Bu topraklar üzerinde bağımsızlık savaşı hiç bitmedi. Kimi terörle, kimi ekonomiye saldırılarla, kimi darbeyle farklı kıyafetlerle ama değişmeyen hayallerle sürekli oyunlar oynanan bir coğrafya. Bu hayallerin kırılma noktasıydı 15 Temmuz... Artık sandığın kutsallığına, demokrasinin gücüne inanırlar; milletin verdiği dersi alırlar, Ömer Halisdemir gibi milyonlarca kahramanın dik duruşundan Türkiye'nin eski Türkiye olmadığını anlarlar sanmıştık. Yanılmışız. 100 kişi bir araya gelip parti kursalardı keşke. Belki memlekete daha fazla faydalı olurlardı.
İşte bir türlü emekli edemediğimiz bu zihniyet yüzünden yıllarca Türkiye ekonomisi yara aldı. Her darbe veya girişimi Türkiye'yi bir 10 yıl geriye götürdü. Bakıyoruz darbeler tarihine, darbe yerine istikrarlı yönetimler iş başında olsaydı, bugün Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde rahatlıkla olabilirdi. Örneğin 1960 darbesinde kişi başı gelir 583 dolardan 194 dolara geriledi. 1971 muhtırası öncesi %3,2 olan enflasyon %18'e yükseldi. 1980 darbesi öncesi %1,2 olan büyüme oranı %-2,8'e geriledi. Enflasyon %52,6'dan %107,2'ye yükseldi. 28 Şubat'la ekonominin krize sürüklenmesiyle faiz oranları %7500'lere fırladı. Döviz kurları 1 günde %80 arttı. Batan bankaların yükü 50 milyar doları buldu. 2013'te Gezi kalkışması ile başlayan süreç Türkiye'ye 210 milyar TL'ye mal oldu. Mayıs 2013'te %4,52 olan faiz oranı %8,5'e tırmandı. Borsadaki şirketlerin değeri 3 ayda 163 milyar TL eridi. 15 Temmuz darbe girişimi ile milli gelir bir gecede 45.4 milyar dolar eridi. Dış borç stoğu 17 milyar dolar arttı. Terörü, darbesi derken araştırmalar gösteriyor ki 10 büyük ekonomi kadar kayıp yazıldı hanemize... Kaybettiğimiz insanlarımızın değerinin ise tarifi yok. Bugün Çin, dünyanın en büyük ekonomisi olmaya ilerlerken 3 nesli çalışarak feda ettiğini hesaplıyor. Biz kaç neslimizi ne için feda ettik? Yeter artık.
MB VE FED MODELİ...
"Ne kadar anlatırsan anlat anlattığın karşındakinin anladığı kadardır" demiş Mevlana. Bizim Merkez Bankası'yla piyasaların arasındaki ilişki de aynen bu. MB Başkanı Kavcıoğlu, işe piyasanın önyargısıyla başladı ama yavaş yavaş buzları eritiyor. İletişim çok önemli. Bakın FED Başkanı'na. Aylardır faizde hiçbir değişiklik yapmadı ama her faiz toplantısından sonra çıkıp aynı cümlelerle de olsa niyetini anlatmaya devam etti. Anlamayanın da kafasına kazıdı. Bizde de yeni bir iletişim politikası hayata geçirilmeli. FED bu noktada önemli bir örnek. Her PPK toplantısı sonrası Kavcıoğlu da çıkıp kararı neden aldıklarını anlatmalı, soruları yanıtlamalı. Çünkü o konuşmayınca herkes konuşuyor. Herkes anlayabildiği kadar anlıyor, anladığını doğruymuş gibi anlatıyor.
SORULARIMIZLA ELVAN'I BEKLİYORUZ
İletişim demişken ezberleri bozan bir örnek de var. Geçen hafta Dilek Güngör bu sayfalarda ekonomide dağınık görüntüden veryansın edip "Herkes konuşuyor, asıl Elvan ve MB Başkanı konuşmalı" diye yazmıştı. Düşündüm, yakın tarihte Elvan gibi bir örnek hatırlayamadım. 10 Kasım 2020 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanlığı'na atanan Lütfi Elvan, yazılı açıklamaları ve bir kez Anadolu Ajansı'na reform sonrası demeci dışında 147 gündür hiç konuşmamış. Böyle günlerde de piyasalara güven vermek ekonominin patronuna düşüyor. Hangi piyasacıyla konuşsam Elvan'ın neden konuşmadığını merak ediyor? Doğrusu biz de.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz