Yeni yıla dair dileklerimiz tek tek gerçekleşmeye başladı, iyi yoldayız! Yılın ilk yazısında ocak ayı bitmeden kar yağsın ama trafiği felç ettiğine değmeyen ve hemen eriyeninden değil, lapa lapa ve mahsur kaldığımızın tadına varacak kadar, demiştik. Eh, vardık sayılır tadına. Peki hangi refakatçi tatlarla?
Çorba; sırf kar değil, genel olarak kışın bir tanesi. Geçen haftayı tamamen çorbalara ayırmıştık, sonradan baktım da yine de eksikler kalmış. Soğan çorbası mesela; ne kadar lezzetlidir, ne kadar da kışlıktır.
Bağdat Caddesi Suadiye'deki Rotisserie Noir hakkıyla yapar. Karaköy Gümrük'teki isli dana kaburga, poşe yumurta ve ızgara taze soğanlı versiyonu da tam bir damak hazzı.
Çaysız bir kış; çorapsız, kazaksız, paltosuz bir kışla aynı şey. O kadar elzem bir şey çay, o kadar şart. Çocukluğumuzda Tomurcuk'a azıcık kaçak çay katılarak elde edilen misafir harmanlarının yerini artık siyahından yeşiline, beyazına envaiçeşit rayiha aldı. Karaköy'deki Dem'den Akasya'daki Whittard'a, butik çay dükkanları/kafeleri var İstanbul'da. Şahsi takıntım Ronnefeldt'in Earl Grey'i; bağımlısı oldum desem yeri.
KLİNOMANYAYA KAFEİN GEREK!
Kahvenin mevsimi olmaz ama şu an altın devrini yaşadığı bir hakikat, yılın son günlerinde düzenlenen İstanbul Kahve Festivali de bunun kanıtı. Kahve çekirdeğini yücelten, nasıl kavrulup çekildiğini önemseyen üçüncü dalga kahvecilerden bahsediliyor sürekli. Kronotrop'tan Petra Coffee'ye pek çok böyle özellikli kahveci açıldı son yıllarda; oracıkta içiyor ya da eve sardırabiliyorsunuz.
Klinomanyayla (Allahım biraz daha yatayım nolur, mümkün değil çıkamıyorum yataktan!) boğuştuğumuz bu soğuk günlerde biraz kafein, toparlar bizi.
Boza ihtişamlı bir dönüş yaptı, edebiyatın da gücü ve gazıyla. Bir nevi iadeiitibar denebilir.
Kar kıyamette Maraş dondurmasıyla ne işimiz olur? Soğuğun en makbul içeceklerinden salepin hammaddesi, aynı zamanda dondurmaya, özellikle Maraş dondurmasına tadını ve kıvamını kazandırmasıyla maruf. Orkideler ailesinin toprak altı yumrularından elde edilen tozdan bahsediyoruz. Salep mi yoksa sahlep mi yazıldığı konusunda ahaliyi hep ikiye böler ama sütle ve tarçınla karıştığında, kucaklayan, iç ısıtan, huzur veren bir kış ahbabı olduğu hususunda herkesi birleştirir.
KAR VE KARBONHİDRAT
Pek çok kadın için korkulu gerçek:
Yeme ihtiyacı kışın daha da güçlü ve bastırılamaz biçimde yüzeye çıkıyor.
Kar demek karbonhidrat demek bir kere!
İnsanın canı ha bire hamur istiyor. Makarna, börek... Ekmekte de iadeiitibar had safhada: Ekşi maya, artizan ekmekler kapışılıyor, pek çok evde yapılanlar yaklaşım olarak değilse de lezzet ve kıvam bakımından amatörlük sınırlarını aşmakta.
Ayrıca dışarıda kar yağarken mutfaktan gelen sıcak poğaça kokusu kadar saadet garantili kaç şey sayabiliriz?
Kurufasulye pilav, yanında bir de turşuyla, en baba kış yemeklerinden. Form olarak kar tanecikleriyle benzeşen nohut sonra... Sucuk ekmeğin, vejetaryen/vegan değilseniz, baştan çıkarıcılığı şüphe götürmez.
Şömine, soba, ateş varsa etkileme gücüne güç katan: Kestane kebap. Kestane, şekeriyle de, kıyma şeklinde çekilip pastalaştığında da, pilava katıldığında da hep bir zenginlik, bir nefaset. Ama tek başına ateşe maruz kalması da kâfidir.
Abur cuburdan gidersek: Kar tanelerine en ama en yakışan atıştırmalık, patlamış mısır olsa gerek. Bunun da artık karamellisinden biberlisine çeşitli abiye türleri türedi. Ama çoğu zaman basit güzeldir.
Evde mısır patlatmak iki dakika sürer ve azıcık tuz dünyalara bedeldir!
Yine şekilden kazanan: Beze. Acıbadem kurabiyesi çoğumuzun gönlünde ona bin basar ama beze demek; renk, form, tuşe olarak karın tatlı bir tezahürü olsa gerek. Tek başına da, albenili pastaların kucağında da, son yılların yıldızlarından...
Şeklen uygun ama esasında duygu olarak bize gayet mesafeli: Marshmallow.
Epeydir market raflarında yerleşik; ne durumda acaba satışlar diye de meraklandırıyor.
Bu süngersi şekerlemeler, yine ortamda şömine/soba varsa, uzun çubuklara takıp ateşine tuttuğunuzda, fevkalade Batılı bir kış sahnesi yaratıyor.
Adeta moda/reklam çekimi... Fondüde de aynı imkan...
ŞİŞTE ELMA/ÜZÜM ŞEKERİ
Yılbaşında Berlin'e uzanmış, senenin ilk karıyla da orada müşerref olmuştuk.
Adamlar soğukla ezelden beridir bizden daha içli dışlı oldukları için, kışı nasıl ağırlayacaklarını, acısını alıp bir şenliğe dönüştüreceklerini de gayet iyi biliyor.
Sıcak şarap ve karamelize kuruyemişle ihya ediyorlar mesela halkı. Sokak tezgahından alacağınız bir külah sıcak karamelize bademle karda hem ısınıyor, hem kokusuyla mest oluyor hem de şekeriyle enerji depoluyorsunuz.
Bir de 'Bizde neden akıl etmezler ki?
Halbuki yapan kazanır' dedirten çok basit bir tatlı uygulaması: Şişte mini elma şekerleri. Görüntü aynen bildiğimiz elma şekeri ama boyut o kadar küçük ve sevimli ki, buna elma sığmaz! Peki ne o zaman?
Şişe dizilenler üzüm. Üstünde elma şekerinin cilasıyla, üzüm şekeri... Bunu yapmak tam da şiş kebabıyla ünlü bir millete yakışmaz mıydı, siz söyleyin! Geç değil ve tekrar ediyorum: Yapan kazanır!