Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Midenin cilası sınıf atladı!

Sadece şifayı kaptığımızda değil, çorba kış aylarında daimi canımız. Klasikler yöresellerle yarışıyor, balkabağı son yılların en popülerlerinden, pancar çorbasıysa rengiyle insana gardırop düzme hayalleri kurduruyor!

Eveet, bütün bir yıl boyu hayatınızın tadı tuzu yerinde olsun inşallah diyerek başlayalım. Yeni seneye sıcak, şefkatli bir lezzetle girmekte fayda var. İçimizi ısıtan, kucaklayan, gevşeten, iyileştiren...
Gündelik dilde bu kadar yeri olması boşuna değil: 'Bir çorba parası kazanmak' ile ekmeğe rakip, düşünün. 'Çorbası tütmek' ve 'Çorbada tuzu bulunmak' var sonra, hatta 'Çorbada tuzun olsun, yemeye yüzün olsun'... 'Hastaya çorba sorulmaz' ve 'Tekkeyi bekleyen çorbayı içer'...
'Bizim çarık sizin çorba içinde, sizin tavuk bizim çorba içinde'... 'Çorbam yok taşacak, kocam yok boşayacak'... 'Tatsız çorbaya tuz kâr eylemez, akılsız kafaya söz kâr eylemez'... Böyle daha neler...
En sık kullanılan tekerlemememsi haliyle ise 'Hasta, çorbası tasta!..'
Mideye sahiden de cila, biraz şifayı kaptığınızı hissettiğiniz anda ilaç. Hele kışın, can! Evet soğuk ve daha 'fantezi' çeşitleri de var ama ilk aklımıza gelen dumanı üstünde haliyle ve envaiçeşidiyle, kışın tartışmasız bir numaralı yemeği çorba. Hangisi peki? İlk aklınıza gelen ne çorbası?

DUL AVRAT VE TIRŞIK!
Tavuk suyuna şehriye, limonu ve karabiberi de bastınız mı, ölüyü diriltir. Süzme mercimek, ezogelin, domates, sebze, düğün, işkembe, yayla, hepsinin yeri ayrı.
Bir zamanlar 'köylü' bulunup burun kıvrılan tarhanayla harikalar yaratan modern restoranlar görüyoruz artık. En ummayacağınız esnaf lokantası brokoli çorbası çıkarıyor tezgâha. Kremalı ıspanak keza...
Bamya çorbası iyice yaygınlaştı; kuru çiçek bamyasıyla yapılıyor ve bu sebzeye mesafeli duranların bile duvarlarını yıkıyor miniminnacık hap ebatı ve rengiyle.
Bir de adını ilk duyduğumuzda kimi zaman neşelendiğimiz, bazen meraklandığımız, tattığımızda tanıştığımıza çoğu zaman fevkalade memnun olduğumuz daha geleneksel, yöresel çorbalar var: Mırmirik, Miyane, Korkota, Gendime, Oğmaç, Pırtıke, Pirpirim, Püsürük, Tırşık, Toyga, Tutmaç...
Karakterler mesela: Dul Avrat, Sakala Çarpan, Analı Kızlı, Topalak, Çeneçarpan, Fukara Dırma çorbası... Uzuvlar sonra: Kulak çorbası, Bacaklı çorba... İlkinde sümüt adı verilen çok ince bulgur ve kıymayla yuvarlanıp kızaran ufacık köfteler ve oklavayla açılan minicik hamurcuklar, etsuyu, nohut ve yoğurtla buluşuyor. İkincisiyle ise birkaç hafta önceki Tokat gezisinde karşılaşmıştık: Mercimekli, kıymalı, naneli çorbadaki ince uzun erişteler sahiden de mevzun bacaklar gibi!

BALKABAĞI EN GÖZDE
Balkabağına dönüşmek, artık bir endişe esprisi değil, ancak iltifat, hedef, rüya olabilir zira balkabağı ne zamandır en makbul çağını sürüyor. Dekoratif bir eleman olmasının yanında, cheesecake'inden çorbasına nasıl ama nasıl popüler.
Çok aradığım bir tat olmamasına rağmen, evvelki ay kendine hayran bırakan bir örneğiyle karşılaştım. Viyana'da Österreicher im MAK'ta Şef Bernie Rieder'in elinden çıkma kremalı balkabağı çorbası, üstüne gezdirilmiş kabak çekirdeği yağı ve serpilmiş çekirdeklerle, mahir bir şefin nelere kadir olduğunu gösteriyordu.

RENKTEN KAZANIYOR
Geçen hafta da -5 derecelik karlı Berlin soğuğunda en yakın dostumuz çorbalar oldu. Bir kere patates çorbaları var onların ve bizim damak tadımıza da çok uygun. Neden İstanbul'da yaygın değil, anlamak zor.
Esasında Sivas kökenli bir patates çorbası var bizim memlekette de. Patatesler tavla zarı büyüklüğünde küpler şeklinde doğranıyor. İçine kıyma, bulgur, sarımsak ilave edilip çorbalaştırılıyor. En nihayetinde de üstüne kızdırılmış yağla beraber kuru nane ekleniyor.
Almanların patates çorbasının Sivas'takiyle pek alakası yok. Yoğun ama homojen, küçük doğranmış sosis ya da bacon parçacıkları içeriyor. İkisi de patatesin uyumlu refakatçilerinden olduğu için, gayet nefis bir kombin çıkıyor ortaya, bol da karabiber kaldırıyor.
Yine Berlin'de karşılaştığıma çok memnun olduğum iki çorbayla bağlayayım. İlki bademli ve elmalı kereviz çorbası... Evde çok rahat denenip başarılı olunacak kıvamlı, pütürlü bir çorba. Tabii kereviz yaşınız geldiyse (Böyle bir şey var; enginar, kereviz, yerelması, bamya, genellikle insanın yaş almasıyla beraber yakınlaştığı tatlar. Çoğu kişi büyüdükçe hoşlanmaya başlar kerevizin rayihasından. Ama işte bazıları içindeki çocuğu hep koruyor, o sosis/ köfte-patates çağında sabitleniyor. Kimisi de benim gibi ezelden yaşlı ruhlu!)...
Berlin'de karşıma çıkan en göz alıcı çorbaysa pancarlı cappuccino'ydu. Pancar en başta renkten kazanıyor tabii. İnsanın başını döndürüyor o "Bu renk kazak alsam, bir balıkçı bir V yaka alsam, bir de atkı alsam, bir de çorap alsam, hatta bir de palto alsam!" tonu... Önce gözünü kamaştırıyor ama sırf ondan ibaret değil; pancarın lezzeti de salataya, cipse, turşuya, çorbaya hakikaten yakışıyor.
Bu pancar çorbası gibi canlı, renkli, sıcak, şefkatli, sağlıklı, lezzetli bir yıl geçirelim. Amin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA