Güleryüzün çok şey hatta her şey olduğunu.
Kendinle dalga geçebilmenin, kusurlarınla, hatalarınla eğlenmenin 'güzel insanlık yolunda' önemli bir basamak olduğunu.
Günün sonunda ne kadar reyting aldığının değil yer ettiğin gönüllerin kayda geçeceğini.
Liderliğin konumdan, güçten değil sağlam karakterden geçtiğini.
Korkuyla sevilmenin değil saygıyla sevilmenin kıymeti olduğunu.
Eşine âşık olmanın, hayatı dolu dolu yaşamanın, istemenin, öğrenmenin, yenilenmenin yaşla sınırlandırılamayacağını.
Dozu iyi ayarlanmış samimiyetin altın bilezik sayılacağını.
Tartışmayı ve dinlemeyi bilmenin saygı ve bilgi toplamakta ilk hareket olduğunu.
Her nereye gelirsen gel, ne kadar alkış toplarsan topla ilk günkü gibi heyecan ve 'olmamışlık' hissiyle çalışmanın başarının anahtarı olduğunu...
İnsanlık ve gazetecilik adına daha birçok şeyi. İki gündür Mehmet Ali Birand ile ilgili okuduğumuz yazılar, izlediğimiz programlar, söylenen sözler gösterdi ki onun gibi olabilmenin şifresi ne okullarda öğretiliyor ne de kitaplarda yazıyor.
Kitap demişken, şimdi Can Dündar'ın kaleminden Birand/ Bir Ömür Ardına Bakmadan'ı okuruz değil mi? Hep geçiz değil mi?...
Birand'ın mekânı cennet olsun, nurlar içinde yatsın. Ailesinin, yakınlarının, sevenlerinin, hepimizin başı sağ olsun.