Elimde bir kitap var, Ayşe'nin kitabı...
Ayşe Arman yani. Adı; 'Alya, Sevgilim ve Ben'.
Offf bu Ayşe'nin de bilmediğimiz yeri kalmadı hani. Gazetede okuduklarımız yetmedi, Ayşe'yi kesmedi bir de kitap mı patladı başımıza yani.
'Alya, Sevgilim ve Ben'miş...
Peh! Hem şu 'sevgili' lafına da uyuz oluyorum. Ne sevgilisi artık, yıllar süren ilişkide, çoluk çocuğa da karışmışken sevgililik olur mu hiç. Kimi kandırıyor bu Ayşe? Kime rol kesiyor?
Herkes evlilik nedir biliyor işte. Hem evlilik aşkı öldürmüyor mu? Hadi onu geçtik diyelim, evliliğin sevgililiği öldürdüğü kesin be usta. Evliliği geçtim, uzun ilişkide bile sevgililik bir anda kaybolup gitmiyor mu?
Neyse, bir bakalım hele, ne çıkacak karşımıza.
Gözlerim doluyor...
Ayşe'yi seviyorum, onun işlerine, çalışkanlığına, dürüstlüğüne bayılıyorum ama bu kez işin tümden suyu mu çıktı acaba?
Ayrıca laf aramızda, 'aile' kavramı beni biraz ürkütüyor, çok inanmıyorum o çekirdek durumlara, zorlama geliyor bana.
Dur, dur hele... dırdırlanmadan okuyalım bir.
Sayfaları çeviriyorum tek tek... 'Affedersiniz hamileyim'le başlıyor kitap, Ayşe hamile. Karnını tutarken çektirdiği boy boy fotoğrafları var... Sonra başlıyor yolculuk. Hamileliğin başından, girdiği bunalımlara, bebeğin cinsiyetini öğrenmesine, Alya'ya, 'sevgilisine', loğusalığına, seyahatlerine, Alya'nın ayaklanıp dillenmesine kadar her şeyi okuyorum.
Fotoğraflara bakıyorum, öyle tek seferde bakıp geçemez oluyorum. Uzun uzun bakıyorum.
Sanki fotoğrafları okuyorum. Çok gülüyorum, eğleniyorum sonra burnumda sızlama hissediyorum, gözlerim doluyor, arada bir damla da yaş süzülüyor.
Bir bakmışım Alya'ya âşık oluyorum.
Bir bakmışım bitmek bilmeyen sevgililiğe inanmaya başlıyorum. Ayşe ve sevgilisinin en samimi, en yalın, en gerçek hallerini okuyorum, o şahane fotoğraflara bakıyorum. Evet! Onlar sevgili, onlar hep sevgili kalacak, anlıyorum.
Alya'yı düşünüyorum... Kendimi düşünüyorum. Keşke Alya olsam... Keşke küçülüp o eve konsam da öyle bir çocukluk yaşasam.
Ayşe'yi düşünüyorum... Kendimi düşünüyorum. Ayşe gibi bir anne olabilir miyim acaba? Hem özgür, hem anne, hem sevgili olabilir miyim acaba? Bilmiyorum ama keşke olsam.
Ayşe'nin sevgilisini düşünüyorum... Kendi sevgilimi düşünüyorum. Sevgilimin de Ayşe'ninki gibi anlayışlı, komik, tatlı ve her daim sevgili olmasını diliyorum. Büyü bozulmasın istiyorum.
Ayşe'nin ailesini düşünüyorum... Biliyorum hiçbir ailede 7/24 saadet olmaz, hep mutluluk yaşanmaz ama ben bu aileyi çok seviyorum. Aile fikrine ısınıyorum, ailemi özlüyorum, aile olmak istiyorum.
Hepsi Ayşe'nin yüzünden.
Ayşe içime kaçsın
Aslında ben hayata Ayşe gibi bakabilmek istiyorum. Ortada böyle bir aile varsa, böyle bir sevgili varsa, böyle bir çocuk varsa hepsi Ayşe'nin marifeti biliyorum. Onun bakış açısı, onun kapı gibi durması, onun geri adım atmaması, onun sahip olduğu hediyelerin kıymetini bilmesi, onun ailesini her daim taçlandırması olduğunu biliyorum.
Yıllardır bana "Ayşe'yi taklit mi ediyorsun?" diye soruldu, sormayanlar da arkamdan konuştu. Yok, etmedim. Ayşe'nin başarısını takdir ettim o kadar. Tepeden tırnağa farklıydık biz, nesini taklit edecektim. Ne yazı tarzımız, ne yaşam biçimimiz, ne hayata bakışımız benziyor bizim.
İşte şimdi bu kitap elimdeyken ilk kez taklit etmek istiyorum Ayşe'yi. İçime o kitapta gördüğüm Ayşe Arman kaçsın istiyorum. Günü gelince sevgilim ve Alyam olsun istiyorum.
Sonra dayanamıyorum, 'secret' olsun (hani dilediğini olmuş gibi hayal ediyorsun sonra gerçekleşiyor ya, o iş) diye üçünün fotoğrafını kitaptan koparıp buzdolabıma asıyorum.
Ayşe "Bu benim hayattaki en büyük başarım; böyle bir aileye sahip olmak" diyor. Kesinlikle haklı, hepimizin bundan daha büyük bir başarısı olamaz, tabii başarabilirsek.
Başarmak isteyen bu kitaba göz atsın. Cesaret geliyor vallahi.