Cennet dediğin yemekte, mekanda, güneşte, kahvede, plajda değil. Cennet başka bir şey olsa gerek. Hıncal günlerdir yazıyor da yazıyor. O yazıyor ben de okuyorum. İzmirÇeşme- Alaçatı seyahatini yazıyor. Yok canım öyle onbeş yirmi günlük değil iki günlük bir kaçamak bu.
Çoğu bildiğim, daha önce gittiğim hatta bu yaz başında gittiğim yerler. Ama Hıncal bir başka yazıyor. Sanırsınız söz konusu yerler cennet, sanırsınız dünyanın gelmiş geçmiş en güzel yemekleri, en güzel müziği, en güzel sahili, en güzel salatası, en muhteşem kahvaltısı.
Aslına bakarsanız değil, hele Çeşme Alaçatı bu sene hiç cennet değil. Ama kişiye cennet hissi veren şey başka. Ne kapıda, ne denizde, ne duvarda, ne iki tabak yemekte.
Cennet o tatile kiminle çıktığımızda. Dünyanın bir numaralı yerine git diyelim yalnızsan, diyelim yanındaki en sevdiğin ve sevildiklerin değilse neye yarar. Ama işte Hıncal gibi ailen, sevdiklerin ve dostlarınla birlikteysen herşey cennet olur sana. Yazarsın sayfa sayfa. Cennet Alaçatı'da, Çeşme'de, orada burada değil cennet yanında nefes alanda, elini elinin üstüne koyanda. O zaman yediğin salata da başka, içtiğin çorba da... dinlediğin müzik de en özeli, gökyüzündeki ay da.... ya... Keşke herkesin cenneti olsa.