Kelimeler bıkıyor, vatandaş bu cümleleri kurmaktan bıkmıyor. Artık onlar birer klasik, yaz klasiği.
Adam başına günde beş yüz seksen kere; "Offf çok sıcak". E biliyoruz, biz de sana Alaska'dan bağlanmıyoruz değil mi canım. Anladık sıcak.
"Şu klimayı kim bulduysa Allah razı olsun." Dön dolaş, cümle köküne in yine; "Off çok sıcak."
"Deniz buzzz gibi dondummm." Yahu otuz saniye önce de sıcaktan şikâyet ediyordun, bu doğa sana yaranamayacak mı?
Sağ elini alnına götürmek suretiyle; "Bugün dünden daha sıcak." Hay bin sıcak! Hepimiz Havayı Koklayan Adamız.
"Çeşme- Bodrum çok pahalı." E gelme! Pahalı olmayan tatil yörelerimiz de mevcut.
"Türk Hava Yolları yine rötar yaptı, uçağın içinde kırk dakika bekledik. Lanet olsun hatta naaalet olsun beaa." Diyecek sözüm yok.
"İstanbul yazın hiç çekilmiyor. Nem bilmemkaç derece." Dedim ya hepimiz termometreyiz diye. Eee İstanbul'un da kışın trafiği, yağmuru çekilmiyor. Vatandaş asla memnun olmuyor mu ne.
"Detoks yapıyorum şekerim. Şimdi ananası kaynatıyorsun..." Abla bırak ya, sal kendini, bütün kış dolmaları gümlettin şimdi mi detoks? Rahatına bak.
"İşyerleri kan ağlıyor. 40 gün için bu kadar yatırıma yazık valla." Bu da klasikleşmiş restorancı, kulüpçü cümlesi. Bırakın Allah aşkına kim kan ağlıyor. Kırk günde bir senelik para kazanıyorsunuz. Ağlamayın, sevinin.
"Yazın şarkısı sence hangisi? Bence..." Mevsim mevsim 'en'leri seçmezsek çatlarız.
"Amaaan yazları ekranlar çok kötü oluyor. Adam gibi program yok, izleyecek şey bulamıyorum." Bulma, biraz da bulma. Börtü böcek izle, dağa taşa bak. Ne bileyim ben.
Gelelim klasikleşmiş kadın cümlelerine. Arkadaşının karşısına dikilmek suretiyle; "Bu yıl geçen yıldan daha inceyim değil mi?" Hadi bakalım, dürüst olabilirsen ol. "Yoooo" dersen, bir şişe güneş yağını tependen aşağı dökerler valla. Nankööör!
Kadın cümlesi iki; "Çeşme'nin börülcesi de başka oluyor canım." Börülce yerine, domates, biber, patlıcan da koyabilirsiniz. Burada mühim olan doğaya dönmenin önemini vurgulamak ama günde seksen kere.
Al sana sağlıkcan cümlesi; "Güneş çok zararlı, ben 16.00'dan önce çıkmıyorum" Bravo! İyi yapıyorsun da güneşlenenin burnundan da getirmesen (Söyleyene bak, üç gündür arkadaşım Dilhan'ı evde esir ettim).
Malına inanmış manav cümlesi; "Abla bahçe domatesi bunlar, ellerimle topladım." Peki canım, uzatma ver iki kilo.
"Ajda'nın bacaklarını gördünüz mü? Taş gibi maşallah." E gördük, ver kâğıdı kalemi gözümüz kapalı çizeriz. O derece.
Erkek kısmına gelelim. Karınlarını tutarak; "Çok şişim var." Haa oldu, sen ye ye ye sonra "Şişim var" de. Bizde bütün erkeklerin şişi var, nedense...
Erkekler no 2: Abi tatil yöresine inmiş, otele yerleşmiştir ama hep bir hesap peşindedir. Otele cepheden bakarak odaları saymaya başlar "Bir iki üç... Şimdi altmış odadan gecesi bilmemkaç lira. Oooo bunlar parayı vuruyorlar vallahi."
Otel yoksa yerine restoran da verebiliriz. O zaman da masaları sayarak hesaplarını bizden eksik tutmazlar. Canlarım benim.
Haberlere geçelim; "Sıcaklar artacak." Ama bu cümle temmuzda da kurulur, ağustosta da. Daha ne artsın kardeşim. Bizi niye geriyorsunuz.
Yani sizin anlayacağınız, ağız tadıyla bize ne kış var ne yaz. Kafamızda hep soru işaretleri, dilimizde günde beş vakit şikâyet. Yılın en güzel zamanını, belki de tatile fırsat bulabildiğimiz tek zamanını yiyip bitiriyoruz işte.
İnsan olmak böyle bir şey işte. Biraz memnuniyet, biraz yetinmeyi bilmek, biraz bünyeye hava aldırmak nerdeee...