Sonunda siyaset için "her yol mübah" diyen Kemal Kılıçdaroğlu, göçmen düşmanlığında sınır tanımayan çıkışlarıyla bilinen Ümit Özdağ'ı da yedili koalisyona katarak ne kadar "çaresizlik" içinde olduğunu gösterdi. Görünen o ki, "Baharlar gelecek" diye çıktığı siyasi yolculuğunu ilkeli bir çıkış yapan Sinan Oğan'ın dediği gibi "payız"la yani "sonbahar"la noktalayacak. Böylece Türkiye'yi, iki belediye başkanını da dâhil ettiği 10 kişilik "vesayet konseyi" ile yönetecek.
Siyasi tarihimizde, hatta dünya siyasetinde örneği olmayan ürkütücü ve kaotik bir tablo bu...
Siyasi pazarlık açısından Güneş Motel skandalı bile bunun yanında temiz kalır. Ortada ne ilke kaldı ne de siyasi etik.
Bir yanda terörü meşrulaştırmak için canhıraş çalışan HDP-PKK, bir yanda İP ve FETÖ, bir yanda da "Kılıçdaroğlu seçimi kazanırsa HDP-PKK iç savaş çıkartır" diyen Ümit Özdağ, öte yanda CHP listelerinden seçilen "seçmensiz" ama bir o kadar ihtiraslı DP, DEVA, Gelecek ve Saadet Partileri...
Bu kaotik tabloya bir de sütre gerisinden ateş eden ABD ve AB'yi ekleyin. Ülkeyi hangi tehlikelerin beklediğini söylemeye bile gerek yok.
Sürekli kriz üreten bir yapı olduğunu biliyoruz ve her dakika bir kriz çıkması kimseyi şaşırtmayacak.
Durumu en çarpıcı biçimde sonradan CHP'li Abdüllatif Şener özetledi:
"Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı'ndayken açıkça şunu söyleyeyim; Kemal Bey seçimi kazansa da verdiği sözlerden hiçbirini gerçekleştiremez."
Sadece o değil, kayyum pazarlığı yapan HDP'liler bağırmaya başladı. İlk tepki eski HDP milletvekili Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu'ndan geldi:
"Ümit Özdağ içişleri bakanı mı? Umarım bu saçmalığı yapmazlar! Kılıçdaroğlu'nun attığı en vahim adım olur ve kaybeder. Bizden söylemesi!"
Düşünsenize, dün Kandil'le birlikte İmamoğlu ve Yavaş'ı başkan yaptırdıklarını söyleyen Pervin Buldan ve arkadaşları, şimdi "ırkçı" diye suçladıkları Özdağ'ı "solcu" YSP oylarıyla "bakan" yaptıracak. Bu arada "Yürü Bay Kemal" diye gaz veren Selo da Özdağ'a destek çıkarsa hiç fena olmaz. HDP'ye oy veren Kürtler bu kez çok daha sert bir tokat atarsa hiç şaşırmayın.
Bu tablo aslında ülke yönetimi açısından ne kadar risk taşıyorsa, muhalefet siyasetinin değişmesi açısından da bir o kadar fırsat sunuyor. Çünkü bu tablo, statükocu siyasetin kıyamet işareti... Bir anlamda Türkiye'nin normalleşmesinin önü açılacak. İsteseniz bile birbirine düşman bu kadar siyasi yapıyı bir araya getirmek kolay değil. Yılanla aynı torbaya girmek gibi bir şey... Hepsi de eski Türkiye partileri ve Batıcılar... Bu aynı zamanda Başkan Erdoğan'ın siyasi başarısı... Muhalefet onun "değişin" çağrısına uymadı ama bir torbaya girerek ortak gidişlerinin yolunu açtı.
İşte 28 Mayıs bu nedenle tarihi bir gün. Şimdi onları toptan gönderme zamanı. Hem o Batıcı zihniyeti, hem onların ürünü darbelerin anası 27 Mayıs'ı aynı anda, 28 Mayıs'ta tarihin çöp sepetine göndermek ve Türkiye Yüzyılı'na yakışan yeni bir tarih yazmak mümkün.
Bu fırsat kaçmaz.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz