Genelde köşe yazılarının sonuna konur 'not'... yazar notu. Yazar aslında demek istediğini diyemediğini düşünür, anlattığı fıkranın neden komik olduğunu açıklamaya çalışmak gibidir 'not', aklındakini tam da düşürememiştir, yazıda pişer notta düşer stili.
Bugün benim notum yazının başında. Bir çeşit peşin peşin açıklama. Taşındım... dört yıldır oturduğum evimden. Taşınmak az şey mi? Taşıdığın sadece koltuğun, kitapların, iç çamaşırların değil hayatın. O kapıyı kapattığında anlıyorsun ki yeni bir döneme başladın. İstanbul büyük. İstanbul acayip. Her semtinde başka sen. Mesele nerede nasıl şimdiki sen? Nişantaşı artık taşmıştı bünyemden. Denize kaçasım geldi, huzura uyanasım, korna çalmayan bir sokakta, camdan bakıp bakıp anlayasım. Bu Pazar yazımı yazarken tüm bu taşınma telaşının ortasındayım. Kafam karışık, evde bir sürü iş, cevaplamam gereken kamyon dolusu soru. Gazeteden arıyorlar, demek ki geç kaldım. Kendi kendime yazdığım yazılara baktım.
Tam da geçen yıl bugün yazdığım ve yayınlamadığım bu yazıyla karşılaştım... Buyurun. 2012... Şubat... 17...
***
Şubat'ın 17'si...
Teşvikiye'de eksi bir derece. Hık demiş burnumdan düşmüş. Hava bu burundan düşer mi? düşmüş. Benden daha eksi bir'i görülmemiş bu artı birli şehirde. Eşin olacak işte o kadar! Öyle diyor davetiyeler, komşular, ablalar... İlişecek ille biri yanına. Kimse tek başına çekilmez. Tek başına uyuşmamaya utanmıyor musun sen? Hayatımıza tehdit misin sen? Kocamızıkarımızı patronumuzu uykumuzu kapıp kaçacak mısın sen?
Amma paranoya.
Oysa tek başına yediğinde kanını canını alırsın yemeğin. Sadece sen ve o suyuna suyuna banarsın. Eline değil tadına bakarsın. Hayvan gibi emersin, çiğnersin, yutarsın. Ya da tek başına yürünmelidir Beyoğlu'nda. Sen ve o. Bir de yağmur yağarsa. Akşamüstüyse. Işıklar yanıyorsa laciverte doğru. Oh be!
Takarsın kulağına müziği, yürürsün İstiklal'de yukarı aşağı. Bakarsın sağa sola.
Sonra sola sağa. Boğaz da Boğaz'dır tek başına. Sabahın köründe git yürü Ortaköy'den Bebek'e. Karışan, konuşan istemez. Düşünme, al rüzgarı arkana yürü kahramanca. Gurur duy kendinle. Bük boynunu dönüşte, dalgaları izle, titre, şair zannet kendini. Sarsın mideni melankoli ekşi ekşi... Yine karar vereme Asya mısın Avrupa mı her İstanbullu gibi. Ancak eksi birde yazılır yazılar. Artısı bozar hüznü. Yalnızlık olmasa bestelenir mi damardan şarkılar. Artısı dokuz sekiz, biri çalar biri oynar. Eksi birde okunur kitaplar. Uzun uzun duvara bakılır satır aralarında. Notlar alınır kırmızı kalemle orasına burasına. Eksi birde anlar insan; kıymeti, kıyameti.
Seyahat de bir başına edilmeli. İstediğin sokağa girilmeli. İstemeyince çekip gitmeli. Görmeli, iğnelemeli, koşmalı, yatmalı, korkmalı, bakmalı, sızıp kalmalı.
***
Camları sıkı sıkı kapattık.
Perdeleri de...
Attığın adımı bileceksin kaldırımlar buzlu
Kırmızı çekti dudaklarım
Adetten değil soğuktan
Eksi birde artı bir miyiz, İki mi?
Bir mi üşüdük şimdi iki mi?
Kan damlıyor sorulardan.
Camları sımsıkı kapattık
Perdeleri de... neyse...
Medet umdum Cevdet Amca'dan
Çok mu yaşamış çok mu yazmış
Bütün şiirleri bir kitapta toplanmış
Eksildikçe vuruyor başıma
Seksenlerden doksanlardan Kurudu mandalina dalları
Bitsin, yoruldum bu havalardan.