MAHMUT ÖVÜR

DEM Parti ‘barış ve çözümü’ karıştırıyor

Son yıllarda birkaç kez, "Eğer terör ve şiddetin devreden çıkması isteniyorsa yeni çözüm sürecini PKK ve sivil ayağı DEM Parti başlatmalı" diye yazdım. Bırakın Kandil baronlarını, barışı dillerinden düşürmeyen DEM'li sivil siyasetçiler bile PKK terörüne adam gibi karşı çıkmadı. Daha beteri, İran, Irak ve Suriye devletine karşı silah kullanmayan PKK'nın sadece Türkiye'ye saldırması karşısında da susuldu. Açık açık Türk ve Kürt halkının bin yıllık beraberliğinin dinamitlemesine kimse sesini çıkarmadı.
Üstelik bağımsızlıktan, federatif yapıdan vazgeçildiği hâlde. Gel de sorma; peki PKK, hangi insani veya demokratik hakkı elde etmek için silahı bırakmıyor? Ya da hangi hakkı elde etmek için ABD'yle kirli işbirliği yapıyor? Anadille eğitim veya kayyum için mi?
Ne yazık ki bu sorulara en azından son 15 yılda Kürt sivil siyasetçiler cesur ve samimi cevap vermediği için daha çok acı yaşandı, gözyaşı döküldü. Hâlâ da net cevap yok ki, dolambaçlı ve "pazarlık" kokan açıklamalar var.
Alın DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan'ın son açıklamasını. PKK'nın silah bırakmasından söz etmeden şöyle diyor:
"Bu sorun çözülecekse Kürtler anadilinde eğitim görmelidir. Yerel demokrasi olmalıdır. Öyle herkesin keyfine göre Kürt halkının seçmiş olduğu iradeye kayyum atanmamalıdır."
Bütün bu talepler siyaset alanıyla ilgili, şiddet ve terörle elde edilecek haklar değil.
Görüşü merak edilen Selahattin Demirtaş da satır arası, "sivil, siyasi mücadelenin büyütülmesi gerektiğini" belirtiyor ve hemen arkasından pazarlığı hatırlatan şu sözler geliyor:
"Bu mücadelenin kanal ve imkânlarının şimdiden açılması gerekir ki barış zemini de güçlensin."
Bilerek mi böyle davranılıyor yoksa kötü niyetliler mi bilemem ama en azından bu yeni sürecin iki önemli aktörünün söylediklerini dinlemedikleri, hatta umursamadıkları çok açık. İlki yakın arkadaşları DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder. Önder her konuşmasında ısrarla şu gerçeğin altını çiziyor:
"Kamuoyunda sıklıkla çözüm ile barış kavramları birbirine karıştırılıyor. Bu doğru değil. Barış bir sarılmayla bile oluşturulacak bir şeydir. Çözüm, demokratik bir mücadele ve uzun soluklu bir iştir. Sorun alanlarıyla ilgili olarak bunun uzunluğu, derinliği değişir. Şu an için kurmaya çalıştığımız barıştır."
Gerçi Önder de "kamuoyu" diyerek "çözüm" ile "barış"ı birbirine karıştıranları genelleştiriyor ama bu konuda esas rol oynayan DEM Partili aktörler. CHP ve sol DEM'liler kadar etkili değil. DEM'liler aynı şekilde kayyum meselesini de bilinçli bir biçimde çarpıtıyor. Hukuken eleştirenler olsa da şu çok açık: Terör olmazsa kayyum da olmaz.
Bu gerçeği en son Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da dile getirdi:
"Sonuç olarak kayyum uygulaması bağımsız bir yerel idare şekli değil terörle mücadeleye bağlı ve geçici bir tedbirdir. Kayyumun sebebi terör olduğu için terörsüz Türkiye'de kayyum uygulamalarına da ihtiyaç kalmayacaktır."
Başkan Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin siyasi riske girerek yaptıkları "terörsüz Türkiye" çağrısı küresel altüst oluşun yaşandığı, emperyalist tezgâhların kurulduğu bir zaman diliminde sadece Kürtler için değil Türkler, Kürtler ve Araplar için de yeni bir fırsat. Bu fırsat heba edilmemeli. Bakın daha Öcalan açıklama yapmadan, Kandil baronu Murat Karayılan yan çizmeye başladı. Oysa yıllardır Öcalan'sız savaşa karar verenler, birlikte yaşadığı ülkeyi terörle kan gölüne çevirenler ne hikmetse barışa "tek başlarına" karar veremiyor. Bu bahane değil de nedir?
Sivil siyasetçiler buna cesurca karşı çıkmayacaklarsa siyaset yapmasınlar daha iyi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.