İsrail barbarlığı Gazze'de, Lübnan'da, İran'da hatta Suriye'de kan dökmekte, şehirleri bombalamakta sınır tanımıyor. ABD ve Batı'nın bazı devletleri İsrail'i korusa da dünya halkları sokaklara dökülüyor, siyasi liderler Gazze'de soykırım suçu işlediğini yüksek sesle haykırıyor. Oysa içeride ve Türkiye ile ilişkili yapılarda tam tersi bir hava var. Kimi İsrail'i Hamas'la eşitliyor, kimi de içeride uzantıları olan PKK gibi övgüler düzüyor.
Ama Türkiye ile sabah akşam uğraşan bir grup var ki, hiç sesleri çıkmıyor. "İslamcı cemaat" numarasıyla ABD ve AB'ye sığınan, CIA ve MOSSAD bağlantılı FETÖ'cülerden söz ediyorum.
İslam coğrafyası yakılıp yıkılırken FETÖ'cüler susuyor. Herhalde geçmişte FETÖ elebaşı Gülen'in, "otorite" olarak nitelediği İsrail'i kınayacak hâlleri yok. Oysa o kirli yapının tabanında durum biraz daha farklı. Zaten 15 Temmuz darbe ve işgal girişimiyle taban şüpheye düşmüş ve soru sormaya başlamıştı.
Son dönemde bu kafa karışıklığını biraz daha derinleştiren ve sorgulatan bir isim var: Gülen'in yeğeni Ebuseleme Gülen. Geçen haziran ayında ilk kez Mustafa Özcan- Adil Öksüz ikilisinin 15 Temmuz'u nasıl planladıklarını açıklamış, parasal ilişkileri deşifre etmiş ve "Abilere" savaş açmıştı.
Son videosunda da açık açık örgütün para toplamakta zorlandığını söylüyor. Örgütü Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu gibi isimlerin ele geçirdiğini, geçmişte balya balya gelen paraları bu ekibin yediğini açıklıyor:
"Bunlar alçak adamlar, alçak adam ne yapar? Gizli kapaklı işler yapar. Allah'ın laneti üzerinize olsun abiler. 8 yıldır hiç utanmadan o paraları aldınız. Bunlar akıllanmayacak. Bunlar eski Mısır'ın Amon rahiplerine döndüler. Ruhban sınıfı ve statükoya kimse dokunmasın istiyorlar. Sizler aslında küfre hizmet etmek isteyen din adamlarısınız. Siz yakında hocanızın putuna da taparsınız."
Şu sözleri de "Hocası"yla ilgili:
"Hocamızın da suçu var tabii ki. Hiçbir şeyden haberi olmasa bile aklı da mı yok. Bunca acıya rağmen hiçbir şey olmamış gibi duruyor ve bakıyor. Abiler ne kadar sorumluysa konumu gereği o da sorumludur."
***
SARIKAMIŞ'TA KATERİNA KÖŞKÜ
İlki 2005 yılında olmak üzere memleketim Kars'ın Sarıkamış ilçesiyle ilgili birkaç kez "Sarıkamış Davos olabilir mi?" diye yazmıştım. Çam ormanları, kristal karı ve tarihi yapılarıyla Sarıkamış'ın Davos'tan çok daha güzel olduğuna eminim. Ayrıca Kars, Kafkasya coğrafyasının kalbi denecek bir noktada. Rusya'yla ilişkilerin geliştiği o yıllarda, bölgenin çekim merkezi olması için dönemin Başbakanı Erdoğan ile Putin'in Soçi gibi zaman zaman Sarıkamış'ta buluşmalarını da önermiştim.
Şimdi bu buluşmaların gerçekleşmesi için özel bir gerekçe daha var: Tam 40 yıldır kaderine terk edilen Katerina Köşkü restore ediliyor. Bu konuda değerli hocamız Prof. Dr. Bingür Sönmez'in katkısı çok büyük. Köşk, 1896'da Çar II. Nikola tarafından eşi Katerina için yapılmış. Baltık mimari tarzıyla yapılan köşk, "o dönemin estetiğini yansıtan, hiçbir çivi kullanılmadan, yekpare ağaçlardan oluşturulmuş muhteşem bir yapı".
Askeri amaçlarla kullanılan Katerina Köşkü, 1994 yılında Hazine'ye, oradan da Turizm Bakanlığı'na devredilmiş. Nihayet 2021 yılında o bölgenin insanı, işadamı Turgut Torunoğulları köşkü restore ettirip turizme kazandırmak için elini taşın altına koydu.
Harika bir proje hazırlamış. Köşkün yanına da 100 yataklı köşkün mimari yapısına uygun villalardan oluşan otel yapılacak. Yasal açıdan bürokratik işlemler son aşamaya gelmiş. Bir önceki Sarıkamış Belediye Başkanı Göksal Toksoy şöyle diyor: "Torunoğulları Grubu bu tahsisi alırken olaya hiçbir zaman buradan kazanç elde ederim mantığıyla bakmadı, sosyal bir proje olarak gördü."
Katerina Köşkü'nde, küresel liderlerin, ünlü bilim insanlarının ve ünlü spor kulüplerinin ağırlandığını düşünün... Bu köşkle 25 kilometreye uzanan çam ormanları arasındaki kayak pistleri birbirine teleferikle bağlanırsa harika olmaz mı?