Yooo yanlışımız olmasın. Kahve ciddi bir mesele. Yok artık öyle hazır kahveyi aldım, suyla karıştırdım, şekeri bastım, içtim gibisine. Çok ayıp, olur mu hiç öyle şey canım.
Kahve ayrıntılı bir mesele. Diyelim şarap gibi. Türlü türlü çekirdeği var, farklı farklı çekilmesi var, soğuk-sıcak demlemesi var, kokusundan şak diye yerini yurdunu tespit etmek var, dokusu var, tarzı var, var da var.
İş öyle aldı yürüdü, kitleleri peşine taktı ki özellikle İstanbul'da arka arkaya onlarca üçüncü nesil kahveci açılıyor.
Çok ciddi bir mesele
Misal geçen gün uzun zaman sonra Teşvikiye'nin arka sokaklarını dolaşınca şoke olduğumu gizleyemem. Sanırsınız kahve cenneti, kahve içmeyenin eli ayağı kesilecek. Her köşe başında bir kahveci açılmış.
Özel dekorasyonlar, şekilli sunumlar, ev yapımı müthiş tatlılar, taze kurabiyeler ve konuya hâkim olmayanın şaşkın şaşkın bakıp, 'acaba hangisini içsem, hem karizmayı çizdirmesem hem de lezzetli bi'şey bulsam' endişesiyle kalakaldığı çeşit çeşit kahveler.
Dedim size, kahve ciddi bir mesele.
Ve perşembe gününden beri Haydarpaşa Garı, 'İstanbul Kahve Festivali'ne ev sahipliği yapıyor. Bugün son günü. Tabii ben de ucundan azıcık öğrenmeye başladığım için ilk gününde geri kalmayıp gittim.
İnanılır gibi değil, dört gün için on beş bin bilet satılmış. Canınız çekse, bir gidip bakayım teşebbüsünde bulunsanız bilet yok yani. Öyle kıyamet kopuyor. O kadar talep var ki biletler katılanlar arası izdihama sebep olmamak adına her gün iki seansa bölünmüş. Sabah 10.00'dan öğlen 14.00'e kadar ilk seans, 15.00- 19.00 arası ikinci seans.
Hiç kusur bulasım yok, harika bir atmosfer hazırlamışlar. Uzun zamandır böyle hoş ve zamanı unutturan, merakımı kaşıyan bir etkinlik olmamıştı diyebilirim.
Kahve aşkına düşmüşüz...
Moda'dan, Nişantaşı'ndan, Bebek'ten, Beyoğlu'ndan, İzmir'den bir sürü yeni nesil kahveci stantlar açmışlar. Sadece kahve mi? Kahve makineleri, fincanlar, kahveli tişörtler ve konuya dair çeşitli aksesuarlar sunan bir sürü marka toplanmış. Babylon da sahne kurmuş, nefis gruplar çalıyor, yarışmalar yapılıyor.
Tabii iki saatin sonunda "Şunu da tadayım," "Aaa acaba bu kahve nasıl?" "Bir de Türk kahvesi patlatalım" derken bünyeye hafif bir kalp çarpıntısı gelmiyor değil. Derin nefes al, su iç kızım.
Ne yalan söyleyeyim bana esas ilginç gelen, şehrimizde üçüncü nesil kahve dünyasına bu kadar büyük bir ilgi gösterilmesi oldu. Hangi ara topluca kahve aşkına düştük acaba? Neyse ki bu iyi bir aşk.
Beni sorarsanız, bir sürü kahve denememe ve önüme gelene saniyede kırk soru sormama rağmen hâlâ konuyu çözemediğim bölümler mevcut tabii. Olsun, zamanla onlara da hâkim oluruz, havamızı atar, kahvemizi bilinçli bilinçli (o ne demekse) yudumlarız elbet. İstersen dağlar dağlar, yerinden oynar oynar değil mi efendim.
Bugün koşun gidin diyebilmek isterdim ama dedim ya, biletiniz yoksa, şansınız da yok, artık seneye kaldınız demektir.
Eee? Peki siz kahvenizi nasıl alırdınız?
Hadi düşünün, ben bir kahve daha içmeye gidiyorum.