Muhalefet partilerinin genel seçimlerden bir süre geçtikten sonra "erken seçim" istemeleri doğal karşılanabilir... Eski ucube parlamenter sistem, koalisyonlar nedeniyle buna olanak veriyordu. Ancak Türkiye 2018 seçimleriyle başkanlık sistemine geçti. Buna rağmen muhalefet partileri tam üç yıldır ısrarla bıkmadan usanmadan "erken seçim" çağrısı yapıyor.
Bazen Kemal Kılıçdaroğlu, bazen Meral Akşener tarih bile verdi. Verdikleri hiçbir tarih de doğru çıkmadı. "Bu yaz" dediler olmadı, önümüzdeki sonbaharı adres gösterdiler tutmadı. Ama hâlâ bıkmadılar ki şimdi de "Önümüzdeki kasımda erken seçim olacak" deniyor. Ne zaman hükümet çalışanlarla ilgili bir adım atsa veya bir açılış yapsa, muhalefet bunu hemen "erken seçim"e bir işaret olarak yorumluyor.
İnadına Başkan Erdoğan da her defasında aynı şeyi söylüyor:
"Ortada makul hiçbir sebep olmadığı halde seçimin 2023'te yapılacağını söylememize rağmen erken seçim teranesi tutturanların sufleyi nereden aldıkları malumdur. Boşuna uğraşmayın, seçim Haziran 2023'tür. Seçimle veya seçimsiz iktidar sözü edenleri de unutmamak gerekiyor."
Son günlerde de benzer açıklamalar yaptı. Buna rağmen Ankara'da CHP ve diğer muhalefet partileri, kasımda seçim bekliyor. Ama ortada muhalefetin bir adayı olmadığı gibi anlaştıklarına dair bir işaret de yok. Sadece CHP'liler Kılıçdaroğlu'nun aday olacağına inanıyorlar ama onlar da emin değiller. 3 Temmuz'u bekliyorlar. Bu yüzden Başkan Erdoğan'ın "Ya aday ol ya da adayını açıkla" ısrarına CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kaçamak cevap veriyor.
Oysa Cumhur İttifakı'nın hem seçim tarihi belli hem de adaylarının Başkan Erdoğan olacağı...
Peki, Kılıçdaroğlu veya Akşener daha ne bekliyor?
Aslında bu iki siyasi aktör, tıpkı son 4 yılda olduğu gibi önümüzdeki 6 ayı da kamuoyunu oyalayarak geçirmek istiyor. Sadece anlaştıkları iki nokta var: Erken seçim talebi ve belirsizliğin sürmesi...
Önümüzdeki bu tablo, muhalefetin neden topluma umut vermediğini gösteriyor ama arka planda neler olup bittiğini açıklamaya yetmiyor.
Bu yüzden son bir not düşelim: Tarihi bir yol ayrımına gelen Türkiye, bir zorunluluk olarak zayıf koalisyon hükümetlerine son vermek, ikide bir seçim yapılmasını engellemek için başkanlık sistemine geçti ve yönetimde "istikrarı" önceledi. Dünyanın içinden geçtiği kriz ve savaş süreçleri de bunu doğruladı. Geçmişin pamuk ipliğine bağlı zayıf hükümetleri olsaydı, ne ABD'nin dayatmalarına dayanır, ne de pandemi krizi böyle az hasarla atlatılırdı. Ayrıca başkanlık sistemlerinde çok çok olağanüstü bir durum olmadıkça seçimler yenilenmez ve kimsenin aklına da "erken seçim" istemek gelmez.
Peki bizde neden ısrarla erken seçim isteniyor?
Mesele sadece muhalefetin sistemi anlamamış olması veya 6'lı masanın anlaşamaması ya da hayat pahalılığının derinleşmesi değil, aynı zamanda ülkede "siyasi kaos" havasının sürmesi de isteniyor. Sürekli seçimi tartışan kaotik bir ülke görüntüsü varsa yatırımcı gelmez.
Son günlerde Türkiye'nin bazı ülkelerle yeni ilişkiler kurmasına da bu nedenle karşı çıkılıyor. İşin bam teli tam da burası...
Bu noktada Başkan Erdoğan'ın şu sözünü hatırlatmakta yarar var:
"Seçimle veya seçimsiz iktidar sözü edenleri de unutmamak gerekiyor."
Anlayacağınız erken seçim talebinin arka planında böylesine kirli bir hesap da var.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz