Seçimlere kısa süre kala, yedili koalisyonun cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu öyle bir itirafta bulundu ki, skandal demek bile az kalır.
Herhalde ABD'ye gidip 8 saat ortadan kayboluşuyla ilgili kaygısı derin ki, korkuya kapılıp kendisiyle ilgili "deepfake" yani sahte ses kayıtlarının çıkabileceğini düşündü ve ön almak için şu çarpıcı açıklamayı yaptı:
"Son 10 günde böyle bir şey yapılacağı söylendi. Seyahatimle ilgili bir şey olduğu söylendi, gelen bilgi öyleydi. İftirayla, karalama kampanyalarıyla, bel altı vuruşlarla yapılanların yanlış olduğunu biliyorlar. 17-25 Aralık sürecinde de yapmışlardı öyle bir şey..."
Müthiş değil mi? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kendi ağzıyla 2014 yılında Meclis kürsüsü dâhil tepe tepe kullandığı FETÖ bölgelerinin "deepfake" yani "sahte" olduğunu söylüyor.
Böylece yıllar sonra da olsa, Kılıçdaroğlu açıkça FETÖ'nün hükümeti devirmek için hazırladığı sahte belgeleri kullanarak o "suça ortak" olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu?
Peki, bunun hukuken bir karşılığı yok mu?
Savcılar, barolar ve hukukçular ne der bilemem ama bu tarihi itiraf siyaset açısından bir milat... Siyaset bu işin peşini bırakmamalı. İlk adımını önceki gün Atatürk Havalimanı'ndaki Yüzyılın Büyük Mitingi'nde Başkan Erdoğan attı ve işin peşini bırakmayacağının işaretini verdi:
"Bay Bay Kemal, '17-25 Aralık girişimindeki her şey montajdı' diyor. Madem montaj olduğunu, iftira olduğunu bal gibi biliyordun, niçin bunları meydan meydan millete dinlettin. Madem yalan olduğunu, uydurma olduğunu biliyordun, niçin aylarca Meclis kürsüsünde o yalanlar üzerinde tepindin.
Seni bu yalan ve iftira furyasına öncülük etmeye kim zorladı? Seni bu çamur siyasetine kim bulaştırdı? Hangi örgüt bulaştırdı? 15 Temmuz destanına 'kontrollü darbe' diyerek lekelemeni senden kimler istedi?
Bay Bay Kemal'in artık bu sorulara cevap verme vakti gelmiştir. Gerçekten helalleşmek istiyorsa önce buradan başlamalı."
***
ERZURUM'DA KAOS PLANI VE FETÖ
O kadar uğraştı, fondaş medya oluşturdu, İstanbul'u ihmal edip büyükelçilerle gizli görüşmeler yaptı ama yine "o makam"a ulaşmayı başaramadı. Artık ne yapacağını şaşırdı. Şimdi "embedded siyasetçi" rolüyle il il dolaşıyor.
Yedili cumhurbaşkanı yardımcısı aday adaylarından biri olan Ekrem İmamoğlu'ndan söz ediyorum.
Gittiği her yerde olay çıkarma, kriz yaratma potansiyeline sahip İmamoğlu önceki gün de kendisine yakışanı yaptı ve Erzurum'da aradığı kriz zeminini buldu. Hatta bunu kışkırttı, "Kılıçdaroğlu yapamadı, ben yaptım" havasına girdi. Bu tür zeminleri gördüğümde aklıma ya eski Türkiye'deki Gladyo geliyor ya da onun yeni versiyonu FETÖ...
Aralarında somut bir bağ olmasına gerek yok, yapı gereği maraza çıkarmaya, bahane bulmaya zaten müsait bir siyasi aktörden söz ediyoruz. Ortalama bir FETÖ'cü ile İmamoğlu'nun davranış biçimlerine bakın, yumurta ikizi gibi olduğunu görürsünüz.
İmamoğlu'nun tek farkı, hırsının aklının çok önünde olması... Bu da onu çok öfkeli yapıyor. Hele istediği makamı elde edememişse, hele başkanı olduğu ama onun gereğini yapmadığı İstanbul'da yüzyılın en büyük mitingi yapılmışsa, çılgınlaşmaması mümkün değil.
Erzurum'da olanlar tam da bu ruh hâlinin bir yansıması... Bu arada İmamoğlu nereye giderse gitsin, onun çevresini saran, izleyen FETÖ gözünü de göz ardı etmemek gerekiyor. Doğrusu Erzurum'daki kaos planının arkasından da tıpkı Gezi kalkışmasında olduğu gibi FETÖ çıkarsa hiç şaşırmam.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz