22 EYLÜL PAZARTESİ
YEMEKTE EVLENMEK, KAHVALTIDA AYRILMAK!
Beyoğlu Tepebaşı'nda TRT'nin yanında çok zengin bir dünya kurulmuş durumda: Sahaf Festivali. Bu yıl sekizincisini düzenliyorlar. 7 Ekim'e kadar da sabah 11.00 ile akşam 22.00 arası oradalar. Biraz kurcaladığınızda, heyecan verici bir evrende kayboluyorsunuz. Derinlik de var, komiklik de. Eve transfer ettiğim olgun arkadaşlardan biri, Nâzım Saltuk & Nevzat Sudioğlu imzalı 'Görgü Ansiklopedisi'ydi. Kahvaltı bölümüne beraber göz atalım; zira kuvvetle muhtemel ki yanlış yoldayız! "Kahvaltı masasının zevkle düzenlenmesi lâzımdır. Masanın üstüne iyi cins kumaştan yapılmış, sade fakat zarif bir örtü serilir. Masaya kâfi miktarda ve kenarı masanın kenarı ile bir hizada bulunmak üzere yemiş tabakları konulur. Üzerlerine çay peçeteleri kapatılır. Peçetelerin, çatalların soluna yerleştirilmesi de mümkündür. Bunların masa örtüsü ile aynı renk olması tercih edilir." "Yemiş tabaklarının sağ tarafına, keskin tarafı tabağa dönük olmak üzere yemiş bıçağı, bıçağın sağ yanında 15 santim kadar ileriye ve tabağın yukarısına doğru, kulbu sağda olmak şartile çay veya kahve fincanı konur. Kahvealtı takımının yirmi santim kadar ilerisine maşasiyle birlikte şekerlik ve bunun soluna da tuzluk bırakılır. Ayrıca kahvaltı sofrasına bıçağı yanında olmak üzere tereyağı kabı, sağ tarafına kaşık konmuş reçel tabağı, bal kavanozu, ekmek sepeti yerleştirilir." "Sofrada yumurtaların yumurtalık içinde verilmesi uygundur. Yumurtanın üst kısmı bıçakla kesilir ve içine tuz ekilerek kaşıkla yenir." "Sofra adabına kahvaltı masasında da riayet edilir. Ayrıca sabah tuvaleti yapılmadan ve giyinmeden, yatak kıyafetiyle kahvaltı sofrasına oturmak doğru değildir. Bu mevzuda Colemen Cox diyor ki: Erkeklerin çoğu, kadınların akşam yemeklerinde görünüşlerinden dolayı onlarla evlenirler ve sabah kahvaltılarında görünüşlerinden dolayı da ayrılırlar."
23 EYLÜL SALI
FATİH DEVRİNDE NE YENİR NE İÇİLİR?
Bilen adam başka oluyor. İKSV Genel Müdürü sevgili Görgün Taner, sadece müziğin değil bu sahaf âlemlerinin, eski kitapların da piridir. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in 'Fatih Devri Yemekleri'ni işte ona borçluyum. İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü'nün 1952'de Kemal Matbaası'nda bastırdığı kitapta "Mutbak deyip geçmemeli, bu bir milletin yaşamadaki zevkini ve seviyesini gösterir" diyor Süheyl Ünver giriş yazısında. Sonra Fatih Sultan Mehmet Külliyesi ve Sarayı mutfak defterlerinden 15. yüzyıl yemeklerini öğreniyoruz: Fodla (ya da Fodula) var mesela. Çabuk kopan, biraz da ekşi bir pide bu. Mâst ne peki? Fatih'in 'mutbak' defterlerinde yoğurt yerine bu kelime kullanılıyor! Ahmed Cavid'in 'Lûgatçei Et'ime'sinde 15. yüzyılla 18. yüzyıl arasında geziniyoruz sonra: Mâlikâne, ihtişamlı bir ev tipi mi yalnızca? Katı ve kuru bir helva aynı zamanda. İçine badem, ceviz, fıstık, çitlenbik, fındık, kayısı, şeftali, kakule konuyor. Bide, sizin için sadece bir tuvalet aparatı mı peki? Hasta için yağsız ve tuzsuz pişirilen çorba ve lapaya da deniyor halbuki! Böyle daha neler... 'Fatih Devri Yemekleri' kitabı ayrı, sahaf festivali ayrı: Derya deniz...
24 EYLÜL ÇARŞAMBA
MALEZYA'DAN BUZDOLABI YERLEŞTİRMESİ
İstanbulluya da yolu bu aralar buraya düşen sanatsever yaşadı; iyi sergiler gezebilir. Güneydoğu Asya'dan çağdaş sanat örneklerini bir araya getiren 'Göçebe Bakış' da onlardan. İstiklal Caddesi'ndeki Arter'e girince bölgenin güncel kültürü, estetiği, gerilimleri, eleştirel bakış açıları hakkında bir fikir/duygu edinebilirsiniz. Zira Endonezya, Tayland, Filipinler, Singapur, Myanmar, Kamboçya, Vietnam ve Malezya'dan 40'tan fazla iş var sergide. 'Göçebe Bakış'tan dün de bahsettik ama bu buzdolabı yerleştirmesini elbette ki Gurman'a sakladık! 'Gizli İlişki', Malezyalı Ise Roslisham'ın işi. 1972 doğumlu sanatçının bu buzdolabı enstalasyonlarından daha önce de yapmışlığı var. Kimlik, yer ve zamana dair referanslar taşıyan çeşitli buzdolabı içerikleri oluşturuyor. İstanbul versiyonu için, İstanbul'a yerleşmiş Malezyalılardan oluşan bir aileyle ve bir Malezyalı-Türkiyeli çiftle çalışmış. Bu iki aile kendi buzdolaplarını açmışlar sanatçıya. Türkiye ile Malezya kültürleri arasında yemek üstünden nasıl bir köprü kurulmuş, bunun ipuçlarını vermişler. Evlerdeki buzdolaplarında nasıl sürekli trafik varsa ve esas olarak da haftalık büyük alışverişle yenileniyorsa, bu yerleştirmede de öyle. Ise Roslisham'ın buzdolabının içindeki gıdalar da sergi boyunca sürekli değişiyor, yenileniyor. Ve buzdolabının kapağını açan, içindeki yiyecekler aracılığıyla bir coğrafi ve kültürel uyum sürecinin ayrıntılarını görüyor. Yemek: Köprü kurar!
25 EYLÜL PERŞEMBE
ARTINTERNATIONAL'A NİYE GİTMELİ?
Bu yıl ikincisi düzenlenen uluslararası çağdaş sanat fuarı ArtInternational, İstanbul'un global kültür noktası olmasına aracılık eden mühim bir olay. Perşembe günkü ön izlemenin zihnimdeki özeti; dünyanın dört bir yanından onlarca esaslı galeri, hangi birini saysak bir diğerine haksızlık olabilecek pek çok güçlü eser ve ayakkabısıyla, saçıyla, türlü aksesuarıyla kendinden bizatihi sanat eseri çıkarmış sanatseverler oldu. Bir de koku! ArtInternational, Haliç Kongre Merkezi'ne çok yakışıyor. Çağdaş sanatın onca çarpıcı örneğini, nefes kesen bir Haliç manzarası fonunda görmeye paha biçilemez, bir de o koku olmasa! Rüzgârın yönüne bağlı olarak bazen, bazı noktalarda zorlayıcı bir kesif koku ama birkaç dakika sonra, iki adım ileride, yooo ne kokusu! Böyle de sürprizli bir hal: İstanbul hali. ArtInternational'ın bugün son günü. Saat 12.00-18.00 saatleri arasında Haliç Kongre Merkezi'ne giden, kolay kolay bir arada rastlayamayacağı bir çağdaş sanat seçkisi görür. Do Ho Suh'un polyester tülden buzluğuymuş, Donald Baechler'ın dondurma külahlarıymış, yeme içmeyle doğrudan bağlantılandırabileceğimiz eserler yok mu, var. Ama ArtInternational'ın tamamı beyin besliyor. Ve başımıza ne kötülük gelirse, beynimizin iyi beslenememesinden gelmiyor mu, diye de bağlayalım!