Son yıllarda yaşadıklarımız aslında Nietzsche'nin meşhur sözüne anlam katıyor: "Beni öldürmeyen acı güçlendirir."
Gündemimiz öyle yoğun, öyle farklı oyunların aynı anda oynandığı bir dönemden geçiyoruz ki sanki zaman bizim coğrafyamızda daha hızlı akıyor.
O yüzden unutmamak, hafızamızı diri tutmak daha zor ama hayati...
4 ay öncesini hatırlayın. Darbe girişimi bile gördüğümüz 2016 yılı biterken sosyal medyada şöyle bir paylaşım okumuştum: "2016 öyle bir yıl oldu ki bir tek uzaylılar gelmedi"
Hakikaten öyle. Hakemi arkasına alan rakiplerin, sert hareketlerle, hileyle, uygunsuz zeminle bizi sahadan silmeye çalıştığı bir futbol maçı gibiydi. Gözümüzden yaş geldi, sakatlıklar yaşadık ama maçı bırakmadık.
Azmimiz, savaşçı ruhumuz, inancımız sayesinde galip geldik. Son 7 yılda olduğu gibi... Türkiye ekonomisi bu zor yılı yüzde 2.9 büyüyerek kapattı.
2017 yılının ilk çeyreğine bakıyoruz. Bankaların verdiği kredi tutarı yılın ilk 3 ayında yüzde 47 arttı. Kredi Garanti Fonu kapsamında işletmelere 60.7 milyar TL kullandırıldı. Toplam 250 milyar TL kullandırılacak. Bu harcama ve yatırımların büyümeye pozitif katkısı olacak. İhracat martta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 19 arttı. İmalat sanayindeki yükseliş de dikkat çekici. Gayrimenkul sektörü kampanyaları, projeleri bir bir hayata geçiyor. Enerjide hem yenilenebilir kaynaklar devreye sokularak kaynak çeşitliliği artıyor hem de yerli üretimle dışa bağımlılık azalıyor. Rakamlar ilk çeyrekte son 6 yılın en iyi dönemini yaşadığımızı gösteriyor.
15 Temmuz'dan sonra herkes "Daha çok çalışacağız" diyerek verdiği sözü tutmuş görünüyor. Üstelik bunu 16 Nisan referandumunun öncesinde gerçekleştiriyor. Yani "sandık bir kurulsun da" diyerek eski alışkanlıklardan vazgeçmeyip, günü erteleyenleri hiç hesaba katmadan yapılan hesaplamalar bunlar...
Türkiye'nin zorlu bir sahada, kuralsız rakiplerle oynadığını unutmadan, inancını kaybetmeden bir üst lige çıktığını da göreceğiz.
Açıkça bu tablo gösteriyor ki Türkiye'nin son 15 yılında gerçekleştirdiği en önemli yapısal reform güven tesis etmek olmuş. Artık kimse "Bize bir şey olmaz" cümlesini adamsendecilikle kurmuyor. Ülkesine, ekonomisine, şirketine, kendisine güveniyor ve çalışmaktan vazgeçmiyor.
16 Nisan sonrası gereken en büyük yapısal reform ise bu güveni sağlamlaştıracak olan hukuk ve kamusal alanda atılacak adımlar olacak.