Modern insanın gerçek lezzetli bir yemekten başka herşeye iştahı kabarık maşallah. Mesela güce . Mesela paraya. Mesela şöhrete, tanınmaya. Mesela takipçi toplamaya.
Ve pek tabii ki gençliğe.
Genç kalacağız diye canımız çıktı, içimiz kurudu, dilimiz damağımıza yapıştı, zaten çamura dönmüş ağzımızın tadı bir daha bir daha kaçtı farkında mısınız?
7/24 elimizde plastik kaplardaki yağsız-tuzsuz yemekler (evde pişirmek out, yemekçilerle çalışmak in ya), yüzlerimiz ekşi, spor salonlarında tepiniyoruz, dağlarda ormanlarda koşuyoruz, spor hocalarıyla el ele veriyoruz, pilates toplarına sarılıyoruz, kalorileri saya saya kendi zindanımızda yaşıyoruz.
Ağzının tadı kalmamış
Hadi itiraf edelim; kimsenin sağlıklı olmak ya da olmamakla ilgili bir derdi yok. Herkes beden-kas-görüntü ve geride kalmama kaygısı derdinde.
Yine pozlarda, yarışlarda, savaşlardayız yani.
Cuma gecesi sevgilinle buluşup avuç içi kadar ızgara balık ve yağsız roka yiyorsan, aslaaaa içki ağzına süremiyorsan (kaloriden) sonra da acaba dondurmalı helvadan ısmarlasanız mı ısmarlamasanız mı diye düşünüp finalde göğsünde kabaran vicdan azabına yenilip eve kuru kuruya dönüyorsan, sen bitmişsin kardeşim.
Senin ağzının tadı falan kalmamış. Boşuna çekiyorsun tüm bu işkenceyi. O muhteşem kendini mumyala sakla bari. Hayat sen yaşayamadan, o güzel tatları tadamadan geçiyor canım.
Demiyorum ki aban mantıya, şöbiyete. Demiyorum ki sal kendini. Diyorum ki; ölümlü dünya güzel kardeşim, bu kadar esir etme, kasma bünyeni.
Şöyle mumları yakıp, fona şahane müzikler döşeyip, diyelim nefis domatesli ya da fesleğenli soslarla karıştırdığın makarnanın üzerine permesan peyniri rendelemiyorsan. Yanına da en sevdiğin şarabı ertesi gün şişersin diye açmaya elin varmıyorsa.
Sevgilinle hazırladığın o makarnayı aşkla, muhabbetle ve bol kahkahalarla yemiyorsan. Üstüne şöyle çileklerle döşenmiş bir kap dondurma veya çikolatalı sufle patlatamıyorsan tabii ki suratsız olursun be içi galetaya dönmüş canım kardeşim.
Kimse kusura bakmasın ama haşlanmış sebzeyle, yağsız tavuk ızgarayla, lor peyniriyle falan aşk yaşanmaz.
Ben size söyleyeyim.
Buharda aşk olmaz
Sonra "Neden ilişkim yürümedi" diye ağlamayın. Aşk demek güzel yemekler demek, makarna demek, pizza demek, çilekli milföy demek, çikolata sufle demek... Aşk demek müzik demek, dans demek, yumurtaların güldüğü kahvaltılar demek. Buharda, ızgarada aşk falan olmaz!
İştahınız olacaksa aşka, mis kokulu yemeklere olsun tamam mı? Bir de sizi kendinize getirip, neşe ayarlarınızı tavana çıkaracak, gözünüzü parlatacak kitaplara.
Yemekten bu kadar korkuyoruz ama yemek kitaplarını okumaktan korkmayız değil mi (kimileri açlıktan kırılır, kimileri yemekten korkar, ne acayip dünya be). Kütüphanemin en sevdiğim kitaplarına yalan söyleyeyim yemek üzerine yazılanlar. Oğlak yayınları bu konuda müthiş kitaplar çıkarıyor. Ama bugünkü kitaplarım başka.
Bebek'teki en sevdiğim dükkan Envai'den aldım. Biri roman kıvamında yemek kitabı.
Adı: Aşk Tarifleri. Yazarı; Giula Melucci. Pegasus Yayınlarından çıkmış. Biraz 'Ye Sev Dua Et', biraz 'Sex and the City'. Kızlar bayılacaksınız.
Diğeri de benim gibi deyim, atasözleri, metafor ve benzetmeleri sevenlere. Yemekle ilgili kelimeler üzerine Güzin Yalın'ın yazdığı 'Laf Söyledi Balkabağı' .
Hadi afiyet bal şeker olsun.
İki tur daha fazla yürürsünüz korkmayın. Birazcık yemekten bi'şey olmaz. Şu asık suratlarınızdan kurtuluruz bari