Gün geçmiyor ki canım Ajda Pekkan'ın kurduğu bir cümle bizi düşündürmesin. Yerinde tespitleri, tecrübesini aktarmaları bir yana kimi zaman tak! diye insanın ayarlarını bozuveriyor vallahi.
Efendim şimdi olay şu; Somali'ye giden THY uçağı pistteki dört köpeğe çarpmamak için yaptığı sağlı inişle yolcularına büyük panik yaşatır.
Yolculardan biri de Ajda Pekkan'dır ve olayın ardından şöyle der; "Bilseydim bu kadar radikal bir iniş yapılacağını, yine de korkardım, belki de gelmeye çekinirdim."
Aha! Geçmişler olsun da "radikal iniş" ne ola?
Düşündüm düşündüm ve sanırım Süper Starımın ne demek istediğini buldum.
İşte size alternatif radikal inişler.
Slip mayo giyen erkeğin kadınların gözündeki durumu; radikal iniş.
Havalı havalı yürürken takılıp düşmek; radikal iniş.
Yapımcı Erol Köse'nin geçmişinizi döken belgelerle tweet saldırısına geçmesi; işte en fena radikal iniş. "Ben doğuştan Leyla, doğuştan Mecnun'umu arıyorum mey dey mey dey" diyen sanatçımız Yıldız Tilbe'nin Bodrum'da bottan inişi (ya da inemeyişi); radikal iniş.
Eşine dostuna bebeğe geline altın takacaklar için altından beklenen; radikal iniş.
Aziz Yıldırım'a olanlar; radikal indiriliş.
Teoman'ın müziği bırakması; sahnelerden en radikal iniş.
Ehliyetin ehemmiyeti
Sinirliyim, midem bulanıyor, ellerim titriyor artı korku içindeyim.
Çünkü en büyük kâbuslarımdan biriyle karşı karşıyayım; sınav kâbusu.
Ben ki; mezun olduktan sonra okulun önünden geçmemeye ant içmiş bir insanım.
Ben ki; hâlâ rüyalarımda sınavı geçemediğimi, sınava yetişemediğimi görüp kan ter içinde uyanırım.
Neydi bu başıma geldi. Açıklıyorum; ehliyet.
Eh artık yaş oluyor 32. Hâlâ ehliyetsiz gezilir mi? Tamam, itiraf ediyorum aslında ehliyet kursuna on sene önce yazılmıştım. Peki ne oldu on senede?
Ne olacak, sınav korkumdan ya da nefretimden on yıldaki bütün ehliyet sınavlarını kaçırdım.
Ve nihayet arkadaşlarımın ve ailemin baskısına dayanamayıp dünkü sınava girmeye karar verdim.
Günlerdir çalışıyorum. Evden çıkmamacasına. Test çözmekten öyle bir hale geldim ki şıksız sorulan hiçbir soruya cevap veremiyorum.
Bkz: "Ayşe ne içersin?"
Tepki yok.
Bkz: "Ayşe ne içersin? a. kahve b. çay c. Su d. Kola".
Cevap: "B. çay lütfen."
Özetle; diyaloglar dışıyım ve hırs içindeyim. Bu sınavı geçtim geçtim, geçemedim bütün arkadaşlarımın dilindeyim.
Cumartesi sabah kalktım. Dedim ya; sinir içindeyim vs... Son bir kez notlarıma baktım. Kalemi, yedek kalemi, silgiyi, suyu, kimliğimi, sınava giriş kâğıdımı aldım.
Yeni Levent Lisesi'nin kapısındayım. Bahçe tıklım tıklım. Offf ÖSS anılarım canlanıyor. Allah'ım bir şey olsun da şu sınavdan kaytarayım, nolur ya.
Okula giriyorum. Bir anda etek boyuma bakasım geliyor, tırnaklar da ojeli. Ayşe çabuk kendine gel, pantolon giydin, ojene de kimse karışamaz 32 yaşında koca kadınsın.
Sınıfı buluyorum, sırama oturuyorum. O dar sıralar, o öğretmen masası, o çalması beklenen zil, o "kopya çekeni vururum leynn" edalı görevli... Bayıldım, bayılacağım.
Lütfen bana kimse okul yıllarının güzelliğinden dem vurmasın fena kapışırız. Nesi güzeldi ki? Kendi kendine karar alamazsın, saçın, kıyafetin kontrol edilir, onların bakış açısına sahip değilsen geçemezsin, robottan farksızsın yani.
Off sınav görevlisi ablanın yüzü de hiç gülmüyor maşallah. Elim ayağım iyice buz kesti valla. Sağımdaki solumdaki sürücü adaylarına kaynasam, onlar da pek ciddi. Bittim ben ya.
Neyse sonunda sınav başlıyor. Bir saatte soruları cevaplıyorum ve arkama bakmadan çıkıyorum.
Şimdi iki hafta bekle bekleyebilirsen dönemindeyim. Geçemezsem yandım. Bir daha çalış, bir daha sınava gir ve bir daha bekle.
Hayır, trafikte gördüğüm şoförler şu çalıştıklarımızın yüzde onunu bilse ve uygulasa içim yanmayacak ya neyse... neyse... eh be!