CHP'nin başını çektiği yedisekizli masadaki siyasi krizin asıl nedeninin "aydın krizi" olduğunu yazınca genç okuyuculardan ciddi tepki geldi. Orta yaş ve üstü kuşağın gözü, referans oldukları üç beş yazar ve gazeteci dışında kimseyi görmüyor. Gençler ise siyasetçilerden daha çok aydınlara bakıyor.
Her siyasi krizde "değişim" diye yola çıkıp sonra çark eden "yeni nesil" siyasetçiler de o gençlere umut vermiyor. Geriye biraz analiz yapma ihtimali olan "laik-sol ve liberal" aydın ve akademisyen kalıyor ki onların durumu da hiç iyi değil.
Seçim sonrası yazdıklarına bakın, ya ittifakın iletişim hatası yaptığından söz ediliyor ya da Kemal Kılıçdaroğlu'nun doğru aday olmadığından.
Sabah akşam Kılıçdaroğlu'nun yaptığı yanlışlar anlatılıyor.
Peki doğrusu ne?
Doğru siyasi tavrın ne olduğunu ortaya koyan yok. Millet İttifakı'nın PKK ve FETÖ'ye göz kırpmasını bir yana bırakıyorum, iki seçim arası kirli pazarlıklarla ittifak yapılan Zafer Partisi ve onun kadar kirli ve tehlikeli olan HDP'yle pazarlıktan hiç söz edilmiyor. Siyaseten ne anlama geldiği üzerinde durulmuyor. Bir iki Kemalist aydın dışında kimse CHP-HDP ilişkisine dokunmuyor, kimse HDP'nin şiddetle ilişkisini sorgulamıyor. Hatta yerel seçimlere gidilirken, "İstanbul gibi büyükşehirlerde aday çıkartırsanız AKP'ye yarar" denilerek aba altından sopa gösteriliyor.
Oysa ittifakın seçim kaybetmesinde PKK-HDP ilişkisine göz yumulması çok önemli bir etken.
Dahası, seçmenin sadece bir parametreye bakarak oy vermeyeceği gerçeği var. Bunu seçim öncesi çok konuştuk. Muhalefet partileri de aydınlar da hem "Tencere iktidarı götürür" tezine hem de büyük yıkıma yol açan Kahramanmaraş depreminin iktidarı sarsacağına kesin gözüyle baktı. Hatta böyle büyük bir yıkım beklediğini söyleyen meczup gazeteciler bile vardı. Hiçbiri seçmenin gerçek hissiyatını anlamaya çalışmadı.
Sadece bu konularda değil, siyasetçiler ve aydınlar Libya'dan Karabağ'a, Afrika'dan Ukrayna-Rusya Savaşı'na Başkan Erdoğan'ın oynadığı küresel rolün içeriye nasıl yansıdığını da doğru analiz etmedi. Bugün de etmiyorlar ya neyse...
Seçim sonuçlarına ilişkin öngörüleri tutmasa da muhalefet cephesinde ciddiye alınan aydınlardan Bekir Ağırdır, hâlâ, "Muhalefet seçimi 'sistem değişikliği ve demokrasi seçimi' haline getirmedikçe" gibi tezler öne sürebiliyor.
Sonra da çelişkilerle dolu şu tespiti yapıyor:
"Birbirleriyle ve kendileriyle meşguliyetleri o denli büyük ki, ülke sorunlarıyla ve yerel seçimlerle ilgilenmek henüz gündemlerinde değil."
İyi de "analiz yapmayan" ve "ülke sorunlarıyla ilgilenmek henüz gündemlerinde olmayan" o muhalefet partileri az kalsın sizlerin şişirilmiş anketleri ve övgüleriyle iktidar oluyordu. Bu halleriyle hasbelkader iktidar olsalardı memleketin hali nice olurdu hiç düşündünüz mü?
Allah'tan halkın sağduyusu buna izin vermedi.
Siyasetçileri şeytanlaştırabilirsiniz ama muhalefete övgüler düzen aydınlar da kendilerini sorgulamalı. Sadece Ağırdır değil, gazetecileri de saymıyorum, adlarının önünde "Prof" unvanı olan Murat Somer'den Ali Yaycıoğlu'na, Fuat Keyman'dan Ersin Kalaycıoğlu ve Refet Gürkaynak'a kadar çok sayıda aydının bugün laik sosyolojinin yaşadığı hayal kırıklığında, siyasetsizliğe mahkûm edilmesinde, öfke ve nefret üretmesinde hiç mi payları yok?
Sahi 7 cumhurbaşkanı yardımcılı ve kirli pazarlıklarla kurulan muhalefet sadece aday seçiminden mi kaybetti?