Konuşmamak; haksızlığı kabul etmek demek değildir.
Konuşmamak; "suçluyum" demek değildir.
Konuşmamak; durmadan, durumdan fayda çıkarmaya çalışanların doğru söylediğini bilip de utançtan susmak hiç değildir.
Konuşmamak; ortamın yatışmasını bekleyip aradan süzülmeye çalışmak değildir.
Konuşmamak; fırtınadan önceki sessizlik de değildir. Ne fırtınası. Irene?
Tecrübeyle sabit söylüyorum; bıkmaktır konuşmamak.
Kötü niyetlilerin hiçbir zaman gerçeği görmek istemeyeceğini bilmektir.
Bir süre sonra, gözün açılıp, içindeki küçük kız adam olunca; uğraşmaya değersiz bulduğun içindir konuşmamak.
Diyelim onların sağına soluna bulamaya çalıştığı pisliklerle sana bağışlanmış o güzel vakti kaybetmemek içindir konuşmamak.
Ya da onlarla birlik olup vıcık vıcık gündemlerini coşturmak istememektir konuşmamak.
O kendinde hak bulup da konuşanların hüzün veren aslını bildiğimiz için kılıç çekmeye gerek bile görmediğimizdendir konuşmamak.
"Sen kendine bak" girişli cümlelerle onların çirkinliklerini dökmenin ruhumuzu kirleteceğine inandığımızdandır konuşmamak.
Aslında gönül ferahlığımızdandır konuşmamak.
Korkudan değil, birilerine kızmayacak kadar üzüldüğümüzdendir.
Öğrendik ki; huzura doğru bir adımdır konuşmamak.
Büyük çaba gerektirir, sabır gerektirir, sağlam sinir gerektirir.
Ama işin özeti; Allah'a inanmaktandır konuşmamak. Onların dilinden konuşmamak.
Çok şükür.
Sinire meylettiğimde, haksızlığa küfrettiğimde bütün bunları hatırlayıp soluklanabiliyorum işte.
Merak edip, soran okurlarıma cevabım budur işte.