MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Meclis'in açılışında "DEM Parti'ye el uzatması" ve son iki grup toplantısında yaptığı konuşma deyim yerindeyse siyasette taşları yerinden oynattı.
Bu konuda "kent uzlaşısı" adı altında gizli kapaklı DEM Parti ile ittifak yapan ve günübirlik siyaset izleyen başta CHP olmak üzere bütün partiler ne yapacağını şaşırdı. Kimi atılan adımı ucuz iç siyasi hesaplara bağlayarak küçümsedi, kimi de geçmişte yaşanmış gerilimleri körükleyerek sabote etme telaşına düştü. Çünkü muhalefette yer alan partiler büyük oranda "siyaset üretmeyen" popülist siyasetçilerin egemenliğindeydi...
Oysa hem bölgesel jeopolitik gelişmeler hem de yakın tarihte yaşanan çözüm girişimleri tecrübesi aynı şeylerin bir daha yaşanmayacağı, hayal kırıklıkları yaratmayacağı yeni bir başlangıca ihtiyaç olduğunu gösteriyordu. Bu da yeni bir siyasi iklimle mümkündü.
Devlet Bey işte bu siyasi iklimin önünü açan bir adım attı. Sonra da suya sabuna dokunmayan ama ülkeyi yönetmeye kalkan siyasi aktörlere de tarihi bir uyarı yaptı:
"Siyaset, etrafı kordonla çevrilmiş bir ring alanı, siyasetçiler de üzerlerine bahis oynanan boksörler değildir. Türkiye'nin bugünkü hassas ve nazik döneminde herkesin sorumluluk ruhuyla, uzlaşmaya yatkın davranış kalıbıyla ve üslup saygınlığıyla hareket etmesi yegâne dileğimizdir."
Bununla da yetinmedi, bizzat Öcalan'a seslenerek yapılması gerekenin altını çizdi:
"Türkiye'ye getirilirken 'Her türlü hizmete hazırım' diyen teröristbaşı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin. Ama devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse, hiçbir şart altında beklemesin, aklından dahi geçirmesin. Kana değil kardeşliğe susadıklarını göstersinler."
Bu çağrılar nasıl bir sürece yol açar göreceğiz ama ilk tepkinin, çözüm süreci döneminde Öcalan'la yakın ilişkileri olan ancak sürecin HDP yönetimi ve Kandil işbirliğiyle heba edilmesi karşısında etkili olamayan Sırrı Süreyya Önder'den gelmiş olması ilginçti:
"Barışa gönül indiren, konuşmanın bu Meclis'in temel işlevi olduğunu vaaz eden ve bu köklü meselemizi ilk defa bir tartışma eksenine çekmeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanı, Devlet Bahçeli ve barış meselesinde gönül indiren herkese şahsi olarak teşekkür etmek istiyorum."
Bahçeli'yle Meclis'te el sıkışan DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan da benzer bir tepki verdi. O daha çok son iki seçimde birlikte hareket ettikleri CHP'ye sesleniyor ve şöyle diyordu:
"'Kürtler iktidarla anlaştı' diyenler, oluşabilecek diyalog zeminleri önüne bariyer koyarak bu ülkenin çözümsüz kalmasını istiyorlar. CHP, çözüm karşıtı bir yere savrulmadan Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel meselelerinin demokratik bir şekilde çözülmesi için çözümün yanında yer almalıdır."
İMAMOĞLU-YAVAŞ NE YAPACAK?
Bu açıklamalardan sonra bütün gözler ana muhalefet partisi CHP'ye çevrilmiş durumda. Bugün artık çözüm sürecinin sekteye uğraması için elinden geleni yapan eski CHP yönetimi yok. Zorlamalara rağmen "normalleşmeyi" savunan Özgür Özel yönetiminde bir CHP var. Özel'in açık ve net alacağı bir tavır doğal olarak CHP içi aktörler arası tartışmanın seyrini belirleyecek. Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "tahrip siyaseti"ne devam edeceği çok açık. Asıl merak edilense, DEM Parti'ye sürekli selam yollayan, gülücükler dağıtan Ekrem İmamoğlu ile "devlet adamı" rolünü iyi oynayan Mansur Yavaş'ın böylesi önemli bir konuda ne diyecekleri... Ülkeyi yönetmeye aday ve her konuda görüş beyan eden bu ikili, süreci susarak mı izleyecek yoksa konuşacaklar mı?
Her iki ihtimal de onların siyasette kalıcı olup olmayacaklarının işareti olacak...