Yanlış anlamak; kadın-erkek ilişkilerinin en büyük sorunu... Birbirimizi dinlemiyoruz ki anlaşalım, egoları korkuları şöyle bir kenara koyup karşılıklı konuşamıyoruz ki anlaşalım.
Erkek susuyor, kadın kuruyor. Erkek kızıyor, kadın anlamıyor. Kadın kızıyor, erkek 'saçmalama' çekiyor. Erkek aramıyor, kadın 'yine aynı hikâye' diye diye ağlıyor. Ve erkek bakakalıyor, kadın gidiyor.
Daima fonda Teoman'dan 'Bir Kadın Bir Erkek' çalıyor.
İyi niyetlerle yapılan başlangıçlar ne zaman endişelerin, korkuların, paniklerin kurbanı oluyor. İnsan dinlemeyi niçin kesiyor.
Dinlesek bile anlamaya yanaşmamak da ne oluyor?
Öfkenin üzerine yatmak...
Önyargı: insan ilişkilerinin en büyük sorunu... İki fotoğrafla, üç dakikalık bir karşılaşmayla, giyilmiş bir bluz ya da gömlekle, sağdan soldan kulağımıza çalınan laflarla, karşımızdaki kafamızdaki şablona uymayınca basıyoruz 'önyargıyı.
' Veriyoruz 'şıp' diye kararı. Onun penceresinden bakmak aklımıza gelmiyor. Onun hikâyesini öğrenmek içimizden gelmiyor. Biz peşin peşin kararımızı verelim, safımızı belirleyelim de olsun bitsin.
Peki biri bizim için önyargılı davrandığında kalbimiz neden kırılıyor? İnsan kendine yapılınca üzülüp, kırıldığı şeyin aynısını neden hiç düşünmeden başkasına yapabiliyor. Vicdan nereye uçuyor?
Bıçak gibi kesip atmak istemek; bu da benim en büyük sorunum...
Geçmişte kendi çapımda çektiğim sıkıntıların fotoğraflarını şimdiki insanların yüzüne yapıştırıp yapıştırıp duruyorum.
Ufacık bir pürüz mü çıktı, hemen geçmişte yaşananlar koşup geliyorlar aklıma. İçimi içimi çimdikliyor, kulağıma fısıldıyorlar 'yine aynı şey olacak', 'yine canın yanacak.' O zaman en iyisi bıçak gibi kesip atmak. Öyle mi? Değil. Onu kes, bunu kes, hayatında kim kalacak be korkak kızım.
Keskin sirke küpüne zararsa, öfkeyle kalkan zararla oturuyorsa öfkeli günlerde hepimize "dur" çekecek sağlam bir dost lazım. Öfkenin, sinirin bir gece üzerine yatıp, mışıl mışıl uyumak lazım. İlk anda verilen tepkiler felaketimiz oluyor sonra. Ona göre... sakın unutma, yaz deftere.
Kadın erkek gibi yaşarsa
Duydunuz mu? Son yapılan araştırmalara göre; kadının erkekten fazla para kazanması evlilikleri yokuşa sürüyormuş. Üstelik son yıllarda çalışan kadın oranı, çalışan erkeklere göre ciddi biçimde yükselişe geçmiş.
Erkekler bu işe bozuluyor, ilişkiler zedeleniyormuş...
Peki devir bu kadar değişmişken, kadınlar erkeklerden daha fazla çalışıyor ve para kazanıyorken neden hâlâ anneleri gibi hissetmeye, annelerinin erkeklerden beklentilerini taşımaya devam ediyorlar dersiniz?
Zaten bütün fırtına da buradan kopmuyor mu? E kopuyor. Kadınlar erkek gibi yaşıyor sonra da adamdan onlara kadın gibi davranmasını istiyorlar... Sonuç: nolmuyor, nolamıyor.
Doğum yapmak kadına yararmış... öyle derler, biz de biliriz. Kadına bir güzellik gelirmiş, daha dişi daha seksi bir hale geçermiş... Aslında bu gözler doğumdan sonra eski güzelliğini kaybeden çok kadın gördü ama şimdi konumuz manken Çağla Şikel. Ben doğumun bu kadar yaradığı bir kadın daha bilmedim. Fotoğraflarını gördüğünüzde lütfen durun ve bakın; artık Çağla Şikel bir başka güzel. Seksi, dolgun, demlenmiş, sakin...
'Buika', mutlaka dinlenmesi gereken acıyla umudu bir arada barındıran bir kadın sesi. Karlı günlerde CD çalarımdan bir türlü çıkaramadım, aklınızda olsun.