve güler yüzlü, işinin ehli servisli köftecide iki mercimek çorbası, iki 'bir buçuk' köfte, bir piyaz, bir salata, bir irmik helvası ve iki suyla 55 TL hesap ödeyerek 15 dakikada memnun ayrılıyorsunuz. Anadolu yakasından ta buraya köfte yemeye gider miyim? Muhtemelen hayır. Ama civardaysam tekrar burada köfte yer miyim? Kesinlikle evet.
15 OCAK PERŞEMBE
Gelecek geldi: Toz yiyecekler
Geçen yılki Tasarım Bienali'nde yeme içmenin geleceği üstüne tasarlanan işlerden biri de Defne Koz ile Marco Susani'nin sadece su eklenen lezzet haplarıydı. Moleküler gastronomi ve endüstriyel tasarımın buluşmasıyla ortaya çıkan bu kapsüller, günümüzün gözde değerlerine inat, haddinden fazla işlenmiş ve tedirgin edici hızda bir yemek anlayışı tahayyül ediyordu. Başka bir estetik, başka bir teknoloji ve bambaşka bir yemek anlayışıyla, belki hayatı kolaylaştıran ama insanı ürküten de bir gelecek. Ve işte: Gelecek, geldi. Dünya, Soylent adlı ABD şirketinden bahsediyor. Sebebi, yemekte toz yedirmesi! Arnold Schwarzenegger'in Soylent Green adlı filmini bilir misiniz? Hayat, bilimkurgu filmlerini gerçekleştiriyor ve insanlar 1973 yapımı filmde toz yiyecekler tüketen Arnold'un izinden gidecek gibi görünüyor. Suyla karıştırılarak kullanılan Soylent, bütün besin değerlerini taşıyor. İhtiyaç duyulan vitamin, protein, karbonhidrat, lif, sağlıklı yağ vs, hepsi mevcut bu tozda. Zaten de ABD Sağlık Bakanlığı'na bağlı FDA'dan (Gıda Güvenliği Merkezi) onayı almış. Soylent'i kuran, 24 yaşındaki bilgisayar mühendisi Rob Rhinehart. Martta kurduğu şirket, daha seneidevriyesi dolmadan milyon dolarlar yatırım almış. En son yatırım da bugün gelmiş: Facebook ve Twitter'ın erken aşama yatırımcısı Andreessen Horowitz'in de içinde olduğu isimlerden. Maldan anlayan yani... Artık evde tencere kaynamayacak anlaşılan. Son demler...
16 OCAK CUMA
Bulaşık bir sanat ve bilimdir!
Önce delilik olarak bakılan şeylerde sonra bu noktaya gelinmesine bayılıyorum. Bulaşık makinesi yerleştirmek bir sanattır. Hep böyle düşünmüşümdür ve gittiğim evlerde gördüğüm bazı manzaralarda da dehşete düşmüşümdür. Sudan bile geçirilmeden, yapışık lokmalarla üst üste tıkıştırılan kirliler, bardakların yerinde kepçeler, tabakların yerinde kadehler, nefes alamayan bulaşıkların "Benim yerim burası değil!" çığlığını duymayan kadınlar, gırla bunlar. Hayatta bu kadar 'denge' modası varken, ruh-beden dengesi diye kıvranan ve ciddi bütçeler harcayan kadınların bulaşık makinesi dengesini bu derece hiçe saymaları, hayret verici hakikaten. Ve sonunda: Bulaşık makinesi yerleştirmenin sadece bir sanat değil bir bilim de olduğu ortaya kondu. Yaşasın Birmingham Üniversitesi'ndeki mühendisler! Suyun makinedeki dolaşımına bakıldığında anlaşılıyor ki temizleme gücünün en fazla olduğu yer merkez, dönen kolların etrafı. En zorlu bulaşıkların merkeze konması lazım; karbonhidratlar diyorlar. Makinenin alt katının dışa yakın kısmına ise yumurta gibi proteinli bulaşıkları yerleştirmek uygunmuş. Bunu tam olarak anladığımı söyleyemeyeceğim. Bilimden çok sanata yatkınım galiba!