Sen bana; "Kötülüğü öğren de gel" diyorsun.
"Düşmanınla kol kola gez" diyorsun.
Kin beslemek istemiyorum ama "Kinci ol da gel, intikam ateşiyle tutuş da gel" diye inat ediyorsun.
"İşine gelmeyince küs, arkasından at tut, işin düşünce aynı kişiyi yerlere göklere sığdırama, can ciğer kuzu sarması yap yine de gocunma" buyuruyorsun.
Sen bana "Taktiklerini kap da gel" diyorsun, "Kılıcını kalkanını kuşan da gel".
Sen bana "Taş yürekli ol da gel" emrediyorsun.
Çok bilirmişsin gibi, çok yaşamışsın gibi, hayatının orasına burasına parmaklar atmışsın gibi "Öyle olmaz böyle olur, tavsiyelerimi uygula da gel" çekiyorsun.
"Kendini silmeyi, kalbini silmeyi öğren de gel" diyorsun.
"Vicdanını çöpe at da gel".
"Reytinglerle var ol da gel".
"Arkadaşlığı, dostluğu, aşkı, bir kahvenin hatrını sat da gel" diyorsun.
"Oyuncağımız ol da gel".
"İnandığın ne varsa satırla doğra da gel".
"Kızım, bu âlem böyledir öğren de gel".
Yoksa yani yapmazsam, öğrenmezsem, istemezsem, gel denince gelmezsem, git denince gitmezsem bir de tehditler savuruyorsun; "Canına okuruz senin, suyunu sıkarız senin, gözünü oyarız senin, nefes aldırmayız sana, yürüyecek yol bırakmayız sana, ya katıl oyunumuza ya da bitiririz seni sonra".
Gelmem. Sana da oyununa da yoluna da çıkmazına da gelmem.
Senin dilini öğrenmem. Senin suyundan içmem.
Özetle bil ki boşuna tepişiyorsun.
Bil ki sonunu bilmiyorsun.
Zaten sen bildiğin üç beş iyi şeyi de unutuyorsun.